ME
NU

OMELIE / Omelie TR

12 lug 2015
12/07/2015 – OLAĞAN DEVRE 15. PAZAR GÜNÜ - B

12/07/2015 – OLAĞAN DEVRE 15. PAZAR GÜNÜ - B

1.Okuma Amos 7,12-15* Mezmur 84* 2.Okuma Ef 1,3-14* İncil Mk 6,7-13

Geçen Pazar Günü İsa’nın Nasıra’dan ayrılmasını gördük: O’nu dinlemiş olanlar arasından sadece az kişi O’na güvenmişlerdi. Bugün başka bir reddetmeyi duyuyoruz: Peygamber Amos ayrılmaya davet ediliyor. Onu uzaklaştıran mabedin kahinidir. Neden? Çünkü peygamberin sözleri, kralın ve onun bakanlarının hoşuna gitmemektedir. O halde peygamber, hoşa gitmeyen bir kişiydi. Fakat peygamber ayrılmıyor! O’nun ilan ettiği söz, Tanrı’nın sözüdür ve de peygamber, insanlara değil – onlar, güçlü, zengin, tehdit edici olsalar da; - Tanrı’ya itaat etmelidir. Kahin Amazias, sözlerini haklı çıkarmak için, bizi düşündüren bir şey söylüyor: “Burası kralın yeri, kralın mabedidir”. Bunun için de burası sadece kralın hoşuna giden şeyleri söyleyebiliriz. Acaba mabet, krala mı ya da Rab’be mi aittir? Gerçekten kahinin bu sözleri, bizi düşündüren sözlerdir. Aramızda da, imanımızın yaptığı bazı gerçekleri; gurur, kendini beğenmişliği, insanın otoritesinin aracı olarak görme denenmesi mevcut olabilir. Bizim için ya da tarafımızdan yapılmış güzel haçları, ufak kiliseleri, dini resimleri; ustalıkla okunan ilahileri; Mahalli Kilise’mize ait olan malları; göz önünde yapılan çeşitli törenleri... yararımız için, gururumuz için, bazen de duamızın kabul edilme hakkını kazanmak için, kullanmaya denenmekteyiz. Nasıralılar, yani İsa’nın hemşehrileri; O’nun mucizelerinden, O’na itaatle davranmadan ve de iman eylemleri de olmadan, kendilerinin faydalanma hakkı olduğunu düşünmekte idiler.
Amos kahin Amazia şöyle yanıtlıyor: Ben ayrılmıyorum; benim burada kalmam, Tanrı’nın beni gönderdiği içindir. Kral da, sadece iddialarını ve kaprislerini değil, Tanrı’nın sözlerini dinlemelidir. Amos, hayatını kaybetme riskine girmektedir, ama boyun eğmiyor. Sürüyü bırakmaya çağırıp insanlara gönderilen Amos gibi, İsa’nın Havarileri de, av teknelerinden çağırılıp gönderilmektedir. İşte, İsa’nın gerçek mucizesi, o mucize ki; O’na göre hastalıklardan ve çeşitli zayıflıklardan ve iyileşmekten daha önemlidir, şudur: O, On İkilerini, sesini duyup gözlerini görsün diye, yanına çağıyor, sonra da onları ikişer ikişer gönderiyor. İsa onları bir arada ve hep birlikte göndermiyor, çünkü onlar sayıca çok olduklarına güvenmemelidirler. Onların tek güveni, İsa’nın kendisi, O’nun Sözü, O’nun emri olacaktır. Onlar, geçinmeleri için gerekeni de yanlarında taşımayacaklardır, ne silahları ne de bagajları. Onlarda, yorgun iken yaslanmaları için, sokak köpeklerinden ya da başka küçük tehlikelerden korunmaları için, değnekten başka bir şey kalmayacaktır. Değnek, değerli olacaktır, çünkü o bir anı olacaktır: O, Musa’nın Firavun’nun huzuruna çıktığı, denizin üzerine; onu açıp kapatmak için kaldırdığı, kayaya ondan suyu fışkırtıp onunla halkının susuzluğunu gidermek için vurduğu ve onun sabahtan güneşin batısına kadar, sadık Yeşu’nun sürdürdüğü mücadele sırasında kaldırdığı deneği hatırlatacaktır. Evet, havariler değneği yanlarına almalıdırlar, çünkü bu şekilde onlar, Tanrı’nın hazır bulunmasına olan - o Tanrı ki, karşıya koyulan doğanın güçlerini, kapalı insanların yüreklerinin de güçlerini yener - ve de O’nun gücüne olan güveni onlarla birlikte taşıyacaklardır.
Havarilerden ilan edilen Tanrı’nın Sözü, felsefi konuşmalar ya da modaya uygun akıl yürütmeler sayesinde değil; ancak ve ancak Tanrı’nın İsa aracılığıyla verdiği yöneltmelere olan itaat sayesinde, insanların ve halkların yüreklerinde, yer alacaktır.
Öğrenciler, ekmeklerini, giysilerini, ayakkabılarını bulacak ve bu sayede İsa’nın verdiği söze sadık olmasını daima göreceklerdir: “Siz önce Tanrı’nın Egemenliği’nin ve adaletinin peşine düşün, bütün bunlar size fazlasıyla verilecektir”. Ekmek ve giysi, öğrenciler için, sıklıkla İsa’nın görünmez hazır bulunmasının somut olma fırsatı olacaktır. İsa öğrencilerine, Sözleri barış verici, Tanrı’nın Sözü, iyi haber olsa da, onlara karşı çıkma olabileceğini, kovulabileceklerini, sözlerinin hor görülebileceklerini de, önceden bildiriyor. Bu durumlarda öğrenciler nasıl davranacaklar? Nadir olmayan bu durumlarda onlar rahatsız olup ilanlarını yumuşatmamalıdırlar: “Oradan çıkın ve onlara bir uyarı olsun diye ayaklarınızın altındaki tozu silin”. Onlar, tıpkı Öğretmelerinin Nasıra’da davrandığı gibi, tıpkı cesur peygamber Amos’un da davrandığı gibi, aynı şekilde davranacaklardır. İnsanların tepkileri, Tanrı’ya olan itaatlerini engellememelidir, onlara emanet edilen Söze güvenmemelerine itmemelidir.
Öğrenciler hatırlayacaklar ki, Aziz Pavlus’un bugün söylediği gibi, İsa, Tanrı’nın Sözüdür; O, insanlara kurtuluş verici bir sözdür. İsa kabul edilince, af ve kurtuluş olacaktır, hatta Kutsal Ruh ve O’nun meyveleri de olacaktır. Kutsal Ruh’un ulaştığı yerde, hayat bir bayram oluyor; her birlik yaşama, barış, huzur, sevinç oluyor. Kutsal Ruh’un ulaştığı yer, Tanrı’nın Sözünün, tümüyle, kabul edildiği yerdir; İsa’nın yer bulduğu ortamdır. İsa da, ancak ve ancak öğrencilerinin dünyada – bu dünya onlara düşman olsa da! - yayılan ilanları aracılığıyla gelebilir. Bu öğrenciler de sadece Musa’nın ağır ve hafif değneği ile silahlanmışlardır.