ME
NU

OMELIE / Omelie TR

02/05/2012
Paskalya Devresi 5. Pazar günü - B

06/05/2012 - Paskalya Devresi - 5. Pazar Günü - B -

1.Okuma Hav. İşl. 9,26-31 Mezmur 21 2.Okuma 1 Yh. 3,18-24 İncil Yh. 15,1-8

“Gerçeğe ait oluruz”. Günümüzde “gerçek” terimini kullanmak zor! Yaşadığımız rölativizm devresinde kolaylıkla gerçeğin var olmadığını veya onun, herkese göre değişebildiğini düşünebiliriz. Pilatus’un İsa’ya yönlendirdiği, “Gerçek nedir?” sorusu hiçbir yerde duyulmamakta ve dolayısıyla hiçbir cevap da beklenmemekte. Bu sebepten Yuhanna ilk mektubunda bu bildiriyi yaparak bizi şaşırtmaktadır: “Gerçeğe ait oluruz”. O, gerçeği, annemiz gibi göstermektedir veya can bulduğumuz ortam olarak tarif etmektedir. Gerçek terimi ile neyi anlatmak istiyordu? Bu terime göre saklı bazı gerçekler var, bunlar da yaşamımızı ve onun amacını anlayabilmemiz için önemlidirler. Küçük bir gerçek vardır; bu da etrafımızda gelişen tek tük olaylarla aklımıza gelen küçük sorulara cevap vermektedir: Ne zaman oldu? Nasıl? Nerede? Kim yaptı? Bu küçük ve gündelik sorular büyük bir gerçeğin var olduğunu bize hissettirirler; bu büyük gerçek de daha ciddi sorulara cevap vermektedir: Ben nerden geliyorum? Nereye doğru yürüyorum? Dünyayı kim yönlendiriyor? Bu koşan zamandan sonra bizi kim bekliyor? Herkesin arasında barışın var olması için bir yöntem var mı?

O halde gerçek, saklı olanın gün ışığına çıkmasıdır. Bu da önemlidir, aynen köklerin ağaçlar için önemli olduğu gibi. Kökler de saklıdır, ama büyük meyve ağaçlarına yaşam ve destek veren onlardır. Onlar vardır ve görevlerini yapmaktadırlar, birçok kişinin üzerlerinde geçmelerine, onları görmemelerine, düşünmemelerine, bazen de üzerlerine onlara zarar verecek zehir atmalarına rağmen.

Gerçek, kimsenin görmediği ama herkesi destekleyen şeydir. Yuhanna İncilinde şunu söyler: “Allah’ı hiçbir zaman hiç kimse görmemiştir. Peder’in bağrında bulunan biricik Oğul bize O’nu tanıttı”. Büyük gerçek, kimsenin görmemiş Olanın gün ışığına çıkmasıdır: O, Yaratıcımız, destekçimizdir; biz O’nu, bedenimizi alan Oğlu İsa sayesinde tanırız.

O halde gerçek, İsa’dır. İsa, Allah’ın kendini göstermesidir, var oluşumuzun köküdür, doğduğumuz ve gerçek yaşama kavuştuğumuz yerdir. Ondan geldiğimizi ve dolayısıyla ilahi olduğumuza, Allah’ın evlatları olduğumuza nasıl emin olabiliriz? Bizde sevgi mevcuttur, bu sevgi kendimizi sunmamızla, kendimizi karşılıksız vermemizle kendini gösterir, aynen Allah’ın kendini karşılıksızca sunduğu ve verdiği gibi. Bu işte, bizim O’na ait olduğumuzun, Ondan yaşam aldığımızın, Ondan tüm enerjimiz kaynaklandığının kanıtıdır.

Yuhanna, mektubunda bu konuda ısrar ediyor, ısrar ediyor çünkü Rabbin kendi söylediği sözleri hatırlıyor: Rab şakirtleriyle ilişkisini anlatmak için bağ ile çubuklar hikâyesini anlatmıştı. Çubuklar bağa bağlı oldukları için yaşıyorlar, bağlı oldukları müddetçe de meyve veriyorlar. Eğer koparılırlarsa, yaşayamazlar ve boşuna olurlar, onları yakmaktan başka işe yaramazlar. Bağcı özenle çubuklarla ilgileniyor, onları teker teker elden geçiriyor ve gerektikçe kesiyor, buduyor. Hikâyenin anlatmak istediği şudur: Şakirtler Rab’den yaşam ve dünyaya faydalı olma kapasitesini alıyorlar, Baba’nın tüm dikkatleri üzerlerindedir. Bu dikkat sonucu budamalar da olabilir, bunlar da acı veren olaylar olabilir. Fakat şakirdi daima ve her şeyden önce İsa’ya bağlı kalmaya çalışmaktadır. İsa, onun yaşam gerçeğidir, yaşamının gerçekleşmesi, varlığının değer kazanmasının sebebidir. Rab’bi dinleyerek, sözlerini yaşayarak ve öğretilerine itaat ederek, O’na bağlı kalırız.

İlk okuma bize somut bir örnek vermektedir. Pavlus kısa zaman önce İsa’yı tanıyıp O’na iman etti ve Yeruşalim’e gelmektedir. Burada birçok sıkıntıyla karşılaşıyor: Her şeyden önce diğer imanlılar ona güvenmiyorlar, ondan korkuyorlar ve cemaatlerine kabul etmekten çekiniyorlar. Daha sonra yunan dilindeki İbraniler onu ölü istiyorlar. O halde kaçmak mecburiyetinde kalıyor. Bu durumda o Allah’ın “budamalarını” tecrübe ediyor. Bu budamalar sayesinde şekillenecek ve başka imanlılar için destek olacak duruma gelecek, pagan dünyası için misyoner olacak. Doğduğu yer olan Tarsus’a sığınır. Barnabas onu oradan alacak ve sonra büyük şehir Antakya’ya İncil’i yayacaklar. Yaşamının gerçeği İsa’dır ve hep öyle kalacaktır, tüm yeni yaşamının temeli artık sadece İsa olacaktır!