ME
NU

OMELIE / Omelie TR

26 ott 2014
26/10/2014 - OLAĞAN DEVRE - 30. Pazar Günü – A

26/10/2014 - OLAĞAN DEVRE - 30. Pazar Günü – A

1.Okuma Çıkış 22,20-26* Mezmur 17* 2.Okuma 1Selan 1,5-10* İncil Mt 22,34-40

Biz, yoksullara niçin özen göstermeliyiz, onları neden dinlemeliyiz? Bize cevap veren, Musa’ya daha önceden verilen sözlerle, Rab’bin Kendisi’dir. Yoksul, dua etmeyi ve duada ısrar etmeyi bilir. O, kendisini korumayı bilemez, bunun için iniltileri ve yakarışları ile Tanrı’ya yönelir, O da yoksulun sesine dayanamaz. Eğer sen yoksulun acısına neden olursan, onu dinleyen Tanrı’yı karşına almış olursun. Bu yüzden sen, korumaları olmayanlara kütü davranmaktan, onlara acı veren adaletsizliklere ortak olmaktan sakın! Eğer ihtiyacı olan bu yoksul sen isen, dua edebilirsin; gereksinimlerinin tümünü, Tanrı’ya yakarmalar ve şükranlarla dile getirebilirsin; ama başkalarına acı veren sen isen, eğer onlara yapılan adaletsizliklere suç ortağı isen, bir “cezayı” veya hayatında bir değişikliği beklemelisin.

İlk bakışta, İncil’in metni bundan bahsetmemektedir. İsa, bilgeler tarafından sorgulandığında, onlar için çok zor bir soruya cevap vermek zorundadır. Rab için ise bu çok kolaydır: Tanrı’yı tanımayanlar için çok zor bir sorundur, Tanrı ile samimiyetle yaşayanlar için ise çok kolaydır. Tanrı’nın emirlerinin arasında, ötekilerinin bütününden daha büyük, onların temeli olabilen bir emir var mı? Yani, bütün emirleri anlayabilmemizi sağlayan bir emir var mı? Kutsal Yazıların yorumcuları kendi aralarında tartışmaktaydılar ve kendi farklı düşüncelerini yaymaktaydılar. Gerçekten de İsa, o bilge kişilerin, bu temel konular hakkında aynı düşüncede olmamalarına şaşırmaktadır. O, Tanrı’yı Baba olarak; herkesi, özellikle de “küçükleri ve korumasız olanları seven” olarak tanımaktadır: Bunu bize, Kutsal Yazılar söylemekte, Peygamberler tekrarlamakta, Mezmurlar ve ezgiler olarak okutmaktadırlar. Tanrı sevmektedir, bunun için Tanrı’nın suretinde yaratılan insanın davranışının tümünün temeli olan emir, sevmeye davet eden, sevmeyi tavsiye eden, sevmeyi emreden emirden başka bir emir olamaz. “Seveceksin!”. Sevmek, insanın en önemli işi değil, tek işi olmalıdır. “Seveceksin”: Daima! Tanrı’nın huzurunda bulunduğunda Tanrı’yı seveceksin, insanlarla beraber bulunduğunda insanı seveceksin. Sadece Tanrı’yı sevmeyi öğütleyen bir emir olamaz. Bunun için İsa, Musevilerin dualarında günde üç kere telaffuz ettikleri sözleri tekrarlamakla yetinmiyor: “Allah’ın olan Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla ve bütün aklınla seveceksin”. Peki Tanrı’yı nasıl sevebiliriz? O’nu sevdiğini göstermek için O’na itaat etmelisin. Ve O senden ne istiyor? Tanrı senden yoksulu ve dul kadını, öksüzü ve ihtiyacı olanı sevmeni istiyor. Bu yüzden, Tanrı sevgisi uğruna, komşunu seveceksin. Ve “komşu” özel bir kişi değildir, aksine dikkate, ekmeğe, giysiye, sevgiye, eğitime özellikle de Tanrı’yı sevmeye ihtiyacı olan herkestir.

Tanrı’nın tüm emirleri, ister çeşitli davranışların temeli olanlar olsun, ister dini törenlere şekli veren ötekiler olsun, sevginden kaynaklandıkları zaman, layık bir şekilde uygulanmış olurlar. Ne bir cezadan kaçmak için ne de kendini haklı çıkarmak için, ne Tanrı’dan bir iyiliği elde etmek için Tanrı’nın bir emri uygulanmalıdır: Böyle bir davranış sevgi olmamaktır! Uyguladığın her emir, karşılığında bir beklenti olmayan ya da bir iddia taşımayan bir armağan olmalıdır.

Kendi kendimize şunu da sorabiliriz: En büyük sevgi hangisidir? Yiyeceği olmayana karşılık beklemeden yiyecek veren sevgi mi? Ya da aç olana karnını doyurması için yiyecek bulmasına yardım eden sevgi mi? Cevaplamak kolaydır: İkincisi sevgi, birincisinden daha bağlayıcı, ama aynı zamanda ondan daha değerlidir. Ama insanın sadece yemeye ya da giyinmeye mi ihtiyacı var? Acaba, sevgiye ve kendini yalnız hissetmemeye de ihtiyacı yok mu? O halde, insanı sevmek, onun yanında olmaktır. Ama eğer bir insan Tanrı’yı tanımıyorsa, ne türlü bir insan olur o? O, gerçeklenmemiş (tüm insani vasıfları kazanamamış) bir insandır. Baba’yı tanımayan kişi, İsa ile karşılaşmayan kişi, Kutsal Ruh’u kabul etmemiş kişi, şarabın eksik olduğu bir düğün törenindeki davetlilere benzer; ya da değerli bir inci arayan ve bunu bulamayan tüccara benzer; veya tuzu bulunan, ama tuzu kullandığı zaman onun tadının olmadığını fark eden kişiye benzer; ya da gece yarısı gelen dostuna verilebilecek ekmeği olmayan kişiye benzer; ya da kandil yakmak zamanı geldiğinde, yağın olmadığını fark eden erdemli kızlardan birisi gibidir. Veyahut, efendisi geldiği zaman, başka hizmetkarları dövmekte olan hizmetkar gibi mi olacak? Ya da üzgün ve ümitsizce Kudüs’ten ayrılan iki öğrenciden birisi gibi olur. O halde komşunu sevmen için senden, onun İsa ile karşılaşmasına yardım etmen istenmektedir. Komşuna İsa’nın Sözünü hissettirdiğin zaman, onu sevmiş olacaksın; Sözü de, kendi hayatında yaşanmış olarak göstereceksin. Çünkü Söz, sadece beden, yani sadece somut hayat olduğu zaman, gerçekten Sözdür. Bu, Davut’un söylediğini yapmak demektir: “Başkaldıranlara senin yollarını öğreteyim”. Komşunu bu şekilde sevdiğin zaman, Tanrı, kendisini senin tarafından sevilmiş “hisseder”. Nitekim Tanrı’yı sevmek, sevgiyi hissetmek, yani O’na doğru özel duyguları hissetmek değil, O’nu sevmek, O’na itaat etmektir ve Onun isteklerini kabul etmektir, O’nun “sevgisini” gerçekleştirmek için uğraşmaktır. Yani yoksullara gereksinimlerini vermektir, öyle ki onlar yaşayabilsinler, sevebilsinler, İsa’yı ve O’ndan gelen affı ve Kutsal Ruh’un zenginliğini kabul edebilsinler. Böyle ise, sen Tanrı’nın sevgisinin hizmetkarı olacaksın!