ME
NU

OMELIE / Omelie TR

05 ott 2014
05/10/2014 - OLAĞAN DEVRE - 27. Pazar Günü – A

05/10/2014 - OLAĞAN DEVRE - 27. Pazar Günü – A

1.Okuma İşaya 5,1-7* Mezmur 80* 2.Okuma Filip 4,6-9* İncil Mt 21,33-24

Peygamber İşaya bize, üzerinde düşünüp değerlendirme yapalım diye, bir olayı hikaye ediyor: Bir bağ sahibi, bağının güzel ve verimli olması için, elinden gelen herşeyi yaptıktan sonra, bağında sadece dikenler ve kötü üzümler buluyor. Peki bu durumda ne yapmalı? Bağını, bir çöl olmaya mahkum ederek cezalandıracaktır. “Bulutlar üzerine yağmur yağdırmasınlar” diye emir bile verecektir. Bu noktada, o bağın ve onunla ilgili her şeyin, sadece İsrail halkı ve onun Tanrı ile olan ilişkisini gösteren bir tasvir olduğunu çok iyi anlıyoruz. Tanrı, halkının dünyaya sevgi beslemesini, diğer halklara karşı egoist bir yaklaşımdansa, kardeşlik ve barışla dolu bir hayatı benimsemesini bekliyordu, halbuki hiç de öyle olmadı! Tam tersine, adaletsizlik ve şiddet hüküm sürdü. Nankör ve aldatan o halk için Tanrı ne yapmalı? İsa, bu tasvirleri alarak kendi meseli için kullanıyor. Burada, sahibi tarafından sevilmiş ve özen gösterilmiş aynı bağı görmekteyiz; bağın sahibi de bağcılara o kadar güveniyor ki, onlara, uzun bir süre için bağını emanet ederek uzak bir yere gitmiştir. Fakat sürekli kendi bağını düşünmektedir, çünkü o bağından ürün almanın sevincini beklemektedir. Aynı şekilde bağı işlemekle görevlendirilen bağcıların da bağın sahibini düşünüp onu hoşnut etmek için çalışmaları gerekirdi. Ama onlar, sadece kendilerini ve kendi menfaatlerini düşünmektedirler. Bu yüzden bağda ve ondan tasvir edilen halkta, kardeşlik bağlantıları çiçeklenmemekte, yeni ve sevinçli hayatın işaretleri de bulunmamaktadır. Bağın sahibini hatırlatan her şey unutularak anısını hatırlatan herkes cezalandırılmakta ve hatta öldürülmektedir de.
İsa, meselini halkın ileri gelenlerine, siyasi ve dini liderlerine anlatmaktadır. O zamanlarda başkanlar, bütün güçleriyle, kendi paralarını ve menfaatlerini düşünmektedirler. Bunun için sonunda Onu yok etmek pahasına da olsa, Tanrı’nın Oğlunu susturmak istiyorlardı. Çünkü Tanrı’nın Oğlu onlardan, fazla şey istemekteydi, yani onların ceplerini boşaltmalarını ve hayatlarını değiştirmelerini, küçüklere ve yoksullara sevgi göstermelerini istiyordu.
İsa, bu meseli bizim için anlatmasına rağmen, biz de ondan bir şeyi öğrenmek istiyoruz. Bu mesel, en azından bize İsa’nın isteklerini anlatmaktadır, öyle ki bunlar bizim kendi isteklerimizin yerini alabilsin. O dönemin önderlerini itaatsizliğe düşüren denenmeler, hala tehlikelidir. Onlar, sadece önderlerin değil, hepimizin denenmeleridir. Bu denenmeler, bu dünyadaki refahımıza önem vermektir; zira onlar, yüreğimizde ebedi hayatla ilgili düşünceleri yok etmektedir. Bunun için İncil’in İyi Haberini yayıp, onu hayatımızla parlatmak isteğimizi de yok etmektedir. Gece gündüz bizi meşgul eden kaygılar, maddi kaygılar değil midir? Dünyevi sorunların için aceleci değil misin?
Hıristiyan mısın? O zaman, biri ile karşılaştığında, şöyle düşüneceksin: “Şimdi bu kardeşe ve ya bu kız kardeşe, Tanrı’nın sabrının ya da merhametinin birazını göstermeliyim”. “Huzur içinde kalıyorum, çünkü bu insan, beni acele etmeye iten şeyden daha önemlidir”. “Öfkelenen bu kişinin acılarını iyice dinlemek için sessizlikte kalıyorum, tıpkı Tanrı’nın şikayetlerimi dinlediği gibi”. “Beni inciten bu insana sevginin birazını veriyorum, çünkü Baba, güneşini adaletsiz insanların üzerine de doğuruyor”. “Saklı olan hizmetime devam ediyorum, çünkü Tanrı, gizlide gören bir Baba’dır”. “Ciddi sorunum ya da acım varsa da, sevinç içinde kalıyorum, çünkü Tanrı, Babam’dır”. “Huzurlu olmaya devam ediyorum, çünkü Tanrı beni ve karşılaştığım kişileri de sevmektedir”. “Az olanla ve ucuz olanla yetiniyorum, çünkü yoksullar Babam’a yöneliyorlar”... Hıristiyan’nın hayatı, Tanrı’nın Söz’ünün bir şeffaflığı, düşüncelerinin açıklaması, acı çekene ve hayatı için anlam arayana, İyi Haber (Müjde) oluyor.
Bugün Aziz Pavlus da Göklerde bir Baba’mız olduğunu ve bu Baba’ya, korkmadan teslim olabilmemizi hatırlamaya teşvik ediyor. Sıkıntımızda, büyük bir güvenle O’na yalvarıyoruz, ama, aynı zamanda, O’na teşekkür ediyoruz, çünkü her an bakışı üzerimizdedir. Bunun için biz de “gerçek, saygıdeğer, doğru, pak, sevimli ve hayranlık uyandıran ne varsa, erdemli ve övülmeye değer ne varsa”, - yani Tanrı’ya ait olan -, onu istiyoruz ve arıyoruz! Biz bu dünyada, O’ndan iyiliği almış olanlar ve O’nun yardımcıları olarak yer almaktayız. Tanrı’nın, evlatları uğruna, hizmetkarı olmaktan; çevremizde iyiliğini, merhametini, gerçekliğini etkili bir şekilde yaymaktan gelen sevinç, en büyük sevinçtir! Hayatımız, bir iade sürecidir: Baba, evlatlarını sevmemiz için, bizi seçip bize güven verdi ve O’na minnettar olan bizler, O’nun dileklerini yerine getirmeye çalışıyoruz!