ME
NU

OMELIE / Omelie TR

10 apr 2016
10/04/2016 – PASKALYA DEVRESİ – 3. Pazar Günü - C

10/04/2016 – PASKALYA DEVRESİ – 3. Pazar Günü - C

 

  1. Okuma Hav. İşl. 5,27-32.40-41 * Mezmur 29 * 2. Okuma Vahiy 5,11-14 * İncil Yh 21,1-19

MEDİTASYON


Vahiy Kitabının sayfası, Yuhanna’nın bir görünümünü, bir rüya gibi, anlatmaktadır. Burada, dikkatimizin orta noktasında olan, boğazlanmış Kuzu’dur: Bu, hepsinin; “yaratıkların, Ataların ve sayısız meleklerin” dikkatlerini çekmektedir. Bu gerçek; Kuzu’nun var olduğunun, O’nun hayatının ve ölümünün, sevincin ve hayatın kaynağı olmuş olduğunu, - ve halen, şimdi de olduğunu -göstermektedir. Yaratıkların tümü, Kuzu’ya tapınmaktadır; Kuzu’nun yerine hiç kimseye tapınılmamalı ne de takdis edilmemelidir. Bu ne anlamına gelir? Bu, insani şanın görünüşlerine ve dünyanın övgülerine kendimizi aldatmaya izin veremeyiz demektir. Gerçekten de pek çok kişi var ki, iyiliğin ve sevginin sahte görünüşleri ile bizi çekmeyi istiyorlar. Eğer bu tür insanları Kuzu’nun taşıyıcıları ve O’nun hizmetkarları olmasalar, yüreğimizde yer bulamaz ve bizler onları izleyemeyiz. Şayet Rab’bimizin düşmanlarıyla işbirliğini yapmayı istersek - bu, iyilik yapmak için olsa da - onlar bizi yutmaya çalışacaktı. “Yaratıkların, Ataların ve meleklerin ilahisi”, İsa’yı “Rab’bimiz” olarak, dostumuz olarak, her şeyden ve herkesten üstünde sevilen olarak seçmemiz için bizlere yardımcıdır. Bu seçimi yaptığımızda İsa’nın Kendisi yardımcı olmayı istiyor. Gerçekten de bugünkü İncil olayı bizi aydınlatıp bize yön gösteriyor.

“Sabah olurken İsa kıyıda duruyordu”: Havariler, tüm gece boş boşuna çalıştıkları için yorgundular ve düş kırıklığına uğramışlardı. Onlar, Rab tarafından istenilmemiş bir işte yorgunlaşmışlardı. Kim bilir, belki onlar, İsa’nın kendilerini aydınlatıp yön gösterebileceğini unutmuşlardı, belki de bunu henüz bilmiyorlardı! Güvenlerinin ve sabırlarının en azından birazcığı olsaydı, yeterli olurdu! Oysa tam da Petrus, kayığı ve ağları yeniden kullanmaya karar vermiştir. Diğerleri de, İsa’nın Pertus’a bağışladığı otoriteyi gözlerin önünde tutarak, Petrus’u izlemişlerdir. Şimdi yeni gün doğmak üzeredir: Şafak, dirilişin saatidir. İsa, havarilerle, aç olmalarıyla, ilgileniyor ve onlara bir öğüt veriyor. Onlar, O adamın İsa olduğunu bilmiyorlar, ama aynen itaat ediyorlar. Ve de itaat, girişimlerinin getirmediği meyveyi getiriyor. Gerçekten bir yabancıya olan itaatin Allah tarafından o kadar açık bir mucize ile ödüllendirildiği, bize biraz garip geliyor. Fakat bu mucize sayesinde havariler İsa’yı tanıyorlar. Bu itaat hakkında daima kendi kendime soru sordum. Hakikaten bir sırdır, bu. Yani Allah, kendi gücü ile müdahale etmek için, itaatli alçakgönüllülüğümüzden faydalanmak istiyor. Demek ki bana öğüt veren her yabancıya mı itaat edebilirim, hatta itaat etmeli miyim? Kesinlikle Kutsal Ruh bana ayırt etmek için yardım edecektir. Çünkü muhakkak benimle karşılan ve bana konuşan her insan aracılığıyla Allah beni yöneltip bana yardım edebiliyor: Bunun bilincinde olmalıyım! Allah’ın baba gibi sevgisi, hiçbir zaman yok ya da uzak değildir. Ben O’na doğru daima alçakgönüllü ve uslu olmak istiyorum: Herkesin, bana yabancı olanların dahil, O’nun ellerinde olduklarını bilmekteyim. “İsa’nın sevdiği şakirt” araya gelmiş ve Petrus’a, “Bu Rab’dir” demiştir. Petrus, dostun ayırt etme yeteneğini ciddiye alıyor ve gölün suyunun aralarında olmasına rağmen, hemen İsa’ya varıyor. Bu şekilde de o, İsa’ya olan sevgisinin ne kadar büyük olduğunu bize gösteriyor. Sonra da Petrus, İsa’ya itaat ederek, balıklarla dolu ağı peşinden götürüyor. Balıklar sayılmaktalar bile! Bunun nedenini, kim bilir! Başka bir sırdır, bu da! Aslında, bu olayda saklanan İsa’nın düşüncesini biz de sezebiliriz: Yeryüzünün bütün halkları, Sözünden ve sevgisinden ulaşılmış olacak ve Kilise’sinin içinde yer bulacaklar. Kilise, ağ gibi, bütün halkları İsa’nın dibine götürmek için toplayacaktır. Gölün kıyısında İsa tarafından hazırlanmış yemeği yedikten sonra, başka bir olay gerçekleşiyor: Sanki birlik içinde yapılmış bu yemek, iki farklı zamanı aynı zamanda birleştiriyor ve ayırıyor. İsa’nın dibinde olan bütün o halklara kim rehber olacak, kim onlara gereksinimlerini verecek, kim onları koruyacak, kim, Rab’bin adıyla, onlarla ilgilenecektir? Çoban, İsa’dır, fakat O, göğe çıkacaktır. İşte, tıpkı Petrus’un az önce ağ ile yaptığı gibi, şimdi o artık sadece havarilere değil de, tüm Hıristiyanlara, onları İsa’ya çekmek için, rehber olabilecektir. Ve de bu olabilsin diye Petrus’un neye ihtiyacı var? Tabii ki o, kusursuz bir adam olamayacaktır! Petrus’un İsa’nın koyunlarını koruyan, birlik içinde tutan ve otlayan bir çoban olabilmesi için, onun ne ihtiyacı var? Rab’bin Kendisi bunu ona söyleyip, iyice anlamasını sağlıyor; bunu Pertus’un yüreğine ve aklına emin bir çivi olarak, dikiyor. Petrus’un ihtiyacı olan tek şey, koyunların daima ve sadece İsa’ya ait olduklarını bilmektir; onun koyunlarla, sadece İsa’yı severek ve sadece İsa için ilgilenmesi gerektiğini de bilmektir. “Beni seviyor musun?” ve “Koyunlarımı otlat”: Bunlar, üç kere cevap vermeyi, üç defa itaat etmeyi de gerektiren sorulardır. Petrus, daha iyisi Simon, cevap veriyor. Bu durumda İsa, onu takma adıyla değil de, adıyla çağıyor. Çünkü gerçek sevgi, insanın görevinde değildir – her ne kadar bu ödev kutsal ve ilahi olabilse de! - gerçek sevgi insanın yüreğinde doğup, gelişir. İsa, Petrus’a yönelttiği soruları, bana da sana da yöneltiyor. O, bana da sana da, öğrencileri uğruna, bir ödev teslim etmek istiyor. Çünkü Kilise bir bina, bir halk, bir beden; birbirlerine sevip hizmet ederek Baba’nın sevgisini göstermeye görevlendirilen insanlardan ibaret bir cemaattir. Petrus İsa’ya,: “Evet, Rab, seni sevdiğimi biliyorsun” diyor. Bizler de ondan öğreniyoruz ve İsa’ya aynı şeyi diyoruz. Doğrulamamız daima daha gerçek olabilsin diye gayretle çaba göstereceğiz. Bu şekilde hayatımızın bütünü, bizim uğrumuza boğazlanmış Kuzu olan İsa için büyük bir sevginin eylemi olacaktır.


OKUMALAR



  1. Okuma: Havarilerin İşleri 5,27-32.40-41

Elçileri getirip Yüksek Kurul'un önüne çıkardılar. Başkâhin onları sorguya çekti: «Bu adı kullanarak ders vermeyin diye size kesin buyruk vermiştik» dedi. «Ama siz öğretinizi Kudüs kentinin her tarafına yaydınız. İlle de bizi bu adamın kanını dökmekten sorumlu göstermek istiyorsunuz.»
Petrus ve öbür elçiler şöyle karşılık verdiler: «İnsanlardan çok, Tanrı'nın sözünü dinlemek gerek. Atalarımızın Tanrısı, sizin çarmıha gererek öldürdüğünüz İsa'yı diriltti. İsrail'e, günahlarından tövbe etme ve bağışlanma fırsatını vermek için Tanrı O'nu Önder ve Kurtarıcı olarak kendi sağına yükseltti. Biz, Tanrı'nın kendi sözünü dinleyenlere verdiği Kutsal Ruh'la birlikte bu olayların tanıklarıyız.»
Kurul üyeleri bu sözleri işitince küplere bindiler ve elçileri yok etmek istediler. Ama tüm halkın saygısını kazanmış bir Kutsal Yasa öğretmeni olan Gamalyel adlı bir Ferisi, Yüksek Kurul'da ayağa kalktı, elçilerin kısa bir süre için dışarı çıkartılmasını buyurarak kurul üyelerine şunları söyledi: «Ey İsrailliler, bu adamlara yapacağınızı iyi düşünün. Bir süre önce Tevdas da kendi kendisiyle ilgili büyük iddialarda bulunarak başkaldırdı. Dört yüz kadar kişi de ona katıldı. Ama adam öldürüldü, izleyicilerinin hepsi dağıtıldı, hareket yok oldu. Ondan sonra, sayım yapıldığı günlerde ortaya çıkan Celileli Yahuda, bir sürü insanı ayartıp peşine taktı. Ama o da öldürüldü ve izleyicilerinin hepsi darmadağın oldu. Şimdi size şunu söyleyeyim: bu adamlarla uğraşmayın, onları rahat bırakın! Çünkü bu girişim, bu hareket insan işiyse, yok olup gidecektir. Yok eğer Tanrı'nın işiyse, bu adamları yok edemezsiniz. Hatta kendinizi Tanrı'ya karşı savaşır durumda bulabilirsiniz.»
Kurul üyeleri Gamalyel'in bu öğüdünü kabul ettiler. Elçileri içeri çağırtıp kamçılattılar ve İsa'nın adından söz etmemelerini buyurduktan sonra salıverdiler.
Elçiler, İsa'nın adı uğruna hakarete layık görüldükleri için Yüksek Kurul'un huzurundan sevinç içinde ayrıldılar. Her gün tapınakta ve evlerde ders vermekten ve Mesih İsa'yla ilgili müjdeyi yaymaktan geri kalmadılar.


Mezmur 29


Seni yüceltmek istiyorum, ya RAB,

Çünkü beni kurtardın,

Düşmanlarımı bana güldürmedin.

Ya RAB Tanrım,

Sana yakardım, bana şifa verdin.

Ya RAB, beni ölüler diyarından çıkardın,

Yaşam verdin bana, ölüm çukuruna düşürmedin.

Ey RAB'bin sadık kulları, O'nu ilahilerle övün,

Kutsallığını anarak O'na şükredin.

Çünkü öfkesi bir an sürer,

Lütfu ise bir ömür;

Gözyaşlarınız belki bir gece akar,

Ama sabahla sevinç doğar.

Dinle, ya RAB, acı bana;

Yardımcım ol, ya RAB!"

Yasımı şenliğe döndürdün,

Çulumu çıkarıp beni sevinçle kuşattın.

Öyle ki, gönlüm seni ilahilerle övsün, susmasın!

Ya RAB Tanrım, sana sürekli şükredeceğim.


  1. Okuma: Vahiy 5,11-14

Sonra tahtın, canlı yaratıkların ve ihtiyarların çevresinde çok sayıda melek gördüm ve seslerini işittim. Sayıları binlerce binler, onbinlerce onbinlerdi. Yüksek sesle şöyle diyorlardı:

«Boğazlanmış Kuzu, gücü, zenginliği, bilgeliği ve kudreti, saygıyı, yüceliği ve övgüyü almaya layıktır.»

Ve gökte, yeryüzünde, yer altında ve denizlerdeki tüm yaratıkların, bunlardaki tüm varlıkların şöyle dediğini işittim: «Övgü, saygı, yücelik ve güç sonsuzlara dek, taht üzerinde oturanın ve Kuzu'nun olsun!» Dört yaratık, «Amin» dediler. İhtiyarlar da yere kapanıp tapındılar.


İncil: Yuhanna 21,1-19


Bundan sonra Taberiye gölünün kenarında İsa öğrencilerine yine göründü. Bu da şöyle oldu: Simun Petrus, İkiz diye anılan Tomas, Celile'nın Kana köyünden Natanyel, Zebedi'nin oğulları ve İsa'nın öğrencilerinden iki kişi daha birlikte bulunuyorlardı. Simun Petrus ötekilere, «Ben balık tutmaya gidiyorum» dedi. Onlar, «Biz de seninle geliyoruz» dediler. Dışarı çıkıp kayığa bindiler. Ama o gece bir şey tutamadılar. Sabah olurken İsa kıyıda duruyordu. Ne var ki öğrenciler, O'nun İsa olduğunu anlamadılar. İsa, «Çocuklar, balığınız yok mu?» diye sordu. «Yok» cevabını verdiler. İsa, «Ağı kayığın sağ yanına atın, tutarsınız» dedi. Bunun üzerine ağı attılar. O kadar çok balık tuttular ki, artık ağı çekemez olmuşlardı. İsa'nın sevdiği öğrenci, Petrus'a, «Bu Rab'dir!» dedi. Simun Petrus O'nun Rab olduğunu işitince üzerinden çıkarmış olduğu üstlüğü giyip göle atladı. Öbür öğrenciler balık dolu ağı çekerek kayıkla geldiler. Çünkü karadan ancak iki yüz arşın kadar uzaktaydılar. Karaya çıkınca orada yanan bir kömür ateşi, ateşin üzerinde balık ve ekmek gördüler. İsa onlara, «Şimdi tuttuğunuz balıklardan getirin» dedi. Simun Petrus kayığa atladı ve tam yüz elli üç iri balıkla yüklü ağı karaya çekti. Bu kadar çok balık olduğu halde ağyırtılmamıştı. İsa onlara, «Gelin, yemek yiyin» dedi. Öğrencilerden hiçbiri O'na, «Sen kimsin?» diye sormaya cesaret edemedi. Çünkü O'nun Rab olduğunu biliyorlardı. İsa gidip ekmeği aldı, onlara verdi. Aynı şekilde balıkları da verdi. İşte bu, İsa'nın ölümden dirildikten sonra öğrencilere üçüncü görünüşüydü.

Yemekten sonra İsa, Simun Petrus'a, «Yuhanna oğlu Simun, beni bunlardan daha çok seviyor musun?» diye sordu. Petrus, «Evet, Rab» dedi, «seni sevdiğimi bilirsin.» İsa ona, «Kuzularımı otlat» dedi. İkinci kez yine ona, «Yuhanna oğlu Simun, beni seviyor musun?» diye sordu. O da, «Evet, Rab, seni sevdiğimi bilirsin» dedi. İsa ona, «Koyunlarımı güt» dedi. Üçüncü kez ona, «Yuhanna oğlu Simun, beni seviyor musun?» diye sordu. Petrus kendisine üçüncü kez, «Beni seviyor musun?» diye sormasına üzüldü. «Rab, sen her şeyi bilirsin, seni sevdiğimi de bilirsin» dedi. İsa ona, «Koyunlarımı otlat» dedi. «Sana doğrusunu söyleyeyim, gençliğinde kendi kuşağını kendin bağlar, istediğin yere giderdin. Ama yaşlanınca ellerini uzatacaksın, başkası seni bağlayacak ve istemediğin yere götürecek.» Bunu, Tanrı'yı ne tür bir ölümle yücelteceğini belirtmek için söyledi. Sonra ona, «Ardımdan gel» dedi.