ME
NU

OMELIE / Omelie TR

13 ago 2017
 13/08/2017 - OLAĞAN DEVRE -19. Pazar Günü – A

 13/08/2017 - OLAĞAN DEVRE -19. Pazar Günü – A

1.Okuma 1Krallar 19,9.11-13 * Mez 84/85 * 2.Okuma Rom 9,1-5 * İncil Mt 14,22-23


Aziz Pavlus, bugün yüreğindeki gizli bir yönü bize açıklamaktadır. O, kendinin Yahudi oduğunu hiçbir zaman unutmadı ne de kökünü ve halkını inkâr etti. İsa’nın çağrısına cevap verdi: O, onu Kendini izlemeye, Kendini ve Hükümranlığı uğruna çabalayıp acı çekmeye çağırdı, fakat ondan geçmişte dinsel ülküleri paydaş olduğu insanları ihmal etmesini ya da onlardan nefret etmesini hiçbir zaman dilemedi. Onlar ona, yeni imanı yüzünden, sert bir şekilde zulüm ettiler. Fakat o, İsa’yı Rab olarak kabul edince aldığı sevince ve hayat doluluğuna onların da erişebilmelerini arzulamaya devam etti. Halkının tarafından İsa’nın reddedilmesi, Pavlus için büyük bir acının kaynağıdır. O, onların Musa’ya atfedilmiş yasalara ve kurallara uygulamakta boş boşuna çabalamalarını görmektedir. O, onların sadece İsa’dan gelen özgürlüğe, barışa, birliğe ve paylaşma yeteneğe hiçbir zaman erişemediklerini bilmektedir. Kendi için de, önceki bütün hayatı, sadece Rab’bi kabul etmeye bir hazırlık idi. Büyük Ataların ve Peygamberlerin tarihi de, evet, değerlidir, fakat sadece gelmesi gerekenin ve de artık gelmiş olanın, yani İsa’nın peygamberliğidir. O, halk tarafından reddedilmiş ve öldürülmüştür, fakat bu durum, O’nun dirilişe, yani bizi de kabul edeceği yeni hayata varması için kat ettiği yoldu. Kardeşleri tarafından satılan, Mısır’da köle ve tutuklu olmuş, fakat sonra kralın sağına çıkmış Yusuf’un tarihi, İsa’nın kat ettiği yolu anlayıp kabul etmemize büyük bir yardım vermektedir. Havari sürekli içerisinde şu acıyı taşıyor: Halkının üyelerini yoldan sapmış, kurtuluşu reddetmekte direnmiş halde görmek. Ve de Rab, bedenin somutluğunda, tam da tarihleri ve var olmaları sayesinde gelmiş olmuştu! Pavlus’un acısı, düne kadar aynı imanı paydaş oldukları evlatlarının ya da akrabalarının yabancı inançları kabul ettiklerini, bu şekilde lütuftan, birlik ve paydaş yaşama kabiliyetinden de kendilerini yoksul kıldıklarını gören birçok çobanların ya da anne babaların kederine benzer. Gerçekten de lütuf, birlik ve birbirlerine doğru iç paylaşmayı yaşabilmek, sadece Kutsal Ruh’tan gelen armağanlardır; o Kutsal Ruh ki, O’nu Kilise tarafından tanıtıp karşılaştırıldığı gibi sevene İsa tarafından bağışlanmaktadır.

Gerçekten günümüzde de Kilise, “rüzgârın karşı yönden estiği” için “dalgalarla boğuşmuş” o kayık gibi görünür. Dünyanın rüzgârı şiddetle esmeye devam edip İsa’nın kurtuluşunu bütün insanlara eriştirmek için asırları geçirmesi gereken Kilise’yi vurur. İsa, kayıkta değildi: O, “dua etmek için” tek başına dağa çekildi. Elbette o kayık bugünkü Kilise’ye benzer: Nitekim bizler de İsa’yı görmeğiz; O, Peder’in sağında oturup orada bizim için dua etmektedir. Ve de bizler; kendimizi yalnızmış gibi hissetmekte, dünyanın tehdit edici rüzgârından kendi kendimiz, sadece güçlerimizle, icat ettiğimiz hilelerle kendimizi korumayı gerektiğini sanmaktayız. Acaba, İsa’nın O’nunkilerini tehlike anında terk ettiği mümkün müdür? Bizim zayıf olduğumuzu ve dünyada egemen olup onu parçalayan aynı ruhlardan denendiğimizi bilen İsa, acaba bizi terk edebilir mi? Kesinlikle hayır! Ve işte öğrenciler O’nu, tanımadan ise de, görmektedirler. O’nu hayal edemedikleri yerde bir görmektedirler. O, dalgalanmış su üzerinde yürümektedir. Öğrencilerin korkuları artmaktadır. İsa’yı tam da tehlikenin olduğu yerde, düşmanlarımızın oldukları yerde, Kilise’nin dünyanın yüzü üzerinde ve imanlıların yüreğinde yok etmek için yöntemlerin düşünüldükleri yerde gördüğümüzde, acaba, bize de aynı şey başımıza gelmez mi? Zor durumlar, İsa’nın bize yeniden ulaşıp güçlü ve etkili hazır bulunmasını göstermek için kullandığı fırsatlar. Böyle olunca hiçbir zaman korkamamız için, üzüntüye kapılmamız için, şikâyet etmemiz için bir sebep kalmaz.

Sonra da İncil bize Petrus’un tepkisini anlatıyor: O, İsa’yı taklit etmeyi, yani O’nun gibi su üzerinde yürümeyi diliyor. Fakat Petrus, hala bilmiyor ki, su üzerinde yürümek için rüzgârı, güçle ve tamamen karşı eserse de, önemsememek ve İsa’ya doğru kararlıkla giderek göz önünde sadece O’nu tutmak gerekiyor. İsa’nın adımlarını taklit etmek için, dünyanın düşmanlıklarının bizi korkutmalarına, onların İsa’ya yaklaşma isteğimize ve kararlığımıza etkilemelerine de izin vermememiz lazım. Dünyayı yenen, bizler değiliz, Kilise de değil: Sadece İsa’dır ve O’na olan iman, bunun yanı sıra da O’nunla birleşmiş olma kararlı isteği. Bu da bizi Kilise’yi daima çeviren ideolojiler, iftiralar ve düşmanlıklardan kurtarır.

Petrus, sudan ıslandı: Bu, bizim için bir okuldur. Kendimize fazla güvenmemek, dünyanın düşüncesine önem vermemek, hayal kırıklığına, ümitsizliğe, şikâyet etmeye ya da güvenmemeye düştüğümüzde, kararlı ve sürekli bir dua ile hemen İsa’ya bağırmayı öğrenmekteyiz. İman, sebatlı olacaktır. Kendini yenmeye izin vermeyen o imanla bizler, İsa’yı reddedenlere de, onların günah ve dünyanın üzüntülerinden dolayı “yorgun ve yükleri ağır” bulunduklarında, yardımcı olacağız.


OKUMALAR

1.Okuma: 1Krallar 19,9.11-13

İlyas kalktı, yiyip içti. Yediklerinden aldığı güçle kırk gün kırk gece Tanrı Dağı Horev'e kadar yürüdü.

Geceyi orada bulunan bir mağarada geçirdi.

RAB, "Burada ne yapıyorsun, İlyas?" diye sordu.

İlyas, "Her Şeye Egemen RAB Tanrı'ya büyük bir istekle kulluk ettim" diye karşılık verdi, "Ama İsrail halkı senin antlaşmanı reddetti, sunaklarını yıktı ve peygamberlerini kılıçtan geçirdi. Yalnız ben kaldım. Beni de öldürmeye çalışıyorlar."

RAB, "Dağa çık ve önümde dur, yanından geçeceğim" dedi. RAB'bin önünde çok güçlü bir rüzgar dağları yarıp kayaları parçaladı. Ancak RAB rüzgarın içinde değildi. Rüzgarın ardından bir deprem oldu, RAB depremin içinde de değildi.

Depremden sonra bir ateş çıktı, ancak RAB ateşin içinde de değildi. Ateşten sonra ince, yumuşak bir ses duyuldu.

İlyas bu sesi duyunca, cüppesiyle yüzünü örttü, çıkıp mağaranın girişinde durdu. O sırada bir ses, "Burada ne yapıyorsun, İlyas?" dedi.


Mez 84/85

Kulak vereceğim RAB Tanrı'nın ne diyeceğine;

Halkına, sadık kullarına esenlik sözü verecek,

Yeter ki, bir daha akılsızlık etmesinler.

Evet, O kendisinden korkanları kurtarmak üzeredir,

Görkemi ülkemizde yaşasın diye.

Sevgiyle sadakat buluşacak,

Doğrulukla esenlik öpüşecek.

Sadakat yerden bitecek,

Doğruluk gökten bakacak.

Ve RAB iyi olan neyse, onu verecek,

Toprağımızdan ürün fışkıracak.

Doğruluk önüsıra yürüyecek,

Adımları için yol yapacak. 


2.Okuma: Aziz Pavlus’un Romalılara Mektubundan 9,1-5


Mesih'e ait biri olarak gerçeği söylüyorum, yalan söylemiyorum. Vicdanım da söylediklerimi Kutsal Ruh'un aracılığıyla doğruluyor. Yüreğimde büyük bir keder, dinmeyen bir acı vardır. Kardeşlerimin, soydaşlarım olan İsraillilerin uğruna, ben kendim lanetlenip Mesih'ten uzaklaştırılmayı dilerdim. Evlatlığa kabul edilenler, Tanrı'nın yüceliğini görenler onlardır. Antlaşmalar, buyrulan Kutsal Yasa, tapınma düzeni ve vaatler de onlarındır. Büyük atalar onların

atalarıdır. Mesih de bedence onlardandır. O, her şeyin üzerinde hüküm süren, sonsuza dek övülecek Tanrı'dır. Amin.


İncil: Matta 14,22-23

Bundan hemen sonra İsa öğrencilerine, kayığa binip kendisinden önce karşı yakaya geçmelerini buyurdu. Bu arada kendisi halkı salıverecekti. Halkı salıverdikten sonra dua etmek için tek başına dağa çıktı. Akşam olurken orada yalnızdı. O sırada kayık kıyıdan bir hayli uzakta dalgalarla boğuşuyordu. Çünkü rüzgâr karşı yönden esiyordu.
Sabaha karşı İsa, gölün üstünde yürüyerek onlara yaklaştı. Öğrenciler, O'nun gölün üstünde yürüdüğünü görünce dehşete kapıldılar. «Bu bir hayalet!» diyerek korkuyla bağrıştılar.
Ama İsa hemen onlara seslenerek, «Cesur olun! Ben'im, korkmayın!» dedi.
Petrus buna karşılık, «Ya Rab» dedi, «eğer sen isen, buyruk ver de su üstünde yürüyerek sana geleyim.»
İsa, «Gel!» dedi.
Petrus da kayıktan indi, su üstünde yürüyerek İsa'ya yaklaştı. Ama rüzgârın ne kadar güçlü estiğini görünce korktu, batmaya başladı. «Rab, beni kurtar!» diye bağırdı.
İsa hemen elini uzatıp onu tuttu. Ona, «Ey imanı kıt adam, neden kuşkuya düştün?» dedi.
Onlar kayığa bindikten sonra rüzgâr dindi. Kayıktakiler, «Sen gerçekten Tanrı'nın Oğlusun» diyerek O'na tapındılar.