ME
NU

OMELIE / Omelie TR

16 lug 2023
16/07/2008 OLAĞAN DEVRE - 15. Pazar Günü - A

16/07/2008 OLAĞAN DEVRE - 15. Pazar Günü - A

1.Okuma Yeş 55,10-11 Mezmur 64 2.Okuma Rom 8,18-23 İncil Mt 13,1-23

Yeşaya peygamber yukarıdan inen yağmuru inceledi ve tarlalarda büyüyen buğdayı, insanların yaşamaları için kullanılan o buğdayı gördü. Fakat aklı, Allah’ın ona yönelttiği ve tüm İsrail halkına duyurmakla görevlendirildiği Sözdeydi. O Söz de yukarıdan geliyor, o da boşuna gelmiyor, o da meyve vermeye, Allah’ın arzularını ve projelerini gerçekleştirmeye gelmektedir!

İsa bugün Yeşaya’nın bu düşüncelerinden yola çıkarak bizi düşünmeye çağırır. Tohum yukarıdan tarlaya iner. O cömertlikle ve güvenle eken bir çiftçinin sayesinde iner. Tarla homojen değildir: Onda küçük yollar ve taşlar var, bazen dikenler yetişir. Toplanacak meyve sadece iyi topraktan gelecektir. İsa’yı dinleyen kişi maddi incelemeyi ruhani yaşama çevirmeye alışık değildir. Bu sebepten İsa’nın kendisi yardımcı olur. Bazen insanlar anlamak istemez, çünkü Allah’ı dinlemek istemez çünkü O elbette yaşama ve düşünme şekillerinde değişiklikler teklif eder. Kim Allah’ı sevmek için kendini O’na sunmak istiyorsa eken çiftçinin işi, İsa’nın işi olduğunu anlasın. Herkese, günahkarlara ve kanunlara itaat edemeyenlere bile, toprağa değil, tohuma güvenerek Sözü dağıtan O’dur. İsa, insanın iyiliğine değil, Sözün gücüne güvenir. O, insanın Allah’a sevinç ve teselli veremeyeceğini bilir; bunu, sadece insanın yüreğinde canlı kalan Söz gerçekleştirecektir!

İsa ekiyor, herkese konuşuyor. Daha sonra iyi toprağın hangisi olduğu belli olacaktır. Bu önceden görülemez. Gerçekten bazen iyi gördüğün insanlar İsa’nın Sözünü dinlemez, çünkü başka türlü düşüncelere güvenirler; halbuki kötü ve beceriksiz gibi gördüğün kişilerse İsa’nın Sözüne beklenmedik bir itaat gösterirler; bu itaat, yaşamlarını değiştirerek, onları Allah’ın ruhani binasının canlı taşlarına çevirir.

Anlatılan masalın merkezi İsa’dır: O kendini bize tanıtmak istiyor, kendini göstermek ve özellikle de bizim O’nu tanıyarak O’na güvenmemizi ve Sözünü ciddiye almamızı istiyor, hatta kendisini yüreklerimize ekilmiş Babanın Sözü olarak tanımamızı istiyor. Ve iyi toprağa düşen tohum kaybolmanın karşılığını verir.

Ekici her yerde eker. Dikenler ve taşların arasında da biraz iyi toprak bulunabilir! Bu sadece sonra görünecektir. O güvenle doludur ve engellerden korkmaz. Aç olanlar ve ekmek bekleyenler çok. Ve iyi toprağa düşen tohum, kaybolmanın karşılığını verir.

Tohumun meyve vermek için sadece toprağa ihtiyacı yoktur, aynı anda uzun bir zamana, bekleyiş zamanına ihtiyacı vardır. İsa’nın Sözü de böyledir: Sözün meyvesini bekleme zamanı, acı ve inleme zamanıdır. Bunu bize aziz Pavlus söyler. “ilk nimetlerine kavuşmuş olan bizler de evlatlığa alınmayı ve bedenimizin kurtulmasını özlemle bekleyerek içimizden inliyoruz”. Bu bekleyiş esnasında köleliğin ağırlığını hissediyoruz. Kendimizi Allah’ın evlatları olarak hissetmemizi ve bilmemizi sağlayan sevinci kaybetmemize sebep olan günahın köleliği! Bu kölelik bizleri korkuya ve güvensizliğe itti. Fakat Baba’nın, Oğlu İsa’ya itaatimizi meyve verici kıldığını fark ettiğimizde bekleyişimizin karşılığı çok büyük olacaktır.

Bizim yüreklerimize ve eylemlerimize kabul ettiğimiz İsa’dan gelen Söz, Kendisi ile birlikte evlatlar olduğumuzun, Baba tarafından sevildiğimizin ve Hükümranlığında faydalı olduğumuzun tadına varmamızı sağlayacak. Bugün yaşadığımız ve her gün bize eşlik eden acı, kesinlikle bir gün yok olacaktır, çünkü ilahi sevginin yaşamımızda gözükeceğini göreceğiz: Bizde Allah’ın şanı belirecektir!

İçimize ekilen Sözün, yani, içimizde yaşayan İsa’nın meyve vereceğinden emin olmamız bizi teselli eder, bekleyiş ağırlığını, günahlı olmamızdan gelen acının ağırlığını taşımakta iken de bize ümit ve sevinç verir.

OKUMALAR

1.Okuma Yeşaya 55,10-11

Gökten inen yağmur ve kar, toprağı sulamadan, yeri yeşertmeden,

Ekinciye tohum, yiyene ekmek vermeden nasıl göğe dönmezse,

Ağzımdan çıkan söz de öyle olacaktır.

Bana boş dönmeyecek, istemimi yerine getirecek, yapması için onu gönderdiğim işi başaracaktır.

Mezmur 64/65

Ey Allah, Siyon'da seni övgü bekliyor,

Yerine getirilecek sana adanan adaklar.

Sabanın açtığı yarıkları bolca sular,

Sırtlarını düzlersin.

Yağmurla toprağı yumuşatır,

Ürünlerine bereket katarsın.

İyiliklerinle yılı taçlandırırsın,

Arabalarının geçtiği yollardan bolluk akar,

Kırların otlakları yeşillenir,

Tepeler sevince bürünür,

Çayırlar sürülerle bezenir,

Vadiler tahılla örtünür,

Sevinçten haykırır, ezgi söylerler.

2.Okuma: Aziz Pavlus’un Romalılara Mektubundan 8,18-23

Yargım şu ki, bu anın acıları, gözümüzün önüne serilecek olan yücelikle karşılaştırılmaya değmez. Yaratılış, Allah'ın çocuklarının ortaya çıkmasını büyük özlemle bekliyor. Çünkü yaratılış yozlaşmaya teslim edilmiştir. Bu da yaratılışın isteğiyle değil, onu yozlaşmaya teslim eden Allah'ın isteğiyle oldu. Çünkü yaratılışın, yozlaşmaya olan köleliğinden kurtarılıp Allah'ın çocuklarının yüce özgürlüğüne kavuşturulması ümidi vardı. Şimdiye dek bütün yaratılışın birlikte inleyip doğum ağrısı çektiğini biliriz. Yalnız yaratılış değil, biz de, evet Ruh'un turfandasına sahip olan bizler de evlatlığa alınmayı, yani bedenlerimizin kurtulmasını özlemle bekleyerek içimizden inleriz.

İncil: Matta 13,1-23

Aynı gün İsa evden çıktı, gidip gölün kıyısında oturdu. Çevresinde öyle büyük bir kalabalık toplandı ki, kendisi bir kayığa binip oturdu. Bütün kalabalık kıyıda duruyordu. İsa onlara benzetmelerle birçok şey anlattı. «Bakın» dedi, «ekincinin biri tohum ekmeye çıkmış. Ektiği tohumlardan kimi yol kenarına düşmüş. Kuşlar gelip bunları yemiş. Kimi, toprağı az olan kayalık yerlere düşmüş. Toprak derin olmadığından hemen filizlenmişler. Ne var ki, güneş doğunca kavrulmuşlar, kök salamadıkları için kuruyup gitmişler. Kimi, dikenler arasına düşmüş. Dikenler büyümüş, filizleri boğmuş. Kimi ise iyi toprağa düşmüş. Bazısı yüz, bazısı altmış, bazısı da otuz kat ürün vermiş. Kulağı olan işitsin!» Öğrencileri gelip İsa'ya, «Halka neden benzetmelerle sesleniyorsun?» diye sordular. İsa şu cevabı verdi: «Göklerin Egemenliğinin sırlarını anlama yeteneği size verildi, ama onlara verilmedi. Kimde varsa, ona daha çok verilecek ve o bolluk içinde olacak. Ama kimde yoksa, kendisinde olan da elinden alınacak. Onlara benzetmelerle seslenmemin nedeni budur. Çünkü,

`Gördükleri halde görmezler. Duydukları halde duymaz ve anlamazlar.'

«Yeşaya'nın şu peygamberlik sözü onların bu durumunda gerçekleşmiş oluyor:

`Duyacak duyacak, ama hiç anlamayacaksınız, bakacak bakacak, ama hiç görmeyeceksiniz!
Çünkü bu halkın yüreği duygusuzlaştı, kulakları ağır işitir oldu. Gözlerini de kapadılar.
Öyle ki, gözleri görmesin, kulakları işitmesin, yürekleri anlamasın, ve bana dönmesinler.
Dönselerdi, onları iyileştirirdim.' «Ama ne mutlu size ki, gözleriniz görüyor, kulaklarınız işitiyor! Size doğrusunu söyleyeyim, nice peygamberler, nice doğru kişiler sizin gördüklerinizi görmek istediler, ama göremediler. Sizin işittiklerinizi işitmek istediler, ama işitemediler. «Şimdi ekinciyle ilgili benzetmeyi siz dinleyin. Her kim Göksel Egemenlikle ilgili sözü işitir de anlamazsa, Şeytan gelir, onun yüreğine ekileni söker götürür. Yol kenarına ekilen tohum işte budur. Kayalık yerlere ekilen ise işittiği sözü hemen sevinçle kabul eden, ama kök salamadığı için ancak bir süre dayanan kişidir. Böyle biri Tanrı sözünden ötürü sıkıntı ya da zulme uğrayınca hemen sendeleyip düşer. Dikenler arasında ekilen de şudur: sözü işitir, ama dünyasal kaygılar ve zenginliğin aldatıcılığı sözü boğar ve ürün vermesini engeller. İyi toprağa ekilen tohum ise, sözü işitip anlayan birine benzer. Böylesi elbette ürün verir, kimi yüz, kimi altmış, kimi de otuz kat.»

Documenti allegati