ME
NU

OMELIE / Omelie TR

26 ago 2012
26/08/2012 – OLAĞAN DEVRE - 21. Pazar Günü - B

26/08/2012 – OLAĞAN DEVRE - 21. Pazar Günü - B 

1. Okuma Yeşu 24, 1-2.15-17.18 * Mezmur 33 * 2. Okuma Ef 5, 21-32 * İncil Yh 6, 60-69 

“Eğer Rab’be hizmet etmek istemiyorsanız, kime hizmet etmek istediğinizi şimdi kararlaştırın: Fırat nehrinin karşı kıyısında atalarınızın hizmet ettikleri ilâhlara mı? Yoksa memleketlerinde oturduğumuz Amori’lerin ilâhlarına mı? Ben ve ailem ise, Rab’be hizmet edeceğiz”. Bu sözlerle Yeşu, imanlarında ve davranışlarında kararlı olmayan halkı teşvik eder. Tanrı’ya sadık kalmayı sadece arzulayıp dünyanın gidişatına göre yaşamamız mümkün değildir. Gerçekten O’na sadık olmak için, akıntıya karşı kürek çekme pahasına olsa da, kararlı olmak gerekir. Maalesef birçok Hıristiyan yardım dilemek için Göksel Baba’ya dua ediyor, fakat günlük seçimlerinde akıntıya kapılıyor, kararları için modaları izliyor. Kitapları ve medya programlarını, eğlenceleri, giyim tarzını ve ev eşyalarını seçmek için, hatta doğacak çocuklara hayat verme gibi daha önemli konularda; kendi yada evlatlarının mesleği ile ilgili olan seçimler için de, başkalarına bakıp, herkesin yaptığını yapıyor. “Rab’be hizmet etmeye” karar veren ise, O’na bakıyor, O’nu dinliyor, O’ndan ışık diliyor. Ayrıca cevabın, kendi yüzeysel duygularından ve fikirlerinden değil, gerçekten Rab’den geldiğinden emin olmak için kendi rahibine veya ruhani rehberine danışıyor. Böylece “Rab’be hizmet etmeyi” seçen, gerçek ve somut bir şekilde Kilise’ye bağlanmaktadır; yaptığı her şeyi, Kilisenin bir çobanı ile olan birliği sayesinde, Kilisenin takdisi ile yapıyor.

Kilise, eğer bu birlik somutluğunu yaşamıyorsa, dünyadaki varolma nedenini, dolayısıyla da misyonunu da, yaşamıyor demektir. Birliğin bu somutluğu da, birbirlerine boyun eğmekte, yaşamın tüm yanlarını paylaşmakta gerçekleşmektedir. Günümüzde Kilise kriz yaşıyor: etkili bir şekilde İncil’i müjdelemiyor, yeni insanları kendine çekmiyor, onun yaşamına katılma arzusunu uyandırmıyor... Neden? Çünkü tadı yok, onun tuzu tadını kaybetti, yani Kilisede birlik eksik oldu. Ancak ve ancak birlik Kiliseyi çekici, etkili ve Rab’bin gerçek tanığı olarak kılar. Birliğin olmaması, herkesin boyun eğmeyi istememesinden kaynaklanmaktadır. Aziz Pavlus ise aile yaşamı hakkında cesaretle konuşuyor; evlilik ve aile yaşamını imanda ve Rab’be bir hizmet olarak yaşamaya davet etmektedir: “Mesih’e duyduğunuz saygıdan ötürü birbirinize boyun eğiniz”.

Birçok Hıristiyan her Pazar Günü Efkaristiya Ayinine katılır, ama onların bazıları bir hafta buraya başka hafta da başka kiliseye gidiyor, bağlı olduğu mahalle Kilisesini değiştiriyor, daha çekici bir şekilde konuşan rahibin ya da daha güzel ilahi söyleyen koronun olduğu kutsal yerlere gidiyorlar: Onlar bu davranışlarının, kendi mahalle Kiliselerinin canlı bir Kilise olabilmesi için gerekli katkıda bulunmalarına engel olduğunu düşünmüyorlar. Onlar, boyun eğmekten kaçınırlar: Bu şekilde yaşamlarının Kilise için hiçbir katkısı olmamakta, dünyadaki onun misyonuna da katılmamaktadırlar.

Ailede de bu aynen bu şekilde olmaktadır: Eğer karı ve koca, Mesih’e duyduğu saygıdan ötürü, birbirine boyun eğmezlerse, aile, tabii ki, en büyük iyiliklerden mahrum kalacak. Onlar, alçakgönüllülükle, boyun eğdiklerinde, onların birlikte yaşamaları bir gizem halini alacaktır, yani İsa’nın, Kilisesi ile olan birliğinin görülen işareti olacaktır. Evli kişiler, hayatlarının, her gün, Tanrı’nın ve Mesih’in sevgisinin gizemi olmasını istemeliler. Bu şekilde onların değerleri ve büyüklüklerinin bilincinde olacak, sadık olmak için birbirlerine yardımcı olacaklar ve hayatların doluluğundan gelen sevinç, onlarda büyüyecektir.

Boyun eğmek, bazen bir haçtır - ağır bir yüktür - ama bu, birlikte olan yaşamın sabit ve sağlam olabilmesi için, evlatlara sevmeyi öğretebilmek için, herkesin huzur içinde yaşayabilmesi için, tek yoldur. Hatta, boyun eğmek, haçtan sevince döner, çünkü bu davranma şekli, eşine gerçek sevgisini göstermek ve eşinin sevgisini almak için de, en derin şekildir.

Boyun eğmek hakkında konuşmak bize ağır gelir, tıpkı Yahudiler’e hitap edip bedenini yaşayan ekmek olarak gösteren İsa’nın konuşmasının ağır geldiği gibi: Yahudiler, O’nunla artık gitmiyorlardı. İsa, egoizmlerine dokunmuştu, onlardan sorumlu ve derin bir itaat istenmişti. Aziz Petrus, bütün Onikiler’in adına, imanlarını, dolayısıyla İsa’nın sözlerine olan itaatlerini de belli etmek için biraraya geliyor: “Ya Rab, biz kime gidelim? Ebedi hayatın sözleri sendedir!”. Bugün biz de İsa’ya bu iman ve sevgi ilanını tekrarlayalım! Bu ilan gerçektir: Bize gerçek hayatı vereni nerede bulabiliriz? Ötekilerin tümü sadece aldatma ve hayal kırıklığı verir, ancak ve ancak İsa bizi birlik içinde birleştirip bize kurtuluşu verir.