ME
NU

Sevin, ey Meryem

   
PortaRegaleAngelo0R
     PortaRegaleMaria0R

 

      

  Sevin,    

ey Meryem

  

  

    

   

 

 

   

  

  

   

   

1. Sevin, ey Meryem: Havva’nın Mutluluğu

Adem karısına Havva adını verdi. Çünkü o bütün insanların annesiydi. (Yaratılış 3,20)

Adem - bu isim, bütün adamları, bütün insanları temsil eder - küçük yorgunluk gerektiren, ama büyük bir anlam taşıyan bir eylemde baş rolü aldı. O, derin uykudan uyandığında, Allah’ın karşılıksız armağan olarak, ona sunduğu kadına bir isim verdi. O kadın, onun yanında ve onun karşısında olsun diye ona verildi; bunun için Adem ona, sadece saygı ile değil, hürmet ve bağlılıkla da bakıp, yaklaşmalıydı. Allah kadını Adem’e, onun yanında olsun diye vermişti: Kadının kendi kaburgasından yapılmış olduğundan bunu anlamıştı. Havva, Adem’in yaşamının bir parçasını oluşturmaktaydı, öyle ki artık Adem ancak onunla uyum içinde nefes alıp verebilecekti. Eğer Adem onu yok sayar ya da düşüncelerinin ve kararlarının dışında tutarsa, Allah’a haksızlık etmiş olurdu ve kendini, soluğunun gücünden ve uyumdan mahrum etmiş olurdu. Havva, onunla diyalog kurmak için, Allah’ın Sözüne ‘evetlerini’, dünyanın aldatıcı seslerine ‘hayırlarını’ paylaşmak için onun tam karşısında durmaktadır. Bu şekilde Havva Adem’e gerçek bir “yardımcı” olacaktı: Ona insan olmak için, düşüncelerinde ve eylemlerinde iyi ve kötü ayırt etmek için yardımcı olacaktı ve Allah’ın, hayat veren Allah’ın, isteğini gerçekleştirmek için Adem’e destek olacaktı. Adem Allah’tan gelen gerçek bu ‘yardımcıya’ bir isim vermektedir. Bu isim ile kadının Allah'tan gelen misyonunu da tanımaktadır; bu misyon kadını, içten ve sabit olarak, Allah’ın kendisine bağlamaktadır. Allah, yaşam verendir: Şimdi yaşamı sadece Havva’nın aracılığıyla vermektedir. Bunun için o, bütün yaşayanların annesidir. Bütün Allah'tan yaşamı alanlar, Havva’dan geçmektedirler. Ne büyük bir lütuf ve misyon: Allah’ın her şeye kadir gücünün, aynı zamanda O’nun alçakgönüllülüğünün tanıklığıdır!

Gerçekten Havva, bütün yaşayanların annesiydi: Ödevi kalmaktı, dinleme görevine sadık olmamasına rağmen. Nitekim ona, yılanın önerisi Allah’ın sözlerinden daha iyi gözüktü, o kadar ki kendisini yaratıp, Adem’le ilişkiyi tattırmış olanın hikmetini reddetmeye iten sesini dinledi. Bu şekilde tüm yaşayanların annesi olan Havva, onların günahlarının, acılarının, anlayışsızlıklarının, sıkıntılarının ve üzüntülerinin de annesi olmuştu.

Günahından ötürü kederlenmiş olan Havva’ya kim sevinç verecek? Kim onu gülümsetecek? Kim evlatlarını yeniden canlandıracak, öyle ki dünyanın üzerinde hala çocuklarının neşesi, güveyini bekleyen gelinin şarkısı, toplumu cömert sevgi ile mayalayabilsinler diye evlatlarını kutsayan ihtiyarın sesi duyulsun?

İşte Havva’nın neşesi: O artık yüzünü kaldırabilir, gülümseyebilir ve ümit etmeye başlayabilir, çünkü Meryem doğdu.

Meryem, Allah’ın Sözünü tümüyle ve sonsuza dek kabul etmek için, dünyanın ve dünyaya ait olan her şeyin egemenliğini reddeden Havva’nın kızıdır.

Meryem dünyasal güzelliklerin, kendisini kandırmasına izin vermez; kendi kavramlarına göre düşünmez, tersine Yücelerden gelen sesi kabul eder, Allah’ından hiçbir şekilde şüphelenmeden, bu sese dayanır. Havva’nın yaşamaya çağırılmış olduğu gerçek ve sarsılmaz itaatini başlatan Meryem’dir. O, her insanın yanında durabilir, hem de onun karşısında; Allah'ın Sözü’nü yaşamasına destek olmak için;Yücelerden gelen her çağrıya ve öneriye kendi ‘evetini’ söylemesi için. İşte Meryem, kucağında, yanında, hakiki Adem’i, gerçek İnsan'ı tutar: Bu da, Allah’ın ikonası ve her ‘insanın’ gerçekleştirilmiş imajıdır; nitekim her insan, gerçek ‘insan’ denebilsin diye, İsa’ya benzemesi gerekir. İşte yeni Havva: Onun ismi, Meryem’dir; bu isim, benim ismimi ve herkesin ismini kapsar. Çünkü Meryem, ‘Allah Rab’bimdir’ demektir.

İlahi: Sevin, ey Meryem!

Tüm yaşayanların sevinci!

Sen ki Baba’ya olan huzurlu itaati gerçekleştirirsin!

Dünyaya gelen her insana gerçek yardım!

Sevin, ey Meryem!

Sevincin, Allah’tır;

Havva’nın çocukları olan bizler de senin sevinciniz:

Biz de Oğlunu seviyoruz,

O Oğul ki, akıl yürütmekten vazgeçerek

Söz’ü kabul ettiğin zaman,

sana verildi!

Havva gülümsüyor:

Kendi itaatsizliğinin senin büyük ‘evetin’ ile onarıldığını görmekten mutludur,

ayrıca, senin sayesinde,

hayatın Allah’ın,

‘bizimle birlikte olan Allah’ olduğunu görmekten de sevinir.

Sevin, ey Meryem;

biz seninle birlikte seviniyoruz!

   

   

2. Sevin, ey Meryem, Sara’nın tesellisi

“Karın Sara nerede?” diye sordu.

“Çadırda” diye cevap verdi. (Yar. 18,9)

Sara elleri undan boyanmış bir halde yufkaları ateşten ısınmış taşın üzerinde pişirmektedir. Kocası olan İbrahim’in misafirleri daveti kabul etmiş ve şimdi ekmek beklemektedirler. Sara yüreğinde büyük bir acı gizlemekte. O, yaşayanların annesi Havva’nın kızıdır, fakat çağrısına devam edemez. Ondan hiçbir insan doğmayacaktı, kocası onun tarafından hiç teselli edilemeyecekti. İbrahim, Allah’tan vaatler ve takdisler almıştı. Fakat Sara, kısırlığı yüzünden bu vaatleri boşa çıkarmakta, hatta kocası için güvensizliğin ve inançsızlığın nedeni olmaktadır. Gerçekten Allah konuştu mu? Gerçekten Allah var mı? Evet, İbrahim’in kölesinden İsmail doğdu. O oğul, insani çabaların meyvesidir, fakat Sara’ya sevinç getirmek yerine acılarını çoğaltarak üzüntülerini tahammül edilemez kılmıştır. Nitekim köle neredeyse İbrahim’in gözdesi olmakla Sara’ya gösteriş yapıyordu!

Sara kederli, öfkeli de. Yaptığı ekmeklerin tadına acılığı katmakta, gözleri yaşlarla nemlenmiştir, bunun için çadırda kalmaktadır. Neden dışarı çıkıp üzüntülerini yaymalı ve eşinin yorgunluğunun ürününü yemeyi kabul eden üç hacıyla sevinçli karşılaşmasının tadını kaçırmalı? Çadırda kalarak kederini, ümitsizliğini ve her türlü teselliyi reddeden duygularını kamufle eden alaycı gülümsemesini saklayabilir.

Sara, neden saklanıyorsun? Neden İbrahim’e sevinç verip ona yeniden ümit veren yenilenmiş vaatlerine alay ederek gülüyorsun? Allah’ın uzak gibi görünen vaatlerinin gerçekleşeceği zaman, ikinizin de teselli edileceği zaman geldi: Oğul doğuracaksın; onun hakkında, “O, tamamen Allah'ın armağanıdır! Gerçekten ben anne olacak güçte değildim” diyeceksin.

O oğlun adı, İshak olacak. İshak, “Allah’ın gülümsemesi” anlamına gelir: Allah’ın, başarısızlıklarımız ve zayıflıklarımız, layık olmadığımız ve güvensizliğimiz üzerindeki gülümsemesidir! Güvensizliğe düştüğümüzde Allah hala gülümsemektedir!

Bize teselli veren o Allah’ın gülümsemesi, hala parlamaktadır. Sara artık kendini avutabilir, gözyaşlarını silebilir ve çadırdan çıkabilir. Çünkü şu ana kadar ümitsizce yaşayan İbrahim’in soyu, artık Meryem’i görebilir! Meryem; tesellidir, güvendir, hiç azalmayan bir sevincin kaynağıdır. Meryem’in gülümsemesi inançsızlık saklamamaktadır. Tam aksine Allah’ın vaatlerinin gerçek olduğunu göstermektedir: Kutsaması, Meryem’de gerçekleşir.

Meryem, Oğlunun sadece kendisine ait olmadığını, Oğlunun tesellisinin herkese ait olduğunu ve herkes için, tüm dünya ve tüm zamanlar için olduğunu biliyor. Meryem’in gülümsemesi çok güzeldir. Çünkü ondan kaynaklan teselli süreklidir, herkes içindir. Yine İsmail gibi problemleri, kederleri ve ümitsizlikleri artıran çocuklar olsa da, Meryem’in varlığı bize güven vermektedir. Meryem elleriyle Allah’ın Oğluna ekmek hazırlamıştır. Onun elleri bize yaşam ekmeğimizin hiç azalmayacağını ve bizlerin de, uzak fakat aynı zamanda güven duygusu bağışlayan vaatleri yenileyen Hacıyı misafir edebileceğimizi garantilemektedir.

Kim Sara gibi hayat bağışlayamamaktan ötürü bu derece acı çekmekte, kim çocuklarına sadece geçici, sonsuz ümidi sağlamayan şeyleri vermiş oldu, Meryem’e bakabilir, onun ellerinden Yaşam Ekmeği Olanı kabul edebilir.

Meryem’den gelen teselli ve huzur; yanımızda olup yardıma muhtaç olanlarla karşılaşıp dinlememiz için kendiliğimizden dışarı çıkmamıza sebep olacaktır.

İlahi: Sevin, ey Meryem!

Sen ki bizi doyuran Ekmeği hazırladın!

Sen ki ağlayanları teselli edersin!

Yaşam Allah’ından uzak olan evlatların annelerinin gözleri sana doğru yönelir!

Sevin, ey Meryem!

Sen gözyaşı dökenlerin,

kendini yararsız hissedenlerin,

dünyaya mutluluk veremeyenlerin tesellisisin.

Sadece kendi gücüyle yola çıkıp da açlık ve gözyaşı toplayanların tesellisisin.

Senin ellerin,

Yaşam Ekmeğini sunmaktadır: Biz ondan teselli ediliriz.

Sevin, ey Meryem:

Senin gülümsemenden

bizlere Tesellici gelmektedir!

Senin İsa ile sevinmeni görmekten mutluluk duyuyoruz!

   

3. Sevin, ey Meryem, Rebeka’nın gerçeğin

“Rahminde iki ulus var,

senden iki ayrı halk doğacak,

biri öbüründen güçlü olacak,

büyüğü küçüğüne hizmet edecek”. (Yar 25,23)

Rebeka güzel bir genç kızdır. Ancak her şeyden önce cömert ve kibar bir kızdır. Kendisi İbrahim’in hizmetkârına testisinden su ikram etmiş, develerine de su içirmiştir. Bu karşılık beklemeyen sevgi girişimi aracılığıyla Allah, İbrahim’in hizmetkarına, o kızın, efendisinin oğlu İshak için O’nun seçtiği gelin olduğunu gösteriyordu. Rebeka, Allah’ın, kendisi için seçmiş olduğu eşiyle hayatını birleştirmek amacıyla hür olarak yola çıkmadan önce, annesi ve babası tarafından verimli olması ve kendisinden çıkacak soy için zafer arzusuyla kutsanmıştır. Fakat Rebeka da kayınvalidesi Sara’nın yaşadığı sıkıntıları yaşayacaktır: O da kısırdı. Sadece kocasının duası aracılığıyla Allah'tan çocuk armağanı alıp anne oldu. Onun yaşamı ve anneliği Allah’ın gerçeğine tanıklığa dönüştü: İnsanların yaşamını ve sevinçlerini yöneten O’dur! İnsanlar sadece Allah’ın vaatlerine güvenmelidirler. Yalancılık yapma pahasına da çocuklarının geleceğine ilişkin kararları aldığında ilk bakışta Rebeka’nın vaatlere inandığı şeklinde görünebilir. Kendisine “Büyüğü küçüğüne kulluk edecek” denmiştir: İşte Rebeka, bu yüzden küçük oğlunun ağabeyini ve babasını kandırmaya sürüklemekte. Onun bunu gerçekleştirmeye çalışma tarzı bizleri de yanıltabilir. Allah’ın vaatlerini kurnazlıkla mı, insancıl olduğu kadar aynı zamanda da sahtekâr yollar aracılığıyla mı gerçekleştirmeye çalışmalıyız? Rebeka, Allah’ın gerçeği nerede? O’nun planlarını kendi imkânların ile mi gerçekleştirmen gerekiyor? Bu şekilde sen bizleri Allah’ın kendi vaadini gerçekleştirmekten aciz olduğunu düşündürmek riskine giriyorsun. Rebeka, senin imanın Allah’a mı ya da kendi zekana mı dayanır? Senin çabalarınla Allah’ın sözünü gerçekleştirmeyi isteyerek Allah’ın gerçeğini saklamaktasın. Bu şekilde Allah hakkındaki gerçekleri nasıl bilebilir ve ışık ve gerçek olan Allah’ı nasıl tanıyabiliriz?

Allah’a vaat ettiği sözü gerçekleştirebilmesi için yardım etme girişimlerin, kardeşler arasına düşmanlığı, acıyı ve yalnızlığı koyacaktır. Rebeka, sen anne olarak otoriteni Yakub’u karanlığa itmek için ve kardeşler arasında doğan düşmanlığa onu hapsetmek için kullanmışsın.

Biz artık bizleri özgür kılan, güzelliğimizi açıklayan, evlat olmamızın gerçeğini parlatan bir anne bekliyoruz. İşte, Meryem! Meryem hiç bir şey saklamaz, Meryem imkânsız gibi görünen vaatlerin gerçekleşmesi için Allah’ın girişimini bekler. Meryem insani kurnazlığı, Allah’ın işine, Allah’ın evlatları ile yapmak istediği hikâyeye katmaz. Böylece Meryem Rebeka’nın evlatları arasında barış yapıcı olur. Meryem’e bakan herkes, Allah’ın hayatındaki müdahalesini kabul ederek Allah’ın kendisine vaat ettiğini gerçekleştirmesini beklemektedir, haçı taşımak gerekirse de. Meryem’e bakan herkes ışık alıp kardeşlerinin dostu olur, çünkü Meryem, Allah’ın isteği uyarınca, her iki oğlun da annesidir. Meryem’in bakışları altında büyük olan küçüğe sevinçle hizmet eder. Meryem, “on binlerce on binler olmaya layıktır. Çünkü hepsi birbirine sevgide hizmet sunacaklardır. Öyle ki yaptıklarıyla Allah’ın gerçeğini sevgiyle ortaya koyabilsinler.

İlahi: SEVİN, EY MERYEM!

Sen ki sessizce Allah’ın müdahalesini beklersin!

Sen ki ne Allah’tan ne kardeşlerden saklanırsın!

Sen ki Baba’nın sözlerinin gerçeğini göstermesine izin verirsin!

SEVİN, EY MERYEM!

Sessizliğin ve kendini Baba’ya teslim edişin,

O'na senin yaşamında Kendisinin görünebilme imkânı bağışlar ve bununla birlikte,

tüm sevgisini Oğlunun yaşamında göstermesini sağlar.

O Oğlun ki, herkesin kardeşi, hepsinden büyük olup da hepsine hizmet eder;

O ki, en küçük olan hepsinden mutludur.

Sen, herkese saygı gösteren anne,

Allah’ın gerçeğinin üzerimizde parlamasını mümkün kılarsın!

Bu şekilde insanın günbegün karşısına çıkan düşmanlarının tuzaklarını çözersin.

Meryem, sen gerçek annesin!

  

  

4. Sevin, ey Meryem, Rahel’in ümidi

“Bana çocuk ver,

yoksa öleceğim” (Yar 30,1)

Rahel’in hikayesi, her erkek ve her kadının hikâyesi gibi, lütuf ve günahtan oluşan bir karmadır. Rahel, güzelliğinden ötürü Yakup’un kendisiyle evlenmek için yedi yıl uğraşmaktan kaçınmadığı bir kızdır. Zamanı gelince, işte sevginin sevinci hayal kırıklığına ve öfkeye yerini bırakmaktadır. Babasından kutsamasını almak için aldatıcı davranan Yakup, evlilik zamanı gelince, kendisi aldatılır: Rahel yerine ona Lea verilir. Yedi yıl uğraştıktan sonra Rahel de Yakup’a eş olarak verildi ve Lea Yakup’un, Rahel’in güzelliğine takılmış olan dikkatini ve sevgisini üzerine çekmek için ümitsizce çaba harcayacaktır.

Fakat sevilmiş olan Rahel, Yakup’a emin bir geleceği garanti eden çocuklar doğuran Lea ile yarışamaz. Rahel’in yüreğinde kıskançlık, çekememezlik, eşinin yüreğinde ilk sırayı alabilmek için haklı olan sebeplerini ümitsizce arzulamak baş gösterir. Maalesef kendisi de Yakup’un annesi ve nenesi gibi kısırdır: Rahminden çocuklar gelmiyorlar. Yakup’un kendisine duyduğu karşılıksız aşk ona yetmemektedir. Rahel bu aşkı yönetmek, bu aşktan emin olmak ve bu aşkı kazanmak istemektedir.

Rahel, Sara’nın ve Rebeka’nın rahmini bereketleyen ve Yakup ile babası İshak’a yaşam vermiş olan Allah’ın gücünü henüz bilmemektedir; o, Allah’ı tanımamaktadır. Bunun için de tüm ümidini insana dayandırmakta ve kendisini memnun edemeyen insana öfkelenmektedir: “Bana çocuk ver, yoksa öleceğim!”.

İnsan bir başka insana yaşam verebilir mi? Yakup bunun imkânsız olduğunu çok iyi bilmektedir. Bunun için de Rahel’in bu akıl almaz isteği karşısında hayrete düşer. “Nasıl bir karım var?” diye düşünür öfkeli Yakup, “O, insanın acizliğini nasıl olur da bilmez ve tüm güvenini bir insana bağlar?” “Çocuk sahibi olmanı Allah engelliyor. Ben Allah değilim ki!” (Yar 30,2) Çocuklar; Allah’tan gelmektedirler, sadece O’ndan alçakgönüllü bir şekilde istenebilir ve O’nun tarafından kabul edilmelidirler.

Kim gerçek ve kesin ümidi Rahel’e verebilir? Ona kim tatlılıkla cevap verebilir? Allah, dünyada yaşayan tüm Rahel’lere ve tüm çocuk arzulayan gelinlere cevap vermektedir: Onlara Meryem’i sunarak cevap vermektedir! Meryem, Rahel’in ümididir. O, insandan hiçbir şey beklemeksizin, çok genç olduğu bir yaşta Allah’tan çocuğu kabul etmektedir. Meryem her birimizin kolları arasına tek gerçek insan oğlu olan Oğlu koymaktadır: Hiçbir insan bu Oğuldan övünemez, onunla hiç bir insan babalık hakkının intikamını alamaz ve hiç bir insan, “Ben ümit verdim”! diyemez.

O Oğul, erkeğe ve kadına hak etmediği sevgiyi kabul etmeye alıştıran karşılıksız armağandır. Meryem’in Oğlu olan O, hepimizi bedel ödemeden sevgiyi kabul etmeye ve karşılık beklemeden sevmeye alıştırır. O, her annenin ümidi, her gelinin de ümidi ve garantisidir, her babanın alçakgönüllülüğü ve her kocanın tesellisi ve yürek temizliğidir.

Beklemediği armağan olarak Meryem’in kabul ettiği Oğul, Meryem tarafından armağan olarak sana, bana ve ümitlerini insanlara dayandırdıkları için öfkeye düşmüş ve acı yayan her insana, sunulmaktadır.

Meryem tüm insanlık için Allah’ın öğretisidir. Meryem’in hayatı bize diyor ki, her ümidimizi sadece Allah’a yöneltebiliriz ve yöneltmeliyiz, çünkü sadece bu ümitten ödül gibi her beklentimizi ve ümidimizi dolduran İsa’ya ulaşmış oluruz.

İLAHİ: SEVİN, EY MERYEM!

Sen ki hayatının doluluğunu Allah’tan bekliyorsun!

Sen ki her türlü sevgi ümidini Baba'ya bağlıyorsun!

Sen ki bizleri de Allah tarafından verilmiş evlatlar gibi kabul ediyorsun!

SEVİN, EY MERYEM!

Bizler sende gerçek kadını görüyoruz:

Çekememezliği olmayan,

kimseyi kıskanmayan,

kimsenin önüne iddia duvarları koymayan gerçek kadın!

Sen her ümidini Allah’a bağladın;

O, senin arzularını gerçekleştirir,

daha sen fark etmeden sevgiye duyduğun susuzluğu giderir.

Meryem, senin ümidin doğru yerdedir,

meyvesi her zaman hazır ve tatlılıkla doludur.

  

  

5. Sevin, ey Meryem, Rut’un güveni

“Sırtındaki şalı çıkar, aç”. (Rut 3,15)

Bir kıtlık döneminde Beytlehemli bir aile, yaşamalarına imkân veren bir ortam arayış içinde putperest ve sıkça İsrail halkına düşmanlık güden Moablıların yaşadığı bölgeye göç eder. Bu ailenin çocuklarından biri, babasının ölümünden sonra Moablı olan Rut’la evlenir. Bir müddet sonra o da ölür. Rut şefkat dolu hislerle kayınvalidesi Naomi'ye bağlanır. Naomi ise onu annesinin evine ısrarla göndermekte ve yeni bir evliliğe kendini hazırlamasına itmektedir. Fakat Rut, Naomi’ye ve Allah’ına o kadar güçlü bir sevgi bağlantısını kurdu ki, onu bırakmayı kesin bir şekilde reddeder. Bu şekilde Beytlehem’e dönmüş olan Naomi’nin yanına gider ve dul ve fakir, güvenceden yoksun, tarlalarda hasattan kalan ekinleri toplayarak fakirlerin hayatını yaşamaktadır.

Kendisinden hiç kimse kötü olarak bahsedemez, tam tersi! Rut fakirdir, fakat Naomi tarafından eğitilmiş olarak, ağırbaşlılığı sayesinde herkesin saygısını kazanmaktadır. Bu ağırbaşlılığı, talihsiz kaynanasına doğru erdemli ve merhametli sevgisinden fışkırmaktadır. Rut, putperest soydan gelmesine ve İbrani kocasına çocuk vermemiş olmasına rağmen herkesin saygısını kazanmıştır, çünkü herkes onun yeri ve göğü yaratmış olan ve İbrahim’in, İshak’ın ve Yakup’un hizmet etmiş olduğu Allah’a olan güvenini görür.

Kaç kişi Rut’la bu şekilde alay etmeye hazırdır: “Allah’a iman etmek neyine yarıyor? Bak ne haldesin! Sadece kölelerin arasında yer buluyorsun kendine. Dilenmeye mahkûm bir dul’un evinde dulsun. Allah’a iman etmek neyine yarıyor?”! Fakat kimse Rut’la bu şekilde konuşmaz. Bu dürtü kendi yüreğimizde var olmakta, bizler ki Eyüb’ün, karısının ve sahte arkadaşlarının Eyüb’ü maruz bıraktıkları alayları benimsemekteyiz. Onları benimsemekteyiz ve Allah’a sanki bir mobilya üzerine konulmuş bir biblo gibi, tüm gün unutulabilenmiş gibi davranan dünyanın sahte bilgeliğinin yankısını kabul etmekteyiz. “Allah’a güvenmek mi? Bu da neymiş? Kendine yardım et ki Allah da sana yardım etsin. Çaba göster, düşün ve programları istediğin gibi yap, çünkü gerçek Allah sensin”: İşte, dünyanın bilgeliği budur! Rut ise Naomi’yi izlemeye, ona itaat etmeye devam etmektedir. İşte, bu şekilde Allah’ın hazırladığı kişi gerçekten gelir. Boaz Rut’un alçakgönüllülüğüne ve Allah’a duyduğu güvenine değer verip onunla evlenir. Putperest midir? Allah’a güvenen kişi artık O’nun yüreğindedir.

Rut’un Allah’a duyduğu güvenin, tatlı ve emin, sakin ve güçlü bir adı yok mudur? Bu güvenin adı, Meryem’dir!

Meryem putperest ve dul değil, fakat o, bakiredir. Meryem’in Allah’a olan güveni somut bir gerçektir: Yusuf’un, akrabalarının, bütün dünyanın tepkilerinden korkmadan çocuğu kabul etmesiyle gösterdiği Meryem’in bu güveni, Allah için bağlayıcı oldu. Meryem’in Allah’a karşı hissettiği güven, Allah’ı müdahale etmeye zorluyor: O, Yusuf’u aldığı karardan vazgeçirtir ve Elizabet’e kötü söylentileri susturup tüm dünyanın ağzını “Sen bütün kadınlar arasında kutsanmış bulunuyorsun” (Lk 1,42) demeye açan büyük yeniliği açıklar. Rut’un pelerinini açıp armağan olarak Boaz’dan gelen buğdayı almak için elleri ile açık tuttuğu pelerin gibi Meryem de yüreğini Allah’a öyle açtı ve yüreği lütuflarla dolduruldu. Bizler de o yürekten her gün sevinç içinde susuzluğumuzu giderebiliriz. Bu şekilde Allah’a duyduğumuz güven, ödülünü almış olmaktadır. O güven ki Meryem bu konuda eşsiz bir öğretmendir.

İLAHİ: SEVİN, EY MERYEM!

Sen ki yaşamını Allah’a güven üzerine kurarsın!

Sen ki lütuflarınla kendini Allah’a bırakanları ödüllendirirsin!

Sen ki yüreklerimizi dopdolu bir güvene açarsın!

SEVİN, EY MERYEM!

Sen önümüzdeyken bizlerden hiç kimse kendisinin nereden geldiğine önem vermez.

İmanlı bir topluluktan mı?

Allah’tan uzak yaşayan bir aileden mi?

Hor görülen bir ırktan mı?

Ya da dürüstlüğü olmayan bir kavimden mi gelmekteyim?

Ne önemi var?

Çünkü sen varsın, Meryem, ve pelerin

herkes için her türlü lütufla dopdoludur.

Allah’a duyduğun güven, hepimizi örtüp

zayıflıklarımıza rağmen bizi bir birimize bağlar.

  

  

6. SEVİN, EY MERYEM, YUDİT’İN CESARETİ

Saçlarından yakaladı

ve şöyle dedi, “İsrail’in Allah’ı,

bugün bana güç ver!” (Yudit 13,7)

“Yeruşalim seninle ünlüdür! İsrail seninle kıvanç duyuyor! Soyumuz seninle onur duyuyor!” (Yudit 15,9). Yudit, oturduğu şehir Betulia’nın önde gelenleri tarafından bu övgü dolu sözlerle kutsanmıştı. O, bu övgüyü kazanmak için ne yapmıştı? Yudit, Allah’a sadık ve ölmüş olan kocasına sadık bir duldu. Ölüm kocasını unutturmaya yetmemişti: O, hiç kimseye onun yerini almaya izin vermemişti. Başka bir ulusun heybetli ordusu tarafından kuşatılan ve tehdit edilen onun halkında artık Allah’ın yakınlığının işaretleri yoktu. Fakat bu durum, Yudit’in ilahi yasaya duyduğu bağlılığı ve itaati en ufak bir şekilde ortadan kaldıramamıştır. İşte, Allah’ın sözüne tam da bu bağlı kalma arzusu, kendisine ışık ve cesaret vermiştir. Yudit; kendi güçsüzlüğü ile, ama aynı zamanda kendi Allah’ına tam itaati ile kendisini düşmanın eline bırakırsa, Allah’ın ulusunu kurtarabileceğini sezmişti. Atalarının Allah’ına karşı küfretmiş olan adamın sofrasından murdar bir şey yemeye mecbur olmaması için, yanına yiyecek ve içecek almıştır. Kendini saydırmak ya da gösteriş yapmak için değil, herkesten saklamış olduğu gözü pek amaçlarına rağmen sempati kazanıp kendisini kabul ettirmek için güzelliğini kullanmıştır. Sözü kullanabilme kabiliyetini yalan söylemeksizin ve Allah’ın kutsallığını incitmeksizin kullanmıştır.

Yudit, güzellik ve onur ile dopdolu bir şekilde halkının düşmanlarının askeri kampına girer, hatta Asur ordusunun başkumandanının çadırına kadar. Orada Allah’ı yücelterek konuşur ve orada da Allah’ın yasalarına bağlılıkla sadık kalır. O çadırdan dua etmek için çıkar, projesini gerçekleştireceği doğru anı beklemek için o çadıra döner. Bu sadakat ve sabır içinde geçirilmiş üç günün sonunda beklediği an işte gelir! Gücünden ve zenginliğinden emin olan Holofernes, kibrinden aldatılmış ve şehvetine kapılmış, sarhoş olarak Yudit’in ayaklarının dibine yatmaktadır. O adam, yürüdüğü yollarda yıkım ve ölüm götüren Yudit’in halkının ve tüm halkların baş düşmanıdır. Şimdi Yudit kadınlara özgü olmayan bir cesaretle, Holofernes’in kendisine övünç ve emniyet sağlayan palasını alıp kafasını uçurur. “İsrail seninle kıvanç duyuyor!”.

Bugün tüm yeryüzünün düşmanı, Allah’ın halkına karşı savaşmak üzere tüm krallıkları bir araya toplayarak, İsa’nın Kilise’sini yıkmak için ilerlemektedir. Yudit’in alçakgönüllü cesareti gereklidir: Bununla Allah bizi kurtaracaktır. Yudit’in cesareti nerededir?

Yudit’in cesareti yeryüzünden silinmedi! “Yeruşalim seninle ünlüdür! İsrail seninle kıvanç duyuyor! Soyumuz seninle onur duyuyor!”: İşte, İsrail’in olağanüstü övüncü Meryem’dir! Meryem; Beytlehem’e gider, Mısır’a iner ve Nasıra’ya döner, daha sonra Kafernahum’a gider, Yeruşalim’e çıkar, haçın yanında durur. Meryem gittiği her yere kendi temiz yüreğinin saflığının güzelliğini, ataların Allah’ına itaat ruhunun tatlı kokusunu taşır. Düşmanın baskı yaptığı her yerde Meryem, Yudit’in cesareti ile durmaktadır; bu cesaret, gökyüzünün ve yeryüzünün yaratıcısı olan Allah’a sadık olanların cesaretidir, yüreğinde Allah’ın Oğlu'nu taşıyanların cesaretidir. Meryem’in olduğu yerde düşman güçsüz kalır: “Onun soyu senin başını ezecek” (Yar 3,15). Meryem’in olduğu yerde zafer şarkıları söylenebilir, çünkü o, her yere Oğlu ile beraber gelir, o Oğul ki ölüme yenilmeden girdi, hatta tüm dünyayı ölüm korkusuyla korkutanın başını ezdi.

İLAHİ: SEVİN, EY MERYEM!

Kadınların en mübareği sensin!

Düşmanlar tarafından çevrilmiş olan bizleri cesaretinle dolduransın!

Sen dünyada var olan itaatsizlik ruhunu yendin!

SEVİN, EY MERYEM!

Sen, herkesin düşmanı olan ölümü yenen

Allah’ın Oğlu’nu bize verirsin.

Kötü Olan ölümden, Allah’a sadık olma isteğini

bizden almak için faydalanmaktadır.

Sen, Meryem, yüreğimizi ve bedenimizi

Yudit’in cesareti ile doldurursun

öyle ki sevginin Allah’ına olan sadakatimize

her gün engel olmaya çalışan

düşmanımızı ezebilelim.

  

  

7. SEVİN, EY MERYEM, ESTER’İN GÜZELLİĞİ

“Bir çok kapıdan geçtikten sonra Ester kralın huzurunda durdu”. (Ester 5,1c )

Ester Babil’e götürülmüş İbraniler arasında doğmuş bir genç kızdır. Bu kız güzelliği yüzünden, krala isyan eden kraliçenin yerine geçmek üzere seçilir. Narin elbiseler giydirilerek kraliyet tacı takılır, kendisine güzel kokular sürülür, fakat buna rağmen yüreğinde kendisini ebeveynlerinin ölümünden sonra alıp büyütmüş olan amcası Mordekay’a itaat etmeye devam eder. Mordekay asla, hiçbir insanın önünde ayaklarına kapanmaz, çünkü sadece tüm evrenin hükümdarı olan Allah’a saygı gösterip tapar. Bunun için Ester de “Cariyen ancak senden zevk duydu, Rab’bim, İbrahim’in Allah’ı” diyerek dua eder (4,17). Ne kraliyet elbiseleri, ne ayrıcalıklı pozisyonu, ne kralın lütfu ve krallığın yöneticilerinin beğenisi, ne hizmetkarların kendi önünde eğilmesi, ne de sesinin hakim olduğu otorite... hiçbir şey ona sevinç vermez. Kendisi sadece her yaratığın Rab’bi ve Kralı Allah’ta sevinç bulur. Ester, hoşuna gidip itaat etmesi gereken kralın da, sadece bir insan, ömrünü bir gün bile uzatmaya gücü yetmeyen ölümlü bir insan olduğunu bilir! Ester zulmedilen ve ölüme mahkûm edilmiş olan ulusunun acılarına ortak olur. Kaygılı bir şekilde “Sarayda yaşadığın için bütün Yahudiler içinde kurtulacak tek kişinin sen olacağını sanma” (4,13) diye ona haber gönderir. Madem ki, kral uzun zamandır onu huzuruna çağırmıyor, halkını ölümden kurtarmak için yalvarmak üzere kralın karşısına ne şekilde çıkabilir? Ester kibirlenmek ve kralın emirlerine karşı gelmek istemez. Bunu yapmış olsaydı, bu, onun ölümü olacaktı ve ulusuna hiç kurtuluş gelmeyecekti. Kralın hoşuna nasıl gidebilecekti ki o, kendisi dinlenebilsin ve ölüme mahkum edilmesin? Ester, kendisini insanlara beğenilen kılan Allah’ın armağanı olan güzelliğini hatırlar. O halde güzel elbiseler, takılar ve hoş kokular ile kendini daha çekici kılar öyle ki, çağrılmadığı halde kralın yanına gittiği için güzelliği sayesinde kral öfkelenmesin.

“Bir çok kapıdan geçtikten sonra...”. Bu kapılar, ulusuna duyduğu sevginin, aynı zamanda da korku, kaygı, ümitsizlik, yalnızlık, aşağılanma, bilinmezlik, anlaşılmazlık kapılarıdır ve nihayet, sadece Allah’a dayandırdığı ümit kapısıdır. Bu şekilde “birçok kapıdan geçtikten sonra kralın huzurunda durur”. Kralın gururu bu kadar güzelliğe dayanamaz ve Ester’in arzu ettiği lütfu ona bağışlar: Nihayet ulusu kurtulur!

Bugün ulusumuz tehlike içindedir. Düşmanımız olan Seytan onu yıkabilmek için pek çok yöntem düşünüp bulmuştur. Bizim için kim aracılık edecektir? Kim Allah’tan merhamet elde etmek için O’nun huzuruna çıkabilir? Ester gibi bütün kapılardan geçebilecek biri var mı?

Ester’den daha güzel olan Meryem var! Kendisi bütün insanlara ve özellikle de yerin ve göğün Yaratıcısına eşsiz bir alçakgönüllülük örneği sunmaktadır. Gerçekten bu alçakgönüllülük, Meryem’in giyinmiş olduğu ve Kurtarıcı Allah’ın övdüğü güzelliktir. Alçakgönüllülük, Meryem’in ulusu için kurtuluş elde ettiği güzelliktir. Meryem’in alçakgönüllüğünün güzelliği, Allah’ın bakışını insanların itaatsizliğinin üzerinden çeker ve bu şekilde Meryem amacına ulaşır: Allah dünyayı çirkinleştiren kibri cezalandırmaz... Meryem’in güzelliği Allah’ın bakışlarını yumuşatır ve Allah, bize vermesi için Meryem’e Oğlu’nu teslim eder: Şimdi artık insanların bakışları Allah’a çekilecektir. Nasıl ki çocuklar her şeyi annelerinden öğrenirlerse, pek çok kişi de Meryem’den öğrenir, bu şekilde bütün insanlar kıskanmadan onun güzelliğini tatmaktadırlar. Güzelliğini tatmaktadırlar ve içlerinde şiddet ve zorbalık gücünü kaybederler. İnsanlığın geleceğini kurtuluşa yönelten Ester’in güzelliği, Allah’ın alçakgönüllü hizmetkarı Meryem’dir!

İLAHİ: SEVİN, EY MERYEM!

Sen ki sadece kendin için değil, tüm günahkarların halkı için yaşarsın!

Sen ki insanların, Allah’ın da yüreğinin tüm kapılarından geçersin!

Sen ki kendini, alçakgönüllülüğünün tüm güzelliği ile kuşanmış olarak Allah’ın huzuruna çıkarsın!

SEVİN, EY MERYEM!

Seni Anne diye

çağıracak olanlar için

kurtuluş olmak üzere,

güzelliğin yüzünden önceden seçildin!

Artık kimse

kendi günahından mahkûm edilmekten

korkmayacak,

çünkü, hiç birimizin sağ salim varamayacağı yerde, sen varsın.

Sen oradasın ve orada günahkâr olan bizler için doğru olanların kurtuluşunu elde edersin.

Meryem, Ester’in güzelliği!

  

  

8. SEVİN, EY MERYEM, SEVGİLİ’NİN ANNESİ

“Sevin, ey Allah’ın lütfuyla dolu olan sen:

Rab seninledir”. (Lk 1,28)

Sevin, sevin! Meleğin ağzından daha önce peygamberlerin ağzından duyulmuş olan sözler dökülürler. Çok kez peygamberler - Yeşaya, Sefanya, Yoel, Zakeriya - halkı sevince ve coşkuya çağırmışlardı çünkü Allah aralarına gelerek sevgisinin gücünü gösterecekti. Bu şekilde halkın kendisi, önemli olup diğer ulusların sevincini çekebilecekleri çeşme olacaktı. Bu sevince çağrı, eskidir ve herkes içindir. O halde meleğin selamı gereksiz midir? Meryem’in yüreğinden sevinci taşırabilecek olan nedir? İşte, yenilik tamamen şuradadır: Halkın sevincinin ilanı, şimdi Nasıra’nın yoksul kızı olan bizzat kendisine hitap edilmektedir. Meryem anlar ve içinden etkilenir.

Meryem neyi anlamaktadır? O, halkının mutluluğunun ne olduğunu bilir. Allah’ın bütün fakirleri; halkı güdecek, onu bir araya getirecek, günahlarından temizleyecek, her birinin yüreğine Yaşatan’ın Ruh’unu koyarak onu kutsallaştıracak Olan’ı beklemekte idiler (Hez. 36). Halk hüzünlüdür, çünkü Allah’ın Mehsedilmişinin, Kendisi ile antlaşma kurdukları her kölelikten kurtaracak En Çok Sevilen’in gelişinin işaretleri hala ayırtedilmemektedirler. Sevinç; tek, gerçek, geçmez sevinç; O’nun Kendisidir: Kendisi ki, gelişi ile bekleyen halkın arasına Allah’ın Kendisini götürecektir. Şimdi bu sevince çağrı; bugüne kadar Nasıra’daki kuyudan geçici ve yorucu su çekme sevincinden başka sevinci tanımamış olan kendisine, küçük Meryem’e hitap edilmektedir. Meryem, kendisinin nesillerin hayat suyu çekeceği kuyu olmaya çağrıldığını anlar. Meryem anlar: Herkesin sevincinin müjdesi, kendisine verilmektedir, çünkü dünyanın değiştirilmesi kendisinden başlayacaktır: İlk olarak kendisi, halkının şanı Olanı tanıyacaktır! Kim Meryem’in etkilenmesine hala şaşa kalacaktır?

Fakat melek “lütufla dolu” diyerek devam eder! Meryem, Allah’ın kendisini tercih ettiğinin ve kendi merhametli ve sadık bütün sevgisi ile kendisini doldurduğunun henüz farkında değildir. Hiç kimsenin sahip olmadığı, hiç kimseye verilmemiş ve ancak ve ancak şimdi, kendisi aracılığıyla sadece kederin, gözyaşının ve teselli edilemez acının yer aldığı gözüken bu dünyaya ulaşan bu olağanüstü sevgi neden ibarettir? Bir sevgi ki, kendisinin ulaştığı herkesin sevinçle coşmasını sağlar!

Meryem sezer: Kendisine yöneltilen sözler; engin zenginliktir, engin sevinçtir. Fakat onlar neler gerektirirler? Bu sözler, kesin ve güçlü meleğin ağzından yavaş yavaş çıkan sözlerdir. Bir söz ile diğeri arasında sanki bir sonsuzluk geçmektedir! Halen burada, yeryüzünde miyiz? O sözler, dünyaya sevinç vermek için Allah tarafından seçilmiş kadının kendisi olduğunu sezdirmektedirler: “İnsanlara kurtuluş sunmak için herkesin suçlarını üzerine alacak, acılarımızı yüklenecek, insanların günahı tarafından delinecek, bunun için de kendilerinden reddedip hor görülecek kişiye (Yeşaya 53) hayat verecek olan benim. Bu Kişiye anne olabilmek için nereden güç ve bilgelik alacağım?” diye Meryem düşünmektedir.

Melek bir söz daha söyler:“Rab seninledir”. Bu, insanın zayıflığıyla kısa kesen sözdür. Geçmişte her kim tüm halk için Allah tarafından kendisine verilmiş önemli bir görevi üstlenmekte zorluk çekmişse, bu söz kendisine yöneltildiğinde her türlü itirazdan vazgeçmiştir. Simdi Meryem bilir: Kendisine büyük bir görev, en büyük görev teslim edilmektedir. Bizzat Allah, kendisinin aracılığıyla bu misyonu gerçekleştirecektir.

İLAHİ: SEVİN, EY MERYEM!

Pederin sevgisinin tüm hazineleri sende toplanmıştır!

Sen herkesin sevinç kaynağısın!

Sende ulaşılmaz, gizli olan Allah’ı bulmaktayız!

SEVİN, EY MERYEM!

Senin sevincin, bizim sevincimizdir:

onu reddetme, Meryem!

Bekleme, sevin

ve bizler de seninle birlikte sevinçle coşacağız.

Allah’ın mücevher kutusu

senin içine döküldü:

Allah’ın Kendisi

seninle kalmaya bağlandı.

Su çektiğin testi,

En Sevgili içindir.

Allah, senden sevinerek,

En Sevgili’den sevinmektedir.

  

  

9.  SEVİN, EY MERYEM,  YEŞAYA’NIN KURTULUŞU

“Ve işte bir oğul doğuracaksın”. (Lk 1,31)

Melek, Meryem’e yönelttiği sözleri açıklamaktadır. Allah’ın kendisini doldurduğu ve kendisinin içinde taşımaya devem ettiği lütuf hangisidir? Bu lütuf; geçmişteki bir olay değildir, aksine şimdi başlayacak olan bir yeniliktir, hatta bir yenilik ki, küçük Meryem kendisi Allah’ın güçlü ve alçakgönüllü Söz’üne kendi evetini dediği anda başlayacaktır. Allah, kendisi ile beraberdir, bir dost gibi kendisinin yanındadır, tıpkı Yonatan’ın Davud’un yanında olduğu gibi (1Sam 20,11). Dost, dostan hiç bir şey saklamaz; ona kendi niyetlerini, en çok saklı olanları dahil, açıklar.

Şimdi Allah Meryem’i hazırlıyor: Meryem bilmelidir, kendisi ile ilgili olan planları tanımalıdır. Meleğe, bu kesin açıklama için sözleri bulmak zor gelmemektedir: Bu sözler, acı içinde olan, sürgünden ötürü teselli bulamayan ve köleliğin zincirleri altında ezilen halka Peygamber Yeşaya’nın kurtuluşu ilan ettiğinde önceden söylenmişlerdi.

Melek Cebrail, Zekeriya’ya göründüğünde Yeruşalem’deki tapınağın güzelliğini ve oradaki insanların yaptıkları törenleri tanımıştı. Şimdi ise kaya içine oyulmuş bir odanın sessizliğini ve fakirliğini tanımaktadır: Burada melek, tüm İsrail kadınlarının büyük arzu ile duymayı bekledikleri peygamberliği bir genç kıza tekrarlamaktadır!

“İşte, bir oğul doğuracaksın”! Burada hayret ve lütuf nerededir? Kaç kadın birden çok çocuk doğurur! Hayret verici olan, bu sözlerin tam da peygamberin sözleri olmalarıdır: “İşte, bakire gebe kalacaktır” (Yeş 7,14). Melek, “bakire” yerine “sen” diyor. Sen, Meryem, İmmanuel ismiyle çağrılacak olan çocuğu doğurmak için asırlardan beri beklenen bakiresin: Sevin!

Gebe kalacaktır: Bu kelime derin bir birliği ifade eder: Yüreğinde ağırlayacaksın! Ve de melek peygamberin bu olayı Allah’ın bir işareti olarak ifade eden, söylediği ilk sözü de tekrarlamaktadır: “İşte”! Bu söz, dikkat çeken bir ünlem: Hiç bir ayrıntının, meleğin söylediği hiç bir nüansın kaçırılmasına izin verme! Seninle beraber, el değmemiş rahminde bir çocuk kabul edeceksin. Çocuk: Kimin çocuğu? Melek bunu söylemez, daha sonra söyleyecektir. Şuan için Meryem kendi içinde diğer bir hayatı kabul edebilmeyi kendisini zenginleştiren bir lütuf olarak görür. Bu kabul ediş, kendi hayatını değiştiren bir olaydır. Kendi içinde oluşacak olan oğul, kendisine ait olacaktır fakat kendisi O’na sahip olamayacaktır. Bunun yerine kendisi oğluna ait olacaktır. O, tüm dikkati, tüm düşünceleri, tüm enerjileri, her nefes alışverişleri, her kalp atışı ondan alacaktır. Bir oğul hamile kalmak, kendin için ayıracak zamana ve arzuya sahip olmamak demektir. Bakire olan o, anne olacaktır! Hiçbir erkeğe ait olmamış olan hayat, tamamıyla kendi bedeninde, onu sahiplenerek yer alacak o oğula ait olacaktır.

Meryem her an O’nunla ve O’nun için yaşayacaktır. Oğlunun varlığı, kendisine tasalar ve sevinçler verecek bir varlık olacaktır: O gizli varlığa göre kendi güçlerini ve atacağı adımları ölçecektir. Oğlunu göz önünde tutarak Meryem Nasıra’daki kuyudan hala su çekecektir. O’nun için keten ve yünden şık elbiseler dokuyarak O’nun onurunu ortaya koyan bir krallık elbisesini hazırlayacaktır. Meryem meleyin sözünü dinler ve sevinç duyar, çünkü peygamber Yeşaya tarafından ilan edilmiş olan kurtuluş, şimdi parlayıp dünyaya sevinç götürmek üzere kendisinden başlamaktadır.

İLAHİ: SEVİN, EY MERYEM!

Sen en güzel peygamberlik sözünün gerçekleşmesi için seçildin!

Kendinden vazgeçerek büyük oluyorsun!

Artık kendin için değil, O’nun için, seninle gelen İsa için yaşıyorsun!

SEVİN, EY MERYEM!

Senin dinlemekte olduğun şey,

önceden hiç bir bakireye söylenmemiştir.

Sen, içinde yeni bir hayatı kabul etmek

ve bu hayat için

gözlerinle, ellerinle, ayaklarınla çaba harcamak için

kendini unutacaksın.

Sen, içinde dünyanın zenginliğini,

insanı evlat olmak üzere sadece insan olmaktan kurtaran zenginliği

kapsayan kıymetli vazosun.

  

  

10. SEVİN, EY YAŞAM VEREN MERYEM

“Bir oğul doğuracaksın”. (Lk 1,31)

“Bir oğul doğuracaksın”! Meleğin kendisi sevinçle tekrar ettiği sözleri söylerken hayranlık ve titreme duymuş: Bunlar, uzun yılları ve büyük sıkıntıları öngören sözlerdir. Melek çok çabuk bir şekilde Meryem’in hayatını tamamen değiştirecek, dokuz ay için kaygılara, yorgunluklara ve bekleyişlere sebep olacak peygamberlik sözlerini tekrar etmektedir. Meryem’in yeni yaşamına uyum sağlaması ve kendini kendisine ilan edilen oğlunun doğumuna hazırlaması için önünde dokuz ay vardır. Dokuz ay, yaklaşık kırk hafta: Şaşkına çeviren, üzerinde düşündüren bir sayı. Her insan için kendisini dünyanın ışığını tatmaya hazırlayan barınma yerinden çıkmadan önce kırk hafta bekleyişi vardır. Bu haftalar birbiri ardınca geçip Meryem’e yavaş yavaş kendisinin olacak olan oğluyla zengin bir birliktelik bağışlayacaktır. Bütün o haftalar boyunca oğlu sadece kendisinin olup kendisi tarafından hissedilecek, sevilecek ve istenilecek. Daha sonra, oğlu tüm insanlara sunmak zorunda olacağı zaman, Meryem acı çekecektir. O zamanlar herkes oğlunu sevebilecek ve herkes O’ndan nefret edebilecektir. O’nu dünyaya getirdiği andan itibaren oğul artık sadece onun olmayacak: Çok kişi tarafından görülebilecek, çok kişi tarafından hizmet edilebilecek ya da çok kişiye hizmet edecektir.

Oğlu doğuracaksın, O’nu dünyaya teslim edeceksin: Ve dünya O’nunla ne yapacaktır? Artık O’nu koruyacak, ihtiyaçlarını sezecek, O’na şefkat ve sevinçler verecek olan kişi sadece kendisi olmayacaktır. Tabii ki, oğlu için ve oğlu ile birlikte yaşamaya devam edebilecektir, fakat farklı bir şekilde, öğrenmesi gerekecek bir şekilde. Bizzat Oğul, Kendisini sevmeyi ona öğretecektir: Önce ağlamalarınla, sonra gülümsemelerinle ve nihayet onu hayrete düşürecek olan sözlerinle ona öğretecektir. Şimdilik Meryem’in hayreti, hala meleğin tereddüt etmeksizin ifade etmiş olduğu sözlere yönelmiştir. “Dünyaya bir oğul doğuracaksın”! Bir oğul! Meryem’in dünyaya getireceği oğul, daima bir oğul olacaktır, daima ve sadece bu unvanı taşıyacaktır. O, Kendini İnsanoğlu olarak tanıtacak, bunun yanı sıra Allah’ın Oğlu olarak da çağrılacaktır. O, oğul olmanın dışında başka bir şeyi hiç bir zaman aramayacaktır. Hatta şimdi bile, kendi ebediyetinde, oğul olmaya ve oğul olarak çağrılmaya devam etmektedir. Oğul; hayat kabul etmiş ve kabul etmeye devam edendir, kendisine varlığı bağışlayanın isteğine bağlı olarak yaşamakta olandır. O’na yaşam vermeye devam eden Meryem olmayacaktır. Bunun yerine Meryem kendi hayatını, isteğine göre kullansın diye O’na teslim edecektir. İsa hayatı; Meryem’e peygamberlik sözlerini söyleyip onun tamamıyla Kendisine amade olmasının işaretini alması için meleği gönderen Baba’dan almaktadır. Meryem cevap verecektir: O’na kendisini bağışlayacaktır öyle ki O, sonsuzluğun görmemize engel olduğu o hayatı bize gösterebilsin. Meryem, Allah’ın Oğlu’na insani hayatı vermektedir. Oğul sonsuza dek oğuldur: Büyüklüğü ve sevinci, gerçekleşmesi ve görkemi oğul olmaktadır. Meryem’in hamile kalacağı, evlat olarak ışığa gelecektir. Allah O’nu daima bu şekilde görecektir: Allah’ın Oğlu ve İnsanoğlu, bir kişi ki Kendi için evlat olabilmekten, Allah’a evlat gibi, insanlara saygı gösterilmeye, hizmet edilmeye ve Allah’ın olanaklı habercileri olarak dinlenmeye layık kişiler gibi itaat etmekten başka bir özgürlük aramayıp istememektedir.

Meryem bir oğul ışığa getirecektir! Bu, Allah’ın ve insanların önünde övüncü ve sevinci olacaktır.

İLAHİ: SEVİN, EY MERYEM!

Sen sana verileni sadece kendine saklamazsın!

Sen senin yaşamın olanı herkese verirsin!

Hayat veren sen, hayat bağışlayanın Annesisin!

SEVİN, EY MERYEM!

Aldığın lütufları

herkese bağışlayacak,

ve böylece herkese iyilik eden olacaksın!

Senden hepimiz senin kabul ettiğini

kabul etmekteyiz.

Sen O’nu evlat olarak kabul ettin,

ve bize O’nu evlat, bu isimden başka isim istemeyen evlat olarak takdim etmektesin.

Oğul, kendisine her şeyin, her şeyden önce varlığının bağışlanmış olduğunu bilmektedir

ve Baba’dan örnek alarak Kendisini vermekten mutludur.

  

  

11. SEVİN, EY MERYEM, İSA’NIN TANIĞI

“Adını İsa koyacaksın”. (Lk 1,31)

Meleğin ilan ettiği sözler neredeyse elle tutulur bir gerçeklik haline gelmektedirler. O bebeğin artık Meryem’in hayal etmeye çalıştığı bir yüzü vardır, bir ismi vardır: “Adını İsa koyacaksın”! Neden o kadar tatlı ve güçlü bir isim? Musa’yla konuşmuş ve çölde halkı ile yürümüş olan antlaşmanın Allah’ını açıkça hatırlatan bir isimdir; Allah’ın sadakatini, vaatlerini ve buna karşı olarak insanı allak bullak eden sadakatsizliğini ifade eden bir isimdir.

İsa: Allah’ın sonsuz büyüklüğünü en sefil insanın durumu ile birleştiren ad; “Allah kurtarır”, günahkarları kurtarır! İsa; “İmmanuel”, “Allah bizimle” ifadesinin en güzel şekilde çevirildiği ad: Yüceler Yücesi Allah, günahkar olan bizimle, Allah – Sevgi, bencillikten yenilmiş olan bizimle, Allah – Işık, karanlıklardan kaplanmış olan bizimle, Allah – Hayat, ölümün yağmaladığı bizimle!

“Adını İsa koyacaksın”! Meryem ilk kendisinin söyleyeceği bu ismi duyar. Bu isim uzunca bir süre sır olarak yüreğinde bir tohum gibi saklı kalacaktır: Canlı bir tohum, kendisini misafir eden o toprakta sürekli hareket eden bir tohum. Tohumun zamanı gelince filiz verdiği gibi bu isim de yankılanacak, birçokları onu duyacak ve yüreğinde saklayacaktır. Meryem’in ağzından bu ismi duyacak olan kulaklara ne mutlu!

Büyük, güçlü, tatlı ve gizemli bu adı, Meryem’in telaffuz ettiği aynı sevgi dolu, şefkatli ve emin şekilde hiç kimse hiç bir zaman tekrar edemeyecektir. Şimdi bütün halklar ve bütün diller bu adı tanımaktadır: Mırıldamış, çağırmış, söylemiş, kekelemiş, haykırmış, fısıldamış, tekrarlamış, ilahi olarak söylemiş olanlar ne kadar çoktur! Bununla birlikte hiç kimse Meryem’e eşitlenemedi.

“Adını İsa koyacaksın”! Meryem bu adı yüksek sesle telaffuz edecektir. O’nun, o Çocuğun, Allah bizimle, günahkar olan bizleri kurtaran, sevgisinin güzel kokusunu bırakarak günahlarımızın kokusunu koklamaya kadar kendini alçaltan Yüceler Yücesi Allah olduğunu tüm dünyaya bildirecektir. O adı yüksek sesle telaffuz ederek Meryem o oğlun bütün büyük insanlardan daha büyük ve layık olduğunu söyleyecektir.

İnsanlar adı dinleyeceklerdir, ama hepsi o Oğlu kabul etmeyeceklerdir. Meryem’in O’nu “İsa” diye çağıracağı zaman onu dinleyip teşekkür edenler olacaklar fakat aynı zamanda onu sahtekarlıkla suçlayanlar, onu hor görüp onun üzerine şeytanın küfrünü dökenler de olacaktır. Meryem O’nu “İsa” diye çağırmaya devam edecek ve O’nun haçının acılarını taşıyacaktır. Doğacak olan çocuğu “İsa” adı ile çağırmak, Allah’ın O’nun aracılığı ile gerçekleştirecek kurtuluşun tanığı olmaktır. İsa’nın tanığı olan Meryem acı çekmek zorunda kalacaktır. Çünkü pek çok kişi o adı reddedecek, ya çünkü kendi kendine kurtuluşu hak edebildiklerini düşünüp bundan gurur hissetmektedirler ya da kurtuluşa ihtiyaçları olmadıklarından emin olmaktadırlar.

Meryem İsa’nın tanığı olacaktır, hayatını tüm dünya için bir armağana dönüştürmüş olan o Çocuk için tanık - şehit (Yunanca’da, tanık ve şehit için aynı kelime kullanmaktadır) olacaktır. İsa’nın adı yankılanmasaydı dünya ne olurdu? Meryem’in sesi sessiz olsaydı dünya ne olurdu?

İLAHİ: SEVİN, EY MERYEM!

Sen İsa’yı çağırdığın an dünyada kıymetli armağansın!

Sen Çocuğunun Allah’ın affı olduğuna tanıksın!

Sen herkese İsa’nın adını telaffuz etmeyi öğretirsin!

SEVİN, EY MERYEM!

Sen İsa’yı çağırabilecek

ve tüm dünya’ya

O’nun adını telaffuz etmeyi öğreteceksin!

Ben de senden öğrendiğim zaman

bizzat Kendisi bende olacaktır.

Beni boş putlardan,

saf ve ebedi sevgiyi tanımayan

sahte güzelliklerden

ve sahte gerçeklerden beni kurtaracaktır.

İsa’nın tanığı ve şehidi olan sen,

Meryem, sevincini yay!

  

  

12. SEVİN, EY MERYEM, GERÇEK BAKİRE

“Bu nasıl olur? Ben erkeğe varmadım ki”. (Lk. 1,34)

Allah’ın Meryem’e gönderdiği Melek ondan bir cevap bekler. Meryem’in karar vermek için biraz düşünmesi gerekir. Geçmişte de Allah’ın Sözü insanlara, O’nun büyük vaatleri ve büyük dilekleri olarak ulaşmıştır. Fakat insanlar inançsızlıkları yüzünden vaatlerine gülmüşler ya da kendi zayıflıklarından ve yetersizliklerinden korktukları için dileklerini reddetmeye çalışmışlardır. İbrahim bile kendisine soyunu bağışlayacak olan vaadi koşulsuz kabul etmeden önce ayartılıp, buna gülmüştür (Yaratılış 17,17). Aynen Sara: Allah’ın vaatleri insanların imkanlarını ve yeteneklerini fazlasıyla aşıyordu (Yar. 18,20). Musa’ya yöneltilen dilekler de aynı şekilde insan gücünü aşmakta idiler. Bunun için Rab’be, “Ben kimim ki Firavun’a gidip İsrailliler’i Mısır’dan çıkarayım?” diye karşılık verdi (Çık. 3,11). Ayrıca halkın da bunları anlayamayıp, buna inanamayacağını zannetmiştir: “Bana inanmazlar...” (Çık. 4,1). Büyük peygamberler de kendilerini göreve çağıran Allah’ın Sözü karşısında direnmişlerdir: Yeşaya günahının büyüklüğüne (Yeş. 6,5), Yeremya konuşma yeteneğinin eksikliğine ve genç yaşına (Yeremya. 1,6), Yunus ise Ninova halkının tövbesinin imkânsızlığına ağırlık vermiştir (Yunus 1,3). Allah’ın çağrılarını benimseyip, O’nun isteklerine kararlı ve sadık bir şekilde ‘Evet’, ‘Amin’ demek kolay değildir. Hem Tarsus’lu Pavlus Şam yolu üzerinde (Hav. Kit. 26,14), hem de Petrus Yafa’da (Hav. İş. 10,14) direnmeye çalıştılar.

Meryem Allah’tan ne şüphe etmek ne de O’nun isteğine karşı gelmek istemez, Allah’ın projesine hemen 'evet' demeyi bilmeyen insanlar gibi davranmak istememektedir. O sadece, kendisine vaat edilenleri nasıl gerçekleştirmesi gerektiğini, bunun için ne yapması gerektiğini, nasıl davranması ve hangi adımları atması gerektiğini bilmez. Bunun için de “bu nasıl olur?” diye sorar, yani “bu nasıl gerçekleşecek, bu gerçekleşsin diye ben ne yapmalıyım?”. Meryem; çocukların kadından geldiklerini bilmektedir, fakat sadece bir erkekle birleştikten sonra…. Bunun da, Allah’ın isteğine uygun olarak, sadece O’nun kutsadığı bir birleşmede gerçekleşmesi gerektiğini de bilmektedir. Kendisi kadındır, fakat hiç bir erkek kendisi ile beraber değildir. Bir erkek kendisinin sözlüsüdür, fakat ne zaman onunla evleneceği belli değildir! “Ben erkeğe varmadım”: Bu sözlerde büyük titreme var! Evet, çünkü Meryem pek çok kez sinagogda, “lanet olsun insana güvenen insana, insan gücüne bel bağlayana” sözlerini duymuştur (Yer. 17,5). Gerçekten bu insan, Allah’a güvenmeme denenmesinde bulunmaktadır. Meryem bunu kesinlikle istemez. Kaç defa Mezmurlar bunu ona tekrar etmiştir! Allah’ın planlarını gerçekleştirmek için insanlardan yardım beklenemez. “Eğer benim yetkinliğim yoksa Allah’ın da yoktur” diye düşünülemez. Allah, İbrahim’in şüphelerini dağıtmak ve Sara’nın gülüşünü hayrete çevirmek için “Rab için olanaksız bir şey var mı?”(Yar. 18,14) diye sormuştur. Ve Yeremya’ya Rab “Seni korumak için Ben seninleyim” demiştir (Yer. 1,8), Yeşaya’ya ise ağzını inançsızlıktan ve güvensizlikten ateşle temizleyen bir Seraf meleği göndermiştir (Yeşaya 6,6). Meryem, Allah’ın projelerini gerçekleştirmek için insanlara dayanamaz ve de bunu istemez. O kendini, böylece, olduğu gibi, yetersizliğinde ve bakireliğinin yalnızlığında Allah’a sunar.

Melek, Meryem’e, peygamberin bakirede gerçekleşmiş olmakta gördüğü sözleri getirmiştir: “Bakire gebe kalacak”! (Yeş 7,14). Meryem bakire olmaktan ve insani desteğe sahip olmamaktan utanmaz. Tam tersi kendi durumunu, kesin ve değişmeyecek bir durum olarak, Allah’ın önüne koyar. Meryem bilir ki, bu durumda Allah her şeye kadir sevgisini gösterecektir. Meryem gerçek bakiredir, çünkü bakireliği Allah’ın gelip yer alacağı mekândır. Meryem’in aklında ve yüreğinde geleceği elinde tutan, durumları düzelten ve projeleri gerçekleştiren, insan değildir. Meryem gerçek bakiredir: Allah’a kendi planlarını gerçekleştirsin diye, kendisini sunar. Meryem bilir ki, “insan geçici bir gölge gibidir” (Mez. 144,4), bunun için yüreğinin derinliklerinde “Ya Rab, gökleri yar, aşağıya in” diye dua eder (Mez. 144,5).

SEVİN, EY MERYEM!

Çünkü Allah senden sevgisini kabul etmeni diledi!

Sen Rab’bin anlaşılmaz çağrısına direnmedin!

Sen yalnızlığında mutlu olan gerçek bakiresin!

SEVİN, EY MERYEM!

Sen hiçbir şey yapmamalısın:

Allah sana gelecek.

Sen O’na yer verdin,

O’nun önüne

ne insanların zekâsını koydun,

ne de onların becerilerini.

Sen tüm güvenini

Rab’bin ve Allah’ın yenilmez gücüne dayandırdın.

Sen kendini Allah’ın ellerine,

bir çömlek kabının

çömlekçinin ellerine bırakıldığı gibi,

bıraktın.

İşte, bunun için tüm dünyayı zenginleştiren

hazineyi kendinde barındırabilirsin!

  

  

13. SEVİN, EY MERYEM, DAVUD’UN LİRİ

“Ben Rab’bin kuluyum” dedi Meryem, “Bana dediğin gibi olsun”. (Lk. 1,38)

Meryem melekle diyalog kurmuş ve adımlarına ışık olabilecek bir söz istemiştir. Ve ışık geldi; sevinç, huzur ve barışla dolu bir ışıktır. Bu şekilde Meryem anladı ki, Allah’ın Kendisi, insani hiç müdahale olmadan, tam Kendi gücüyle hayatına girebilecektir. Musa’nın, Antlaşma Sandığının üzerine, Allah’ın varlığını belirtmek için, inerken gördüğü bulut (Çık. 33,7), buraya, Nasıra’ya, Meryem’in üzerine inecektir ve peygamberlerin ağzına söz koymuş ve kralları meshetmiş olan aynı Allah’ın Ruh’u, onda insanların aklına gelmeyecek işler yapacaktır. Allah’ın Oğlu, Peder’in tüm sevgisini Barındıran, ondan doğacaktır. Allah’ın Oğlu! Meryem’in yüreğinde halen gizli bir sır gibi ismini sakladığı Oğul, İsa!

Şimdi melek; Allah’ın, Mamre meşeliği altında İbrahim’e yönelmiş, “Rab için olanaksız bir şey var mı?” (Yar. 18,14) sözleri ile Meryem’e olan konuşmasına son verdikten sonra, susar. Şimdi sadece melek değil, tüm gökyüzü ve yeryüzü sessizlikte beklemektedir. Allah’ın Kendisi de beklemektedir. Meryem’in cevabı tüm yaratılışın kaderini elinde tutar.

Bugün hepimiz Meryem’e teşekkür ediyoruz: O sessiz bekleyiş, meleklerin şarkılarına, yüzyıllar boyunca tüm evren tarafından söylenilecek sevinç ilahilerine dönüşmüştür, çünkü Meryem “Ben Rab’bin kuluyum, bana dediğin gibi olsun” cevabını fısıldamıştır. Meryem Allah’ın meleğine bu şekilde cevap vermeyi nereden öğrenmiştir? Peygamber Yeşaya’dan mı öğrenmiştir (6,8)? Ya da cevabı, asırlardan beri yankılanan ve tüm halkın tekrar ettiği mezmurda söylendiği cevap mıdır: “İşte geldim. Senin isteğini yapmaktan zevk alırım ben.” (40,8)? Meryem kendine has yepyeni bir şekilde büyük kral Davud’un itaat sözlerini tekrarlamaktadır; “Sevgini ve sadakatini saklamam büyük topluluktan” diye Davud devam ediyordu (40,11). Meryem, “İşte, ben Rab’bin kuluyum” sözleriyle, Allah’ın, tüm dünyayı sevgisi ile giydireceğini sezmektedir. Meryem, cevabının, Allah’a bir hizmet olduğunu da bilmektedir: Bunun aracılığıyla Allah mütevazı ve sade bir şekilde Oğlu’nun Beden Almasını amaçlayan büyük projesini gerçekleştirebilir. Bunun için Meryem kendine “Rab’bin hizmetkârı” sıfatını yakıştırır: Bu unvan en mütevazı, aynı zamanda da en güzel, bir insanın en çok arzu edebileceği unvandır. Rab’bin hizmetkârı, O’nun sevgisinin hizmetkârıdır; bütün insanları besleyen ve tüm kainatı ayakta tutan sevginin hizmetkârıdır. Rab’bin kulu, tüm halkın dayanağı, temeli, desteğidir. Bunun için Rab’bin kulu, herkesin de kuludur, çünkü herkes onun aracılığıyla Allah’ın her armağanını alabilir. Allah, kendi sadık kuluna vaktinde başkalarına vermesi için yiyecek verir (bk Mt 24,45 ) ve onlara elbiseler dikmesi için yün ve keten verir (bk. Özd. 31,13). “Rab’bin hizmetkârı”, alçakgönüllü ve büyük bir unvandır: Onu taşıyan için alçakgönüllüdür, hizmetinden faydalananlar için büyüktür. Meryem alçakgönüllüdür ve alçakgönüllülüğünde en büyük insanların sevinçlerinin tadına varır, çünkü hayatı Allah’ın sözünü gerçekleştirir. Meryem şunu ister: “Bana dediğin gibi olsun”. Bu sözler kulaklarımıza lirin sesi gibi tatlı ve güzel gelir, tıpkı sıkıntı çeken Saul’un huzursuz yüreğini rahatlatan Davud’un lirinin sesi gibi. (1Sam. 16,23). Bunlar her türlü kötü ruhu yüreklerimizden uzaklaştırır: “Bana dediğin gibi olsun”!

İLAHİ: SEVİN, EY MERYEM!

Sen Her Şeye Kadir Olanın gölgesi tarafından aydınlanmaktadır!

Senin sözün, Davud’un lirinin melodilerinden daha tatlıdır!

Sen kendini sadık ve ebedi bir ‘Evet’ ile sunmaya hazırsın!

SEVİN, EY MERYEM!

Allah’ın gerçek hizmetkârısın.

Her Şeye Kadir Allah’ın Sözünü

gerçekleştirmeye hazır olan melekler

seni kıskanır.

O sözü sen içinde kabul edersin

ve o tüm hayatını doldurur.

Sen, sana bakanların

ümidini besleyen

ve sevgisini arttıran

armağan olursun!

Meryem, Allah’ımın hizmetkârı,

ben senin hizmetinden mutluyum!

  

  

  14

  

  

15. SEVİN, EY MERYEM, GÜZEL GÜVERCİN

 

“Canım Rab’bi yüceltir. Ruhum, Kurtarıcım Allah sayesinde sevinçle coşar”.

(Lk. 1,46)

Elizabet’in yüce sözleri Meryem’i şaşırtmaz. Meryem kendisi o anda dilsiz olan kahin Zekeriya’nın karısı yaşlı Elizabet ile karşılaşmak için o kadar yolun yorgunluğunu ve korkularını göğüslemeyi göze almıştır. Zekerya Meyem’e de gelen aynı melekle konuştuktan sonra, dilsiz oldu. Meryem onun, Allah’ın meleğiyle yapmış olduğu konuşmayı anlatmasını ondan bekleyemez. Fakat şimdi o evde her şey, meleklerin var olduklarının yarattığı yeni tat ve hayret ile doludur. Orada yüksek sesle kutsama ve mutluluk sözleri, büyük gizleri ortaya koyan sade sözler, yüce ilahi planları ilan eden insani sözler yankılanır. Elizabet Meryem’in Allah’ın Söz’üne iman ettiğini ve bu Söz’ün onu anne kılmakta olduğunu bilir. Ve de Meryem bizi şaşkına çeviren şeyden hayrete düşmez: Elizabet nereden bilebildi? Sözlüsünün bile bilmediği bu sırrı ona kim açıklamıştı? Meryem’in sevinci büyüktür! Allah insanların sırlarını başka insanlara açabilir: O, kendi sırlarını yakın akrabasına açıklamıştı! Allah gerçekten çok büyüktür! Ayrıca o evdeki hiç kimse onun iffetinden ve imanından şüphe etmez ve Yusuf’un verip aldığı söze ihanet etmiş olabileceğini düşünmez.

Nihayet Meryem yüreğindeki duyguları dile getirebilir: Dudaklarından yüreğinin doluluğu taşar! Meryem sevildiğini anlamıştır; tıpkı güvercinin hoş sesini duymayı arzulayan Sevgilisi tarafından durmaksızın aranan Güzel Güvercinin sevildiği gibi (Ezgi 2,14; 5,2)! İşte şimdi Güvercin’in sesi, yürekte var olanı ortaya koyan bir ses: “Canım Allah’ı yüceltir”!

Meryem herkesin yaptığı şeyleri yapmaz. Hepimizin gözleri, insanların yaptığı şeylerden, söylediği sözlerden, gerçekleştirebildiği projelerden ötürü kamaşır. Ve hepimiz insanlar önünde ya gurura kapılır ya da tedirgin olarak eğiliriz. Meryem için ise bütün insanlar dilsizdir; hepsi henüz bilmedikleri bir sözü beklemektedir, bir söz ki, onlara yeni ve dopdolu bir hayat bağışlasın. Meryem için bütün insanlar daha önce kendisinin olduğu gibi, Yücelerden Gelenle doldurulması gereken boş kaplardır. Meryem lütufla doldurulmuştu, şimdi de kendisine iyilik yapmış Olana sevinçle övgüler sunar: “Canım Allah’ı yüceltir!”. Meryem büyük insanları tanımaz: O sadece Allah’ın büyüklüğünü tanır. Allah gerçekten büyüktür ve Meryem, bu olanaklı olsaydı, O’nun daha da büyük olmasını isterdi. Evet, Meryem kendi etrafındakilerin gözünde Allah’ın daha da büyük olmasını ister, özellikle Allah’ın, sevgisinin gücü ve güzelliği ile bizi hayrete düşürebildiğine inanmayanların gözünde. Meryem gerçekten Allah’a âşık olan güzel güvercindir: Allah onu Kendine gelin yapmıştır ve onu anne kılmıştır ve şimdi birkaç insanın, onun aşk dolu ilahisini dinlemesini sağlar.

“Ruhum, Kurtarıcım Allah sayesinde sevinçle coşar”! Elizabet’in çocuğu sevinçten coşar, fakat Meryem de coşar. Artık sevincini ne saklayabilir ne de saklamayı arzu eder: Allah çok büyüktür! O, o kadar büyüktür ki, Meryem’in küçüklüğünü görmüştür; Allah, o kadar büyüktür ki, sevdiği ve kurtarmak istediği dünyaya Oğlu’nu ulaştırmak için, onu “biricik” ve “mükemmel” (Ezgiler ezgisi) olarak seçmiştir. Meryem, kurtuluşun tadına ilk varan ve Kurtarıcı’dan ilk faydalanandır. O, ilk olarak kurtarılmıştır, bizim düştüğümüz yere düşmeden önce kurtarılmıştır; dünyada günahı tanımadan önce Kurtarıcıyı tanımış, Baba’yı bırakmadan önce Oğul’u almış, kötülüğün soğukluğunu hissetmeden önce Ruh’un alevi ile örtülmüştür! “Kanatları gümüş, tüyleri pırıl pırıl altınla kaplı güzel bir güvercine benzersin”! (bk Mez 68,14)

 

İLAHİ: SEVİN, EY MERYEM!

 

Güzel güvercin, sen Sevdiğini misafir eder ve O’nu sevince boğarsın!

Sen Allah’ın büyüklüğüne kıskançlık duymaksızın hayranlıkla bakarsın!

Sen Allah’ın dünyaya bağışladığı kurtuluşla coşarsın!

Sevin, ey Meryem!

Senin sevgi dolu ilahin,

Rab’bi düşünebildiğimizden

daha yüce kılar.

Biz de senin ilahine katılmak istiyoruz:

Uyumsuz sesimiz,

senin sesinde uyum bulur!

Öğretmen’in ve Rab’bin olan Oğlun da,

Kutsal Ruh’ta sevinç bulmayı,

sırlarını açıklamak için

küçükleri ve fakirleri seçen

Baba’yı yüceltmeyi

senden öğrendi.

Dünyayı kurtarmak için

Baba’nın planladığı sırlar gerçekten büyüktür

ve O, bunları tüm küçüklere ve fakirlere açıklamak ister!---

  

   

Bu kitapçık Hıristiyan Cemaatler için Aziz Pavlus Katolik Kilisesinde (Konya) Hazırlanmıştır.

 sabırla devam edecek...