ME
NU

ONLAR İÇİN İSTEKTE BULUNUYORUM

 

 

 

 

ONLAR İÇİN İSTEKTE BULUNUYORUM

Yh 17,9

 

 

Mesih İsa’nın iman edenler için duası


 

 


 
GİRİŞ

01.

Yuhanna’nın İncilinde aktardığı İsa’nın duasını incelemeye başlayacağız. Yüzyıllar boyunca bu duaya “İsa’nın ‘rahipsel’ duası” deniyor. Çünkü bu dua esnasında İsa kendisini Baba’ya kurban olarak sunmaktadır. Bu duada İsa kendini “rahip”(kahin) olarak tanıtmakta ve öyle hareket etmektedir. O, rahibin (kahinin) tipik eylemlerini yapmaktadır, yani Allah’a, O’nun insanların günahlarını affetmek için kabul edilebilen sunuşu sunmaktadır. Bu dua, Yuhanna İncilinin on yedinci bölümünün tümünü kapsamaktadır. Bu duayı, günümüzdeki teknolojik araçları kullanmadan, yani İsa’nın dediklerini teybe vs. kaydetmeden, Yuhanna kendisi yazmıştır. Kendisine verilen Ruh’un yardımına güvenerek ve Rabbini derin ve ruhani bir şekilde tanıdığından, O’nun öğretilerine dayanarak bunu yazdı. Rabbimiz ve Öğretmenimizi, Baba’sına dua ederken durup O’nu dinlememiz önemlidir. Bu, sadece gerekli değildir, aynı zamanda güzel ve teselli edicidir.

İsa’nın kurban olmasından birkaç saat önce; misyonunun tamamlanmak üzere olduğunda Baba’sına yönelttiği duayı dinlemek, İsa’nın yüreğini tanımanın, Baba ve Oğul arasındaki canlı ve yaşam veren ilahi sevginin gizemine girmenin en güçlü ve güvenilir yoludur. Böylece Allah’a yaklaşmanın en iyi yolunu ve en derin düşüncelerimizin mahiyetinin ne olması gerektiğini, Allah’ın yüreğimizde görmek istediğini öğrenebiliriz. İsa bizim için ve dünya için neleri önemli sayıyor göreceğiz. Unutmayalım ki Allah bu dünyayı o kadar çok sevdi ki, Oğlunu günahkar insanların arasında yaşaması için yolladı. Bu duayı incelemek, bir din dersi olacak mı bilmiyorum, belki de İsa’yı tüm kalbimizle ve benliğimizle sevmeyi öğretecektir. Her durumda imanımızda büyümemiz ve Kilise ile birliğimizi derinleştirmemiz için sebep olacaktır.


AZİZ YUHANNA TARAFINDAN MESİH İSA’NIN İNCİLİNDEN SÖZLER 17,1-26

 

İsa gözlerini göğe kaldırarak şöyle dedi: “Baba, saat geldi. Oğlunu yücelt ki, Oğul da seni yüceltsin. Sen O’na tüm insanlık üzerinde yetki verdin. Öyle ki, O’na verdiklerinin hepsine sonsuz yaşam versin. Sonsuz yaşam, tek gerçek Allah olan seni ve gönderdiğin İsa Mesih’i tanımaktır. Yapmam için bana verdiğin işi tamamlamakla Seni yeryüzünde yücelttim. Baba, dünya var olmadan önce ben senin yanındayken sahip olduğum yücelikle şimdi beni yanında yücelt.

Dünyadan bana verdiğin insanlara senin adını açıkladım. Onlar senindiler, bana verdin ve senin sözüne uydular. Bana verdiğin her şeyin senden olduğunu şimdi biliyorlar. Çünkü bana ilettiğin sözleri onlara ilettim, onlar da kabul ettiler. Senden çıkıp geldiğimi gerçekten anladılar, beni senin gönderdiğine iman ettiler.

Onlar için istekte bulunuyorum. Dünya için değil, bana verdiğin kimseler için istekte bulunuyorum. Çünkü onlar senindir. Benim olan her şey senindir, seninkiler de benimdir. Ben onlarda yüceltildim. Ben artık dünyada değilim, ama onlar dünyadalar. Ben sana geliyorum. Kutsal Baba, bana verdiğin kimseleri kendi adınla koru ki, bizim gibi bir olsunlar. Onlarla birlikte iken, bana emanet ettiğin kimseleri adınla korudum. Onları gözettim. Kutsal Yazı yerine gelsin diye, Allah yolundan ayrılan adam dışında, onların hiç biri kaybolmadı.

İşte şimdi sana geliyorum. Sevincimin onlarda tamamlanması için bunları ben dünyadayken söylüyorum. Ben onlara senin sözünü ilettim, dünya ise onlardan nefret etti. Çünkü ben dünyadan olmadığım gibi, onlar da dünyadan değiller. Onları dünyadan uzaklaştırmanı değil, Kötü Olandan korumanı istiyorum. Ben dünyadan olmadığım gibi, onlar da dünyadan değiller. Onları gerçekle kutsal kıl. Senin sözün gerçektir. Sen beni dünyaya gönderdiğin gibi, ben de onları dünyaya gönderdim. Onlar da gerçekle kutsal kılınsınlar diye kendimi onların uğruna adıyorum.

Yalnız onlar için değil, onların sözleri sayesinde bana iman edenler için de dua ediyorum, hepsi bir olsunlar. Nasıl ki, ey Baba, sen bende, ben de sende isem, onlar da bizde bir olsunlar ki, dünya beni senin gönderdiğine iman etsin. Bana verdiğin yüceliği onlara verdim. Öyle ki, bizim bir olduğumuz gibi bir olsunlar. Ben onlarda, sen bende olmak üzere tam bir birlik içinde bulunsunlar ki, dünya beni senin gönderdiğini, beni sevdiğin gibi onları da sevdiğini anlasın. Baba, bana verdiklerinin de bulunduğum yerde benimle birlikte olmalarını ve benim yüceliğimi, bana verdiğin yüceliği görmelerini istiyorum. Çünkü dünyanın kuruluşundan önce sen beni sevdin. Adil Baba, dünya seni tanımıyor, ama ben seni tanıyorum. Bunlar da beni senin gönderdiğini biliyorlar. Bana beslediğin sevgi onlarda olsun, ben de onlarda olayım diye senin adını onlara bildirdim ve bildirmeye devam edeceğim.


02.

İsa’nın duasını okumaya başlayalım: “Gözlerini göğe kaldırarak”. Şu an neredeyiz? Son yemeğin kutlandığı salonda mı yoksa zeytinlik bahçesinde mi? İncil yazarı bunu söylememekte, ancak bizim için bu çok da önemli değildir. İsa’nın, Babasına yönelmesi için özel bir yere ihtiyacı olmadığını biliyoruz, çünkü İncil yazarının Vahiy Kitabında yazılı olduğu gibi, İsa kendisi mabettir: “Kentte tapınak görmedim. Çünkü gücü Her Şeye Yeten Rab Allah ve Kuzu, kentin tapınağıdır” (Vah 21,22). İsa gözlerini göğe kaldırır: Basit bir hareket, sanki çocuksu bir davranış. Allah görünmez olmasına ve her yerde bulunmasına rağmen hepimiz, bilinçaltımızda O’nu yukarıda, arzumuzdan başka hiçbir şeyin ulaşamadığı yerde olduğunu düşünürüz. Bakışlarımız bile Allah’a ulaşamaz, ancak doğal olarak gözlerimizi ışık gelen yere kaldırırız, dikkatimizi dağıtan engellerin olmadığı yöne, yüreğimizi “işgal eden” şeylerden bizi uzaklaştıran yöne gözlerimizi çeviririz. İsa bu aynı hareketi beş bin kişi önünde ekmekleri çoğaltmadan önce ve Lazar’ı mezardan çağırmadan önce de yapar! İsa’nın gözleri yukarı doğru çevirdi: Ne görüyor? Bizim gibi, O da bir şey görmüyor, ama O’nun gözlerini açık halde tutması, çok önemli bir şeye dikkatimizi çekiyor: Baba olan Allah’ın bir başkası olduğunu belirtiyor ve O’nu aramanın ve O’nunla tanışmanın önemli olduğunu vurguluyor. İsa Baba’yı görmese de O, Baba tarafından görülebilir ve Allah’ın bir bakışının ilettiği sevgiyi alabilir. İsa’nın göğe doğru kaldırdığı bakışları; yanında olan öğrenciler için önemlidir. Onlar, İsa’nın bakışlarından önemli bir ders çıkartmaktalar, güvenlerini sadece Allah’a vermeyi öğrenirler ve dua ederken çok defa okudukları mezmurun sözlerini hatırlarlar: “Gözlerimi dağlara kaldırıyorum: Nereden yardım gelecek bana?” (121,1) ve “Nasıl kulların gözleri efendilerinin, hizmetçinin gözleri hanımının eline bakarsa, bizim gözlerimiz de Rab Allah’ımıza öyle bakar, O bize acıyıncaya dek”(123,2). Yukarıya doğru kaldırılmış gözler; İsa’yı, görünmezin, Allah’ın varlığının, O’nun öneminin ve hayatının tamlığının tanığı kılar. Bizler de İsa’dan öğreneceğiz: Göğe açık halde kaldırdığımız gözlerimiz kendimizi, kendi şeylerimizi ve küçük maddi ilgilerimizi düşünmekten bizi uzaklaştırır, sevginin ve ebedi yaşamın kaynağına yaklaştırır.

 başa dön

03. 

“Şöyle dedi: «Baba, saat geldi»”. İsa, gözlerini yukarıya kaldırmış olarak ağzını açıyor ve yüksek sesle duasına başlıyor. Dinleneceğinden korkmuyor, hatta öğrencilerinin O’nu duymalarını istiyor, öyle ki, onlar da O’nun arzusuna katılsın ve Baba ile o anda yaşadığı birliği paylaşsınlar. Belki duaya katılınca yürekleri de değişir, daha derin ve gerçek bir sevgiye ulaşırlar, sadakatleri güçlenir! “Baba”: İsa, daha önce öğrencilerine öğrettiği gibi, bu samimi sözle Allah’a seslenmektedir. İsa, dua ederken, sadece Allah’ın her şeye kadirliği karşısında olmadığını, özellikle yaşam veren ve tamlığa götüren sevgisi önünde olduğunu da bilmektedir. O halde İsa duaya başlarken kendini bir evladın kendisini seven ve bekleyen bir babanın karşısında gibi hisseder. O’nun dua ettiği an, gerçekten duygulu bir andır. Kısa bir zaman önce havarilerine Kutsal Ruh’un yaşamlarındaki etkisi hakkında konuşmuştu, karşılıklı sevgi emrini vermişti, onların ayaklarını yıkamıştı ve onlara ekmek ve şarap işaretleri altında sunacağı bedeninin ve kanının anılmasını bırakmıştı. Havariler sadece on bir kişi idi, çünkü Yahuda gece karanlığında egoizmine kapılarak onlardan ayrılmıştı. O an bekleyiş dolu bir andır; İsa’nın, şöyle diyerek, önceden bildirdiği bekleyiştir: “Katlanmam gereken bir vaftiz var. Bu vaftiz gerçekleşinceye dek nasıl da sıkıntı çekiyorum!” (Lk 12,50). “Saat geldi”: Baba bu saati biliyor, tüm zamanlardan beri bekleniyordu. Hatta Meryem Ana’nın da beklediği saattir. Kana düğününe katıldıklarında, Meryem bu saatin geldiğini sanmıştı. O zaman da İsa ona: “Benim saatim daha gelmedi” (Yh 2,4) demek zorunda idi. Bu saat; yaşamının varış noktasıdır, çabalarının, yorgunluğunun ve şakirtlerine verdiği eğitiminin doruk noktasıdır: İnsanların kurtuluşu gerçekleşmektedir! İsa, dünyada var oluşunun, Baba’nın istediği belirli bir amacı olduğunu çok iyi bilmektedir ve işte şimdi bu gerçekleşmektedir. Biz İsa’nın bu sözünden, Allah’ın bizim için de bir varış noktası, bir amaç saptadığını anlıyoruz. Bizler de bunu gerçekleştirmeden mutlu olamayız. Bilgeliğinin, Sözünün ve Kilisenin ihtiyaçlarının bizi aydınlatmasına izin vererek bu amacımızın ne olduğunu keşfetmeye çalışalım.


04. 

“Oğlunu yücelt ki, Oğul da seni yüceltsin”. Beklenen ve artık gelen saat, Allah’ın yüceliğinin yani şanının saatidir. Ayin sırasında ve dualarımızda Allah’ın yüceliği ve şanı sözcüğünü çok kullanıyoruz. Ne anlama geldiğini biliyor muyuz? Yeni Ahit Yazılarında bu sözle Allah’ın kendini göstermesi ifade edilmektedir. Allah’ın yüceliği, Allah’ın dünyadaki mevcudiyetini gösteren her şeydir. İsa’nın yüceliği; ilahiliğini, Baba ile birliğini gösteren her şeydir. Şimdi İsa, Babasının kendisini, yani Oğul’u, yüceltmesini diliyor. İsa’nın arzusu, hayatının ve benliğinin, Allah’ın, O’nun hayatını, yani sevgisini belirtmesidir. Biz, İsa’nın dileğinde, ilahi sevgiyi mükemmel bir şekilde yaşama isteğini görüyoruz. İsa bunu ister, çünkü bizim de Baba’nın sevgisini görüp tanıyabilmemizi ve böylece kendimizi tamamıyla Baba’ya emanet edebilmemizi arzu eder. Eğer Oğul Baba tarafından yüceltilirse, bunun sonucu olarak Oğul, Allah’ın merhametinin büyüklüğünü ve güzelliğini de tanıtır. Oğul’u yücelten Baba, Oğul’un da Baba’yı yüceltmesini sağlar. Bu sebepten İsa, yüceltilmeyi istediğinde, egoist bir şey istemez, çünkü yüceltilmeyi istemek, Allah’ın kendini göstermesine aracı olmayı istemektir: İnsanlar, İsa’nın aracılığıyla Allah’ı görebileceklerdir. Mademki Allah sevgi tamlığıdır; İsa, sevgisinin derinliğini gösterecek duruma konmak ister. Sevgi, nefret ile çevrelenmiş olduğunda daha açık bir şekilde insanlar tarafından görülebilir: İşte, bunun için İsa’nın yüceliği haçıdır. İsa haçını kabul ederek sonsuz bir sevgi sergiler, egoizmin hiç bulunmadığı bir sevgi. İsa’nın çektiği acılar, sadece fiziksel değil, özellikle sınırsız bir minnettarsızlığın getirdiği alçaltılma O’na büyük acı verir: Bu acılar ve de özellikle ikinci olanlar, İsa için sevgisinin derinliğini göstermeye fırsattır. İsa, Babasından insanların daha önce görmedikleri ilahi sevgiyi gösterebilmeyi diler: O ilahi sevgi ki karşılık beklemeden kendisini sunmaya varır. O halde İsa haçı ister. Yahudilerin O’nu ele geçirmesine az zaman kalıyor, - O, Yahuda aralarından ayrılınca bunu sezdi -, bu sebepten de duasının ilk sözleriyle öngörülmüş yürüyüş için kendini Baba’ya sunuyor.

başa dön

  1.  

“Sen O’na tüm insanlık üzerinde yetki verdin. Öyle ki, O’na verdiklerinin hepsine sonsuz yaşam versin”. Yüceliği diledikten sonra ve bu yüceliğin de haç olduğunu bilerek, İsa hayranlıkla Baba’ya bakmaya devam eder; o ana kadar Baba’dan almış olduğu her şeyin mutluluğunu yaşamaktadır. Baba O’na ne bağışladı? “O’na tüm insanlık üzerinde yetki verdin.” Bu, nasıl bir yetki? Bu yetki, Allah’ın kendi yetkisidir, o yetki ki, şiddet ve zorlama içermemektedir. Allah’ın yetkisi, sevebilmenin ve her gerçeği sevgi ile doldurabilmenin sonsuz kapasitesidir. Demek oluyor ki İsa tüm insanlık üzerine sevgi dökebilme kapasitesine sahiptir. Tüm insanlık üzerinde: Bizler bilmekteyiz ki her insan zayıf, güçsüz, beceriksiz, pek çok kötü alışkanlıklara bağlı, hatta Allah’ın düşmanı olan şeytanın bile etkisinin altındadır. Böyle insanlara dahi İsa sevgi vermeyi başarabilendir. Tarih bu tarz hikâyelerle doludur: Büyük günahkârlar tövbe edip yeni bir yaşama başlarlar, sadece nefret edebilen insanlar sevgiyi öğrenirler, bencil ve cimri insanlar cömert olurlar. Zaten İsa’nın hayatında da bu tip hikâyeler pek çok kez anlatılmıştır, mesela Eriha’da yaşayan Zakkay (Lk 19,1 vs.); daha sonra Aziz Pavlus’un yaşadığı örneğe de bakabiliriz (Hav İşl 9). İsa, tüm insanlık üzerinde kendisine verilmiş olan yetkiyi, Baba tarafından O’na emanet edilmiş olanlara ebedi yaşamı bağışlamak için kullanır. Nitekim İsa’nın kendisi Baba’dan gelen bu yetkiyi kullanmayı şu şekilde yorumlar: Ebedi yaşamı bağışlamak! Ebedi yaşam! Bu kelimeyi duyduğumuz zaman, doğal olarak, bizler sonu olmayan bir yaşamı, sonsuza dek süren bir yaşamı düşünüyoruz. Ancak ebedi yaşam kelimesinin anlamı çok daha derindir. Ebedi yaşam: Sonsuzluğun özelliğini taşıyan Allah’ın yaşamıdır; ayrıca Allah’ın yaşamı, yalnızca sonsuza dek süren bir yaşam değil, aynı zamanda sonsuz sevginin tamlığını taşıyan, dolayısıyla anlamın ve mutluluğun doluluğuna sahip olan bir yaşamdır. İsa’ya yaklaşanlar bunun ne anlama geldiğini bilirler. Her kim İsa’yı yüreğinin merkezine koyarsa, ebedi yaşamı tecrübe etmektedir, buna haç eşlik etse de; nitekim yeryüzünde yaşadığımız sürece, haçı tamamen yok etmek mümkün değildir. Sık sık tam haçın varlığı bize, bu dünyanın yaşamını aşan bir yaşama sahip olduğumuzu hatırlatmaktadır; öyle bir yaşam ki üstün bir dünyaya aittir, öyle bir yaşam ki acı ve yorgunluğun anlarını bile değerli kılabilir.


06.

 

Duaya başlarken, ilk olarak İsa, Baba’nın kendisi için neler yapmış olduğunu, hayatına nasıl bir anlam, kendisine hangi görevi vermiş olduğunu belirtmektedir. Bu görev de; Allah’ın Kendisinin O’na emanet ettiklerine sonsuz yaşamı bağışlamasıdır. İsa, Baba’dan bir şeyi dilemeden önce, Baba tarafından önceden sevilmiş olduğunu hatırlamakta ve bunun için Baba’yı övmektedir. İsa ebedi yaşamı verebilme yeteneğine sahip olmuştur. Bu, hem bir armağan hem de bir misyondur: İlahi bir yetenek armağanı ve Kendisine verilmiş olanlara ebedi yaşamı aktarma misyonudur. Peki, İsa’ya kimler verildi? Ve neden? Rab pek çok kez bu ifadeyi kullanmıştır. Bu ifade ile öğrencilerinden bahsetmektedir: Bunlara kendisinin “ebedi yaşamı vermesi” gerekmektedir. Ebedi yaşamla ilgili olarak önceden de bir şeyler söyledik. Fakat şimdi İsa’nın kendisi bu sözün anlamı hakkında açıklama yapmaktadır: “Sonsuz yaşam, tek gerçek Allah olan seni ve gönderdiğin İsa Mesih’i tanımaktır.” Baba’yı ve O’nun gönderdiği Mesih’i tanımak, dolu ve mükemmel hayattır, ilahi hayattır, sevgiyi mükemmel bir şekilde yaşama kapasitesine ve mükemmel bir sevince sahip olan hayattır.

Tanımak kelimesinin ne anlama geldiğini iyi anlamak gerekmektedir. Bizler pek çok şeyi “tanımaktayız” ve pek çok kişiyi “tanıdığımızı” zannetmekteyiz. Bir şeyi tanımak kolaydır. Yeter ki, onun yapı maddesini, ağırlığını, rengini, süresini, değerlerini bilelim, kırılır mı, yenilebilir veya içilebilir mi bilelim. Bir şeyi tanımak için dikkatimizi, hafızamızı ve zekamızı kullanmaktayız. Bir insanı tanıyabilmek içinse, bu yetmemektedir. Bir kişiyi tanıyabilmek için yaşadığı olayları, hangi acılardan geçtiğini, ne gibi tecrübeler yaşadığını bilmek gerekmektedir. Eğer biz aynı tecrübeleri yapmamış, aynı durumlarda bulunmamışsak, o insanı tanıyabildiğimizi söyleyemeyiz ya da onu sadece kısmen tanıdığımızı söylemeliyiz. Bizler alış-veriş yapmaya gittiğimiz dükkânın tezgâhtarını tanıyabiliriz. Bununla beraber karısı da onu tanır, ancak çok farklı bir şekilde! Bizler, bizi sabahları selamlayan çocuğu tanıyabiliriz, ancak öğretmeni daha çok tanır; oysa annesi, onu ne benim ne de öğretmeninin tanıdığını söyleyebilir! İsa’yı tanımak, O’nunla haçı taşımış olmak demektir; O’nun gibi sevmiş, O’nun gibi affetmiş olmak demektir; O’nun dua ettiği gibi dua etmek, O’nun Baba’ya itaat ettiği gibi Baba’yı sevmek demektir. Peki, o zaman Allah’ı, tek gerçek Allah’ı, tanımak ne demektir?

başa dön

07. 

“Sonsuz yaşam, tek gerçek Allah olan seni ve gönderdiğin İsa Mesih’i tanımaktır.” “Tek gerçek Allah’ı tanımak” mümkün değildir. Bizler insanız ve insan olarak asiliklerimiz ve etkilenmelerimiz yüzünden Allah ile tecrübe yaşayabilmekten çok uzağız. Bu lütfu bize ancak ve ancak O verebilir. İşte, Allah’ın İsa’ya verdiği görev budur: O, ebedi hayatı vermelidir, bunu da bize “tek gerçek Allah’ı” tanıtarak ve kendini Allah’ın Oğlu olarak göstererek verir. İsa tarafından “Baba” çağırılan Allah, “tek gerçek Allah’tır”. Bugün, kim bilir hangi ekümenik akıma göre veya herkesin hoşuna gitmek için, sıklıkla şöyle denilir: “Mademki tek bir Allah var, o zaman tüm dinler iyi ve eşit değerdedirler”. Böyle bir konuşma, büyük bir cahillik göstergesidir: Dinleri tanımamak ve bazı dinlere göre yaşayanların acılarını bilmemek demektir. Hatta bu düşünce İsa’nın bildirdiğinin tam tersidir. İsa ölüme kadar sevdi: İsa’nın amacı, insanlara, daha önce çeşitli dinlerin tanıttığı herhangi bir tanrıyı değil, “tek ve gerçek Allah’ı” tanıtmaktır. Allah’ı hiç kimse görmedi, kimse O’nu ne tasavvur edebilir ne de tanıyabilirdi. O’nu tanımak ve O’nunla karşılaşmak için İsa’nın hayatı ve ölümü gerekliydi, böylece O’nun sevgisinin şefkatini tadıp O’na güvenle yaklaşabilmek için cesaret bulduk. Tek bir Allah’ın var olduğu gerçektir, ama bu tek Allah, Mesih İsa’nın Babasıdır! Var olan tek Allah, bizi seven, affedebilen, bizi kurtarmak için Oğlunu gönderen, bize konuşan, bizi eğiten, Allah’tır. Tek Allah, bizim O’nu dinlememizi ve O’na itaat etmemizi bekleyen Allah’tır. O bizi seviyor, sevgi yolunda O’nunla karşılaşmamızı istiyor. Bizi sevmek için O, Mesih İsa’yı yolladı: İsa aracılığıyla Baba’yı tanıyabiliriz, dinleyebiliriz ve O’na itaat etmeyi öğrenebiliriz. Hatta İsa’dan Allah’a itaat etmenin kölelik veya alçaltıcı bir eylem olmadığını, tam tersine armağan ve lütuf olduğunu, ayrıca imkanlarımızı ve kabiliyetlerimizi göstermek için fırsat olduğunu da anlarız. Gerçekten de Allah’a itaat eden en büyük sevinçleri tadar. İsa, bu incelediğimiz duada, kendini “gönderilen” kişi olarak tanımlar: O, Baba tarafından yollandığını ve O’na itaat etmeye geldiğini bilmektedir. Kendini de şu nitelikle tanıtır: Gönderilen itaatli Oğul! Kendine göre bu nitelik en önemli ve en güzeldir! Gerçekten de bu nitelik Baba ile birliğini belirtir ve aynı zamanda ilahi otoritesini açıklar.


08.

 

İsa’nın, sonsuz yaşam, “tek gerçek Allah olan seni ve gönderdiğin İsa Mesih’i tanımak” olarak tanımladığını gördük. Bu sebepten ebedi yaşamı vermek halen Kilesenin görevidir ve Kilisedeki Havarilerin misyonudur: Bu sebepten, rahiplerin misyonun da bu olduğunu sanıyoruz, çünkü onlar havarilerin ilk yardımcılarıdır. Bir insan Allah’ı ne şekilde tanıtabilir? İlk yol, mutlaka yaptığı büyük eserleri anlatmaktır, özellikle de Kutsal Kitapta anlatılanları: Yaratılış ve Allah’ın insanların yararı için devamlı yaptığı müdahaleler ve katkılar; İbrahim’den İsa’ya kadar kurtuluş tarihi ve en önemlisi Rab’bin hayatı, ölümü ve dirilişi. Allah’ı tanımak için Onun ne yaptığını ve bizler için halen neler yapmakta olduğunu bilmeliyiz. Ancak bu tanıma; sadece bir bilme anlamında, entelektüel bir seviyede tanıma olarak kalma riskindedir ve bu, hayatı değiştirmez. Kim Allah hakkında çok şey biliyorsa, henüz O’nu tanıdığını söyleyemez. O’nunla karşılaşan ve O’nun davranma şeklini paylaşanlar O’nu tanır. Havarinin ve rahibin görevi, insanın Allah ile karşılaşmasına, O’nun mevcudiyetini ve sevgisini tecrübe etmesine yardım etmektir. Bunları gerçekleştirmek için de, elinde birkaç aracı da vardır; bu araçlar rahibin değildir, bunları ona İsa emanet etti: Bunlar kutsal Gizemlerdir; ilahi hayatı, Allah’ın sevgisini, gücünü veren işaretlerdir! Rahip, Rab’bin adına takdis ettiğinde Allah’ın kendisi teselli etmekte, kuvvetlendirmekte, kurtarmakta. Aynen rahibin imanından gelen sözü, insanı sevginin ve merhametin Allah’ı ile yani sevgi ve merhamet olan Allah ile karşılaştırmaktadır. Allah ile birlik içersinde yaşanan hayatı ile rahip, Allah’ı tanıtır. Bu görev, sadece rahibin görevi değildir: Bu, tüm Kilisenin ve tüm imanlıların işidir, sevgi ve barış dolu Allah ile karşılaşmış olan herkesin görevidir.

başa dön

09. 

“Tek gerçek Allah olan seni ve gönderdiğin İsa Mesih’i” tanımak: İşte bu, hayat tamlığıdır. Baba ile Oğul’u tanıma, hiçbir zaman tamamlanmış olamaz, çünkü bu, canlı kişiler arasındaki ilişkidir. Ben canlıyım ve öyle olduğum için değişmeye devam ediyorum, çünkü yeni teşvikler, yeni dürtüler, yeni tecrübeler yaşıyorum. Allah ile ilişkim ve dolayısıyla O’nu tanımam, İsa’ya yakınlığım sayesinde her gün zenginleşiyor: Bana Baba’yı tanıtan İsa’dır. O’nun Kendisi şöyle dedi: “Kim beni gördüyse, Baba’yı görmüş olur”. Ne yaparsak yapalım, işte bizim devamlı arzumuz şu olmalıdır: Allah’ı tanımak, yani O’nunla karşılaşmak! Tüm bakışlarımız ve sözümüz buna yaramalıdır. Kutsal Yazılar ve Azizlerin örneği bize yardımcı olmaktadır. Etrafımıza baktığımızda Allah’ın yarattıklarını görürüz: “Her şey onun eseridir”. Onlar bize Yaratıcı’dan bahsederler. Mezmurlar da bize hatırlatır: “Rab’be övgüler sunun, bütün yaratıklar!” (103). Nitekim Bilgelik Kitabı şöyle der: “Yaratılışın görkem ve güzelliği, Yaratan hakkında fikir veriyor” (13,5). Ancak en büyük yardım İsa’yı dinlemek ve bakmakla olur. İncil’in her cümlesi ve Rab’bin söylediği her söz bizi O’nunla ilişkiye koyar ve bizi Kutsal Ruh’u ile zenginleştirir.

Bu sebepten Allah’ı ve Oğlu’nu tanımak, ebedi yaşamdır, çünkü O’nun yaşamına dalmaktır ve kendimizi O’nun kollarına emanet etmektir. İsa, Baba tarafından yollandı ve bu yüzden Allah’ın otoritesine ve gücüne sahiptir, yani O’nda Allah’ın sevgisi ve anne şefkati ile dolu baba bakışı vardır. İsa’yı sevmek ve O’nunla birlikte olmak, Allah’ı sevmek ve O’nunla olmaya eşittir. İsa gönderildiğini çok iyi bilir. “Baba tarafından gönderilen” cümlesindeki ifade tarzı İsa’nın kendisi için en çok beğendiği tanımdır: Gerçekten de bu tanım Yuhanna İncilinde aşağı yukarı kırk defa kadar tekrar edilmektedir. Bu şekilde O kendini bize, itaat eden olarak ve Baba’nın isteği haricinde hiçbir şeyle ilgilenmeyen olarak gösterir. Bu tanımın da İncil’de çok sık geçmesi bizleri dikkatli kılmalıdır: Bizler de bir görevle gönderildik, bizim için de bundan üstün bir tanım yok. İsa tarafından gönderildik. Gönderilmiş olmanın sorumluluğunu hissediyor muyuz? Yoksa yaşadığımız ve yaptığımız her şeyde sadece kendi isteğimizi mi gerçekleştirmeyi düşünüyoruz? Dünyada Rab’bin bize verdiği görev için bulunuyoruz. Bu görev, sevgisini vermek ve dünyanın çehresini değiştirmek için de, Ruh’unu yaymaktır. Korumamız gereken kendi çıkarlarımız yok: Bunlar insanlığı ne zenginleştirmekte ne de ona barış getirmemekte. Bizler gönderildik, bu sebepten de bizi Gönderenin arzularına önem vererek yaşayalım!

başa dön

“Yapmam için bana verdiğin işi tamamlamakla Seni yeryüzünde yücelttim.” İsa Babasına doğru dua ediyor ve Baba’nın yaptıklarını hatırladıktan sonra kendi yaptıklarını da hatırlıyor. O, otuz üç yıldır yeryüzünde, ne yaptı? İsa özel olayları hatırlamak istemiyor, ama her davranışının, her sözünün, her nefes alışının sebebini açıklıyor: “Seni yeryüzünde yücelttim.” İsa’nın her anki arzusu, her davranışındaki niyeti işte budur. İsa daima Baba’ya yer vererek, O’na sürekli hayatını ve şükranını sunarak, insanlara Baba’nın ışığını, sevgisinin meyvelerini, şefkatinin ve gücünün işaretlerini vererek hareket etti. İsa yeryüzünde hiçbir şekilde dikkati kendi üzerine çekmeye veya kendini saydırmaya çalışmadı, kendisini göstermedi. Herkesin Kendisine iman edebilmesi için elinden geleni yaptı, ama bunu sadece yaşamının sunduğu Babasının tanınması için yaptı. İsa’nın hayatına verdiği amaç, en güzel ve en gerçekti. Biz de aynı amacı göz önünde tuttuğumuzda hayatımız gerçek, hür ve özgürlük verici bir armağan olmaktadır. Kilise’deki rahiplerin hayatlarının amacı da budur ve onlar bu şekilde tüm vaftizlilere örnek teşkil etmektedirler. Sözler ve Gizemlerle Rab’bin hayatını yeniden öneren rahip, İsa’yı tanıtmak için yaşar. Rahip, Rab gibi yaşayarak, İsa’ya ait olmayan duygulara ve davranışlara uygulamamaya dikkat ederek, O’nu tanıtır. Bekarlık armağanı da rahip için yardımcı oluyor. Nitekim bunun sayesinde rahip, maddi ve bir şekilde bencil çıkarlara onu bağımlı kılabilecek sorunlardan hür olur. Yüzyıllar boyunca Kilisede rahiplerin bekarlığı geleneği olgunlaştı, öyle ki rahiplerin hayatlarının tek amacı Allah’ı yüceltmek olabilsin. “Yapmam için bana verdiğin işi tamamlamakla Seni yeryüzünde yücelttim”. Baba’yı yüceltmek amacıyla İsa O’na itaat etti. Daha on iki yaşındayken Baba’sının işleriyle ilgilenmek istiyordu, sonra da hep aynı şeyi yapmaya devam etti: Bunu özellikle kalabalıklar O’nu durdurup, mucizeler yaptırtmak istediğinde anlıyoruz. O zamanlarda İsa Baba’sını dinlemek ve O’na itaatini sağlamlaştırmak için sessiz yerlere sığınıyordu. Bu gayretin sonucu olarak, Zeytinlik Bahçesinde ve haçta O’na güç verecek ümidi kazandı ve Babasının isteğini gerçekleştirebildi.


11.

 

“Baba, dünya var olmadan önce ben senin yanındayken sahip olduğum yücelikle şimdi beni yanında yücelt”. İsa, daha önce duasına başlarken dilediğini tekrar ediyor: Baba’dan yüceltilmeyi diliyor ve bu yüceltilmesini dünya yaratılmadan önce sahip olduğu şanı olarak belirtiyor. Bu doğrulama hayret vericidir: İsa, Baba gibi ebedi ve ebediyen Oğul olduğunu biliyor, tüm zamanlarda ilahi yaşama katıldığını ve dolayısıyla tüm zamanlarda ilahi sevgiyi paylaştığını biliyor. Bize bu sözler çok gizemli gibi geliyor ve tam kavranamaz gibi. “Senin yanındayken sahip olduğum yücelik” ne olabilir ki? Sanki İsa bundan özlemle konuşmakta! Allah’ın Oğlu, insani bir beden ve insani bir can almadan önce, Baba ile çok özel bir ilişki içersinde idi, biz bu ilişkiyi kavrayamayız, çünkü tecrübe edemeyiz. Allah’ın Oğlu insani tabiatı alarak daha önceki nesillerden miras aldığı zayıflığı ve sınırlı olmayı tecrübe etti, günahın sonucu olan zayıflığı da dahil. Bu zayıflık yüzünden itaati sevgiyle, ve hizmeti sevgi olan Allah’ın evlatlarının yaşamının gerçek anlamıyla bağdaştırmaya zorlanıyoruz. İsa da itaat etmek için acı çekti, hatta İbranilere mektubun dediği gibi, “Oğul olduğu halde, çektiği acılardan söz dinlemeyi öğrendi”. İsa kendinin kim olduğunun tamamen farkında: O, Allah’tır! Bunu, Yahudilerle tartıştığı başka durumlarda da bildirmişti: “Size doğrusunu söyleyeyim, İbrahim doğmadan önce ben varım”. Söylediklerini o kadar iyi anladılar ki! O anda, O’nu taşlamak için ellerine taşlar almışlardı: Sözleri onlara küfür gibi gelmişti. Bu bilincin sonucu neydi? Allah olduğunu, O’ndan geldiğini ve O’na döneceği zamanın yakın olduğunu bildiğinden İsa, eğiliyor ve öğrencilerin ayaklarını yıkıyor! İsa, kendinin Allah olduğunu biliyor, ama sadece sevmeyi bilen ve hizmet ederek seven o Allah, tamamen sevgisini bağışlamayı bir alçalma olarak görmeyen o Allah.

“Dünya var olmadan önce” İsa, sevgi tamlığını yaşıyordu ve bu sevginin küçük ve insanlara anlaşılır hareketlere dönüştürmesi gerekmiyordu. İsa’nın yüceliği, devamlı olarak Baba’ya dönük olması ve O’nun isteğini gerçekleştirmeyi arzulamasıydı: Bu arzusu O’na şunu söyletti: Senin isteğini yapmak üzere, ey Allah’ım, işte geldim”.

 

12.

 

“Dünyadan bana verdiğin insanlara senin adını açıkladım”. İsa, Baba’ya Oğlun samimiyetiyle ve dost gibi bir rahatlık ile konuşmaya devam ediyor. Şimdi İsa hayatı boyunca yaptığı tüm eserleri özetliyor: Yaptıklarından memnun olsa da, bunu özetlemesinin sebebi övünmek değildir; belki de sadece öğrencileri duysun diye yapmaktadır. Ne yaptığı sayısız ve büyük mucizelere değiniyor, ne Sözü ile topladığı ve Allah’a dönmek için ümit ve gücü verdiği büyük kalabalıklara, ne de insanlara yerleşmiş şeytanları yendiğine. İsa, bu tarz olaylara çok önem vermesinler diye, öğrencilerini de uyarmıştı, çünkü bu olaylar ikiyüzlülük ve hırs saklıyor da olabilir. Bu takdirde bunları gerçekleştirenler “kötülük yapanlar“ olacaklardır (Mt 7,23). Bunun için İsa, kendi Sözü sayesinde gerçekleştirilmiş mucizelere bile çok önem vermek istemiyor. İsa’nın dikkati ve yaptığı mucizelerin sebebi, Baba’nın sevgisini; herkese verilen, merhametli, sadık ve tamamen karşılık beklemeyen Baba’nın sevgisini göstermektir. “İnsanlara senin adını açıkladım“: İsa böyle diyebiliyor. İsa’nın hayatının her anında gerçek niyetinin ne olduğunu anlayabiliyoruz: Şimdi tüm hayatını, yaptıklarını ve söylediği her sözü, belirttiği niyetinin ışığında, gözden geçirebiliriz. “İnsanlara adını açıkladım“: Bu ne anlama gelmektedir? Ad, kişinin derin gerçeğidir. İsa, günahkar ve zayıf olan insanları, “dünyadan bana verdiğin insanları”, yani öğrencilerini, Baba’nın ebedi sevgisiyle ilişkiye koydu. Bu sevgi sonsuz, güçlü ve sadıktır; affeden ve iyileştiren bir sevgidir. İsa bu sevgiyi “açıkladı“, tanıttı, yani onun var olduğunu söylemekle yetinmedi, onu tecrübe ettirdi, tattırdı ve paylaştırdı! Şimdi öğrenciler Allah’ın adını “tanıyorlar”: O’nu düşündükçe artık buğulu, belirsiz düşünceleri yok, çünkü İsa’nın dediklerini ve yaptıklarını hatırlayabilirler, böylece yüreklerindeki ve akıllarındaki Allah’ın imajı artık net ve açıktır: Allah, Baba’dır; günahkar olan hepimizin karşılaşabileceğimiz, hatta taklit edebileceğimiz bir Baba’dır; iyiliğiyle bize güven ve huzur veren bir Baba’dır, her insanı sevmekte taklit edilebilecek bir Baba’dır.

başa dön

13.

“Onlar senindiler, bana verdin ve senin sözüne uydular.” İsa, öğrencilere Baba’nın “adını” tanıttı. Şimdi öğrencilerden bahsediyor: “Onlar senindiler, bana verdin”. İşte Rab onları böyle görüyor. O onları kazanmadı, ama ait oldukları Baba tarafından O’na emanet edildiler. İsa, Baba’nın önünde kendini onlardan sorumlu hissediyor. Fakat güzel bir haber eklemekten de memnun: Onlar itaatkâr, dinlemeyi bildiler ve onlara verilen öğretileri ciddiye aldılar. İsa her ne diyorsa, Baba’nın yüreğinden kaynaklanıyordu: “Tıpkı Baba’nın bana öğrettiği gibi konuştuğumu anlayacaksınız” (Yh 8,28) demişti. Bu sebepten şimdi de şunu söylüyor: “Sözüne uydular”, yani sana itaat ettiler. Öğrencilerini, özellikle de havarilerini, birçok kere azarlamak zorunda kalmasına rağmen İsa onlardan memnun gözüküyor. İncil yazarlarının anlattıklarına göre hayatları için sevinç duyduğunu birçok kere belirtti. Onlar hakkında dünyanın ışığı ve yeryüzünün tuzu olduklarını söylemişti, ayrıca başka zamanlar onlara güvendiğini gösterdi, tıpkı onları, şeytanları kovma ve hastalıkları iyileştirme yetkisi ile ikişer ikişer misyona gönderdiği zamanlarda olduğu gibi.

Sözüne uydular: Artık yollandıkları bütün insanlar için örnek olabilirler. “Uymak” sözü, her şeyden önce “korumak”, ama aynı zamanda uygulamak anlamına da gelir. Öğrenciler yüreklerinde ve akıllarında İsa’nın öğretilerini “korudular” ve onların ne kadar önemli ve değerli olduklarını anladıklarından küçük ve büyük seçimleri için onları ölçüt olarak kullandılar. Sözü korumak, ona kendi düşüncelerinden, kanıtlarından ve alışkanlıklarından fazla önem vermektir. Sonra da Sözü koruyan kişi, onu yerine getirir; bu şekilde Söz “beden”, yani insanın hayatı olur, öyle ki bu Söz, davranışlar ve eylemler sayesinde herkes tarafından görülebilir. İsa’nın kendisi, beden alan Sözdür; hayatı, Baba’nın tüm insanlığa “söylediği” sevgidir. Söze uyan öğrenciler, İsa’nın hayatının, O’nun Beden Alması’nın devam etmesidir. Bu, Allah’ın gözünde hayatlarının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.


14. 

“Bana verdiğin her şeyin senden olduğunu şimdi biliyorlar. Çünkü bana ilettiğin sözleri onlara ilettim, onlar da kabul ettiler. Senden çıkıp geldiğimi gerçekten anladılar, beni senin gönderdiğine iman ettiler”. İsa kendi öğrencilerinden bahsetti ve şimdi onları Baba’nın önünde övüyor. Onlar, O’nun öğretilerini dikkatle dinlediler, anlamadıklarında da O’na soru sordular; dünyaya ait imansız düşündüklerinde O’nun tarafından azarlandılar. Öğrenciler İsa’nın ağzından çıkan sözlerin, Allah’ın Sözü olduğunu biliyorlardı, hatta bu sözleri onlar da tekrar ettiklerinde Allah’ın Sözü olarak kaldığının bilgincindeydiler. Nitekim Aziz Pavlus Selaniklilere şunu diyordu: “Allah’a sürekli şükretmemiz için bir neden daha var: Allah sözünü bizden işitip kabul ettiğiniz zaman bunu insan sözü olarak değil, gerçekte olduğu gibi Allah’ın sözü olarak benimsediniz. Siz imanlılarda etkin olan da bu sözdür” (1Sel 2,13). İsa konuştuğunda Baba Allah’tan aldığını iletmekte olduğunu biliyordu, öğrencileri de bunu anladılar. Gerçekten de İsa, öğretilerini yapıp mesellerini anlatarak, hep peygamberlerin, Musa’nın, mezmurların söylediklerine dayandırıyordu. Öğrencileri her Şabat Günü sinagogda Kutsal Yazıları dinlediklerinden bunun farkına varıyorlardı. İsa duasının bu sözleri ile havarilerinin sözlerine otorite kazandırdı, çünkü sözleri O’ndan ve dolayısıyla Baba’dan, gelmektedir. Bu sebepten de daha önce onlara şunu dedi: “Sizi dinleyen, beni dinlemiş olur; beni dinleyen de, beni göndereni dinlemiş olur”. Allah’ın Sözü, İncil’de ve Yeni Ahitte yazılan sözdür, aynı zamanda Havarilerin vekilleri olan Episkoposların ilettikleri sözler de Allah’ın Sözüdür. Episkoposların ağızlarını açıp Allah’ın Sözünü söylemeleri her zaman kolay değildir, aynen imanlıların çobanlarının sözlerinde daima Allah’ın otoritesini görmeleri de kolay değildir. Hem Episkoposlar hem de imanlılar, günahkâr insanlardır, bu sebepten, hem çobanların hem de imanlıların, Kutsal Ruh’un yardımına daima ihtiyacı vardır. Episkoposlar ve rahipler daima söyledikleri sözleri, Kutsal Yazılar ve Kilisenin öğretileriyle karşılaştırmalara dikkatli olacaklardır; aynı zamanda da imanlılar dinlemeye hazır olacaklardır, o Episkoposun veya o rahibin sözleri Kilisenin öğretisine açıkça ters düşmedikçe. Rab’den bilgelik, sadakat ve birlik ruhunu alabilmek için, her iki tarafın dua etmesi önemli bir görevdir.

 

  1.  

Onlar için istekte bulunuyorum. Dünya için değil, bana verdiğin kimseler için istekte bulunuyorum. Çünkü onlar senindir”. İsa duasının ikinci bölümüne başlamaktadır. Şimdi öğrenciler için dua ediyor. Biri için dua etmek ne demektir? Ben biri için dua ettiğimde... dua etmekteyim yani Allah’a dönük olmaktayım ve Baba’nın tüm sevgisini bu kişiye vermesi için O’nun önüne bu kişinin adını ve durumunu getiriyorum. Bir kişi için dua ettiğimde o kişi için bağlanıyorum, onunla birlikte Baba’nın önüne gidiyorum. İsa kendisine ait olanlar için dua ettiğinde, Baba’nın önünde onlar için bağlanmakta, onlara için sorumlu olmakta ve kendini onlarla bir tutmaktadır. Baba da O’nu dinlemek ve istediklerini gerçekleştirmek mecburiyetindedir. O, öğrenciler için dua etmektedir, ama dünya için değil. İlk bakışta bu bize acayip gelmektedir: Nasıl oluyor da dünyaya yaşam vermek için gelen İsa, dünya için dua etmiyor? İsa, dünyanın kurtulması için hayatını feda etti, ama kurtulması gereken bu dünya ile kendini bir tutamaz. Dünya yolun dışına çıkmıştır, Baba’ya itaatsizlik etmektedir. Fakat İsa, dünyanın Baba tarafından sevildiğini bilmekte, bunun için O, dünyanın, kurtuluşun tek yolu olan itaate yeniden girmesi için, kendini feda ediyor. İsa dünyanın “dünya” olmaya devam etmesi için dua edemez, ama dünyanın değişmesi ve tövbe etmesi için kendi hayatını Allah’a sunmaktadır. Biz de İsa’dan ders alarak Baba’nın önünde tüm iman edenlerle birleşiyoruz. İman etmeyenlerin imana ulaşması için ise Allah’a hayatımızı sunabiliriz: İmanları olmasa, sağlıkları yerinde olsa da, tüm mutluluklar onların olsa da, hayatları kaybedilmiş olacaktı. Bu aynı duada İsa, imana varabilmeleri için, aramızda birliğin olması gerektiğini söyleyecektir. Bu sebepten biz de dünya için dua etmiyoruz, ama dünya için kendi arzularımızı inkar ederek, başkalarıyla sevgide birlik olmaya çalışıyoruz. İsa’nın bizim için dua etmiş olması bizi daha da çok teselli etmektedir. Gerçekten de bizler vaftiz anımızdan itibaren Baba tarafından İsa’ya “verildik”. Biz Baba’ya ait olmaktayız, Baba da bizi İsa’ya emanet etti. Ve de İsa Allah’ın önünde bizim için kendini sunuyor: Hayatımızın Onunkine uygun olması için ve evlat gibi olmamız için bizi Baba’nın önüne getiriyor. İsa, Baba’dan bizim için ne istemiştir? Duamızın geriye kalan satırlarını okuyarak bunu bileceğiz. Bizim için ne sağlık ve mutluluk istediğini ne de dünyevi arzularımızın gerçekleştirilmiş olmasını istediğini sanmayalım. İsa’nın benim ebedi hayatı kazanmamı istediğini düşünerek çok mutlu oluyorum!

başa dön

16.

Benim olan her şey senindir, seninkiler de benimdir. Ben onlarda yüceltildim”. Bu sözlerle İsa, Babası ile yaşadığı birliğin sevincini göstermek ister gibidir. Baba’nın Oğul ile birliği bizim çözemeyeceğimiz bir gizemdir, bir sevgi gizemidir. Bunu bize açıklamak için İsa anlaşılır sözler kullanmaktadır: Benim olan her şey senin, senin olan her şey, benim diyor. Bizler de aramızda “bu benim” demediğimizde birlik yaşıyoruz: Çünkü bu, genelde yüreklerimizde olan ve bizi birbirimizden ayıran egoizm ruhu ile hareket etmediğimizi gösterir. İsa’nın Baba ile olan birliği, bizim de katıldığımız bir gerçektir. İsa bu bildirimi yaparak, daha önce dediğini açıklamaktadır, yani öğrenciler Baba’ya aittirler ve Baba’dan O’na verilmişlerdir. O halde öğrenciler, İsa’ya ait olmaları ile beraber, Baba’ya da aittirler: Aynı şekilde bizler de kendimizi İsa’nın öğrencileri veya Baba’nın evlatları olarak tanıtırken fark görmemekteyiz. İsa ile Baba arasında kıskançlık yoktur: Baba, İsa’yı dinlememizden mutludur, İsa da Baba’ya tapmamızdan mutludur.

İsa, Baba’dan yüceltilmeyi istemişti: Şimdi öğrencileri düşünerek “onlarda” şimdiden yüceltildiğini açıklıyor. Öğrencilerin hayatı, O’nun için yüceliktir, şandır. Onlar, İsa’nın sevgisinin tamlığının ve ilahiliğinin güzelliğinin gösterildiği “yerdir”. Bu göstermesi ne şekilde olabilir? İsa’nın Kendisi bunu bize duasının sonraki satırlarında söyleyecektir. O’nu yücelten en önemli şey, öğrencilerinin aralarındaki birliktir, yani O’nun yeni emrini yaşamalarıdır. Ne zaman ki sen, İsa için, seviyorsun veya sevilmeyi kabul ediyorsun, ne zaman ki İsa ile birlikte affediyorsun, ne zaman ki haçını, O’nun sevgisi için, taşıyorsun, o zaman sana İsa’nın Ruhu veriliyor ve O’nun hayatını yaşıyorsun. Bu şekilde sen O’nun şanı olacaksın, Allah’ın Oğlu’nun olmasının bir yönünü gösteren yer olacaksın. İsa’nın şanı olduğumuzu bilmek, bizim için teselli edicidir. Bundan daha büyük bir sevinç olabileceğini düşünemiyorum, öyle derin bir sevinçtir ki, onun sayesinde denenmelerde ve acılarda cesur ve sabırlı olabiliriz ve İsa’ya tanıklık etmemiz için karşımıza çıkan fırsatlarda gücü gösterebiliriz.


17.

“Ben artık dünyada değilim, ama onlar dünyadalar. Ben sana geliyorum. Kutsal Baba, bana verdiğin kimseleri kendi adınla koru ki, bizim gibi bir olsunlar”. İsa, bu dünyadan ayrılmış gibi konuşuyor. Veya İncil yazarı Yuhanna, İsa’nın Baba’ya söylediği bu sözleri sanki O dirilmiş halde söylemiş gibi gösteriyor: “Ben artık dünyada değilim”. İsa’nın, son akşam yemeği sırasında kendi ölümünün yaklaştığını ve artık dünya tarafından reddedildiğini bildiğinden, bu dünyadan ayrılmış gibi konuştuğunu da düşünebiliriz. O’nu dünyanın dışına götüren ölüm, O’nun için kaçılacak, negatif bir olay değildir. Birçok kere öğrencilerine dünyaya tam bunun için, yaşamını sunmak için, dolayısıyla bir sevgi eylemiyle dünyadan ayrılmak için, geldiğini söylemişti! Artık İsa, Baba’nın planlarına uyacağına karar verdi ve dünyanın, yaşamında hiç bir etkisi yoktur; gerçekten şunu söyleyebilir: “Ben artık bu dünyada değilim”. Ama öğrenciler halen bu dünyadalar ve dolayısıyla tehlikedeler. İsa onlar için dua etmektedir, çünkü hakikaten zor bir durumdalar. Sadık kalmayı becerecekler mi? Haçta ölümünün ‘skandalını’ yani anlaşılamazlığını aşmayı bilecekler mi? Sözünü yaşamayı ve ilan etmeyi becerecekler mi? O’nun Allah’ın Oğlu olduğunun tanıklığını yapabilecekler mi? İsa, “ben sana geliyorum” derken kendisinin, öğrencileri için ‘dua’ olduğunu belirtir. Baba’ya sunulan yaşamı, Baba tarafından öğrencileri için şefaat olarak kabullenmeli ve dünyaya Ruh’unu göndereceğinin garantisi olarak görülmelidir. İsa Baba’ya öğrencileri için sadece sözler söylemiyor, hayatını veriyor ve sonra O’ndan şunu istiyor: “Bana verdiğin kimseleri kendi adınla koru”. Kendi adınla koru: Bu sözleri şöyle anlayabiliriz, İsa öğrencilerinin Allah tarafından daima ‘evlatları’ gibi kabullenmelerini ve sevgisinin güzelliğini, büyüklüğünü paylaşmalarını, tam ve mükemmel hayatına, merhamet, af, şefkat dolu hayatına katılmalarını arzu ediyor.

başa dön

18. 

“Kutsal Baba, bana verdiğin kimseleri kendi adınla koru ki, bizim gibi bir olsunlar. İsa’nın öğrencileri Baba’nın adı ile korunduklarında onlar tek bir şeydir, aynen İsa’nın Baba ile olduğu gibi. İşte İsa bunun için dua ediyor: O, öğrencilerinin “bizim gibi bir” olmalarını istiyor. Daha sonra bu arzusunun sebebini de söyleyecektir. Şimdilik tek bir şey olmak için Baba’nın adında korunmamız gerektiğini görüyoruz: Ne zaman ki Baba’ya olan sevgimiz gerçek ve devamlı, o zaman gerçekten birbirimizi seviyoruz ve birlik içersindeyiz. Biz gerçek bir birliği kuramayız, buna ne gücümüz ne de erdemlerimiz yeterli gelir, konuşmalarımız ve diyaloglarımız da boşuna olur. Bu birliği İsa’nın kendisi Baba’sından armağan olarak diledi ve öğrencilerine bu birliğe ulaştıran yol olarak Baba’nın adında kalmayı gösterdi. İsa’yı sevenlerle birlik içersinde olmaktan büyük sevinç yoktur! Baba’nın yüreğinde kalmak, her adımda karşılaşabileceğimiz bölünme denenmelerinden bizleri korur. Sık sık sadece bir söz, bir hareket, zevklerimize aykırı herhangi bir şey, kardeşlerimizin bizi bir yana attıklarını düşünmemize, onları suçlamamıza, hor görmemize, onlardan ayrılmamıza, sebep olabilmektedir. Ortak bir Babamız olduğunu hatırlamak; benim Babamın, hor gördüğüm ve tenkit ettiğim ve yargıladığım kardeşimin de Babası olduğunu hatırlamak, kardeşimi başka bir şekilde görmek için güç verir; aynı zamanda imanına kapasitelerinden fazla önem vermeme ve Baba’nın ona gösterdiği sevgiyi görmeme yardımcı olmaktadır. Eğer evlatlarına karşı sabırlı değilsem, Allah bana karşı nasıl sabır gösterecektir? Eğer O’nun evlatlarının yanında olup onlara destek olmazsam, Allah nasıl yanımda olacaktır? İsa duasında Baba’ya birliğimizin nasıl olması gerektiğini de söylemektedir: “bizim gibi” diyor. İsa ve Baba aralarındaki sevgiyi, birbirlerine tam olarak güvenerek; bu güveni karşılıklı olarak birbirlerine itaat ederek; bu itaati birbirlerini devamlı bir dinleme ile besleyerek gösterirler. İsa Baba’sına o kadar çok güveniyor ki kendi beslenmesini bile düşünmüyor: “Baba neye ihtiyacımız olduğunu biliyor” ve “insan sadece ekmekle değil, Allah’ın ağzından çıkan her sözle beslenir”. Baba İsa’ya o kadar çok güveniyor ki bizlere: “O’nu dinleyiniz” diyor ve O’na “gökyüzünde ve yeryüzünde bütün yetkiyi” emanet ediyor. Baba İsa’ya itaat etmektedir, o kadar ki, İsa’nın sözlerini gerçekleştiriyor: Dört günden beri ölmüş olan Lazar’ı diriltiyor bile. İsa da Baba’ya o kadar çok itaat etmektedir ki, Baba’nın planını gerçekleştirmek için ölüme girmeyi kabul etmektedir. Nitekim bu kurtuluş planında Dürüst Olanın günahkarlar için ölmesi gerekmektedir.


19. 

“Onlarla birlikte iken, bana emanet ettiğin kimseleri adınla korudum. Onları gözettim; Kutsal Yasa’da yazılanlar gerçekleşsin diye Allah’ın yolundan ayrılan adam (mahva giden oğul) dışında, onların hiçbiri kaybolmadı”. İsa dirilmiş ve Baba’dan dilediği şana varmış gibi konuşmaya devam ediyor. Simdi üç yıl içersinde öğrencileriyle yaptıklarını özetle anlatıyor. İsa neler yaptı? Her anki niyeti neydi? Daha önce şöyle demişti: “Dünyadan bana verdiğin insanlara senin adını açıkladım”. Şimdi ise şöyle diyor: “Bana emanet ettiğin kimseleri adınla korudum”. Öğrencilere Baba’nın adını bildirdi, ama “onları adında korudum” demek, çok daha güçlü bir bildirimdir. Adında korumak, pek alışık olmadığımız bir deyimdir. Bununla İsa öğrencilerine tüm sevgisini göstermek istiyordu: O, öğrencilerini, sadece Baba’sına emanet etmek için, hatta Baba’nın sevgisinde değişmeleri için onları kendine çekmek istiyordu. İsa’nın çabası, onların devamlı olarak Allah’ın evlatları olmaları içindir, yani Baba’ya açık, O’na itaatkar, O’na doğru dönük olmalarıdır. Aynen kendisinin de, isteyerek ve bilinçli bir şekilde, Baba için ‘evlat’ olduğu gibi! “Baba’nın adında olmak”, Allah’a karşı rakip gibi çıkan Adem’in davranışının tersidir. Oğul gibi gelen ve Oğul sevgisini bir bedende somutlaştıran İsa, nihayet Baba Allah ile olan gerçek ilişkiyi gerçekleştirmeye başladı. İsa buna başladı ve bizler devam ediyoruz. Allah ile evlat gibi yaşıyoruz; yaşamımızda isteğimizin gerçekleştirilmesini dilemeden, sadece yaşamımızın kutsal ve ebedi Allah’ın sevgisinin projelerini gerçekleştirmek için faydalı olmasını istiyoruz. Kendi arzularımıza dikkat vermeden ve projeler yapmadan önce, göklerdeki Babamızı dinlemek önemlidir. Bu davranış kolay değildir: Azizlerin yaşamında bunun gerçekleştiğini görüyoruz. Onlar da bunu zorlukla öğrendiler: Maalesef Adem’in mirası altında doğduk ve neredeyse otomatik olarak Allah’ın isteğinin güzelliklerini görmezlikten geliyoruz. Seçimlerimiz için yalnızca yüreğimizin arzularına bakıyoruz. Bunlar, egoizmin ve heveslerin izlerini taşımaktadırlar. Bu sebepten İsa’nın bizleri “Baba’nın adında” muhafaza etme çabası çok takdir edilmelidir!

başa dön

20. 

“Kutsal Yazı yerine gelsin diye, Allah’ın yolundan ayrılan adam (mahva giden oğul) dışında, onların hiç biri kaybolmadı”. İsa öğrencilerini Babasının “adında” korudu ve bu şekilde onlar kurtulmaktadırlar. İsa burada insanları mahva götüren, öğrencilerinden birini de mahva sürüklemeği beceren, büyük kötülük sorununa değiniyor. İsa, Yahuda’nın Kendisini ve Kiliseyi terk etmesinden Kendini suçlu hissetmiyor. O, Yahuda’yı diğer havarileri kadar sevdi ve yaptığı mucizelere tanık olmayı, bilgeliğini dinlemeyi ona da bağışladı. Sevinçli anlarını ve zor durumlarını, yorgunluklarını onunla da paylaştı. Yahuda’nın yüreğinde ne oldu ki, bir avuç parayı, İsa ve diğer havarilerle Son Akşam Yemeğe katılıp yaşamını İsa ile paylaşmasından önemli kıldı? İncil yazarı bunu bize açıklamıştı: “şeytan içine girdi”! İsa Yahuda’yı “mahva giden adam” olarak tanımlamaktadır; anlamı şudur: Yahuda mahvoldu; yaşamı, İsa’dan uzak kaldığı için, gerçek yaşamdan uzaktır; o, ebedi yaşama ve Göklerin Hükümranlığının sofrasına ulaşmanın umudunu kaybetti. Kutsal Yazılar da bu olaydan konuşurlar. Onlar Yakup oğlu Yusuf’tan ve kardeşlerinin kininden bahsederler: Yusuf’un az para için nasıl satıldığını anlatırlar. Kutsal Yazılardaki bu ve başka olaylar çeşitli yollarla Rab’bin ölümünü ve yükseltilmesini önceden bildirmişlerdir. Ayrıca mezmurlar İsa’yı inkâr edenden şu şekilde konuşmaktadır: “Ekmeğimi yiyen, güvendiğim yakın dostum bile ihanet etti bana” (Mez 41). Bu sözler, havari ve öğrenci Yahuda İskariyot’ta gerçekleşmekteler. İsa ve İncil yazarı da Kutsal Yazıların haber verdiklerine ve de bunların gerçekleştiklerine şaşırmıyorlar. Onlar bizim yarattığımız problemleri düşünmüyorlar. Allah kötülüğü istemiyor, olacağını bilse de. Yahuda’nın parayı İsa’ya tercih etmesi açıkça kınanmaktadır: Yahuda kendisi de, İsa’nın Pilatus’a emanet edildiğini gördüğünde pişman olmaktadır. Pişman oluyor, ama af dilemek için kendini alçaltmıyor: Bu daha da kötü bir günahtır ve bunun için Yahuda’ya “mahva giden oğul” denilmektedir.


21. 

“İşte şimdi sana geliyorum. Sevincimin onlarda tamamlanması için bunları ben dünyadayken söylüyorum”. İsa, Baba’ya arzularını göstererek, dua etmeye devam ediyor. O, kendi ‘Saatinin’, yani kendi ölümünün saatinin geldiğini biliyor: İsa ölümü, bu yaşamdan; O’nu sevmeyen dünyadan Baba ile karşılaşmaya geçiş olarak görüyor. İsa öğrencileri için dua ediyor ve onların bizzat kendi hayatını yaşamalarını istiyor, öyle ki, kendi misyonuna devam etmeleri için, onları dünyada bırakabilsin. Arzusunu beklenmeyen bir cümle ile belirtiyor: “Sevincimin onlarda tamamlanmasını istiyorum”. İsa’nın sevinci nedir? Günahkar ve zayıf olan bizlerde O’nun sevinci nasıl tam olabilir? Her şeyden önce İsa’nın bizleri kendisine benzer istediğini ve bunu Baba’dan dilediğini bilmek güzeldir: O’nun istediklerini mutlaka Baba gerçekleştirmekte. Bu sebepten duası sayesinde içimizde İsa’nın sevinci doğar ve büyür. Bir keresinde İncil bize İsa’nın sevincinden bahseder. Öğrenciler bir misyondan dönüyorlardı ve İsa onlara şöyle dedi: “Baba, göğün ve yerin Rabbi! Bu gerçekleri bilge ve akıllı kişilerden gizleyip küçük çocuklara açtığın için sana şükrederim”. İsa’nın sevinci, Baba ve O’nun davranma şeklidir; özellikle de O’nun “küçüklere” kendi gizemlerini açıklaması İsa için büyük sevinç kaynağıdır. Başka kereler de İsa’nın sevinçli olduğunu öğrencilerine veya kalabalıklara söylediklerinden anlarız. Örneğin öğrencilerine “ne mutlu” olduklarını veya onların “dünyanın tuzu” ya da “dünyanın ışığı” olduklarını söylediğinde. O halde İsa’nın sevinci, Babası ile ilişkisinden; sevgisini görmesinden ve sevgisinin yeryüzünde verdiği meyveleri görmekten doğar: 104’üncü mezmur “Sevincim Rab’dedir” diyor. İsa’nın öğrencileri için arzusu, “Sevincimin onlarda tamamlanması”dır ve bunun için İsa onlarla konuşuyor, onlara duasını gösteriyor. Onlar İsa’ya dönük olarak O’nunla birlikte olmakla, O’nun yukarıdan aldığı sevinci, neredeyse bulaşma olarak, alıyorlar. Biz çoğu kez sevinci yanlış yerlerde ve geçici şeylerde arıyoruz ve bu bizi üzgün bırakıyor. Bu sebepten İsa bizim O’nun sevincinin tamlığına ulaşmamızı arzuluyor: Biz sevinci başka yerde aramayacağız, çünkü O’ndan gelen sevinç sadece yeterli değil, bol boldur!


22.

“Ben onlara senin sözünü ilettim, dünya ise onlardan nefret etti. Çünkü ben dünyadan olmadığım gibi, onlar da dünyadan değiller”. İçimize gerçek ve mükemmel sevinci yaratmak için İsa bize Baba’nın Sözünü iletti. Kendinden mutlu bir şekilde ve memnuniyetle “Onlara Sözünü ilettim” diyor. Allah’ın Sözü daima yaşam ve sevinç kaynağıdır; 28’inci mezmur şöyle diyor: “Sen sessiz kalırsan, ölüm çukuruna inen ölülere dönerim ben”. 119’uncu mezmur ise şöyle ekliyor: “Yasan zevk kaynağımdır”. Baba yüzyıllar boyunca Musa ve peygamberler aracılığıyla konuşmuştu, ama o sözler kalıcı ve kati Sözü için hazırlıktı, o Söz ki sevginin ve yaşamın tamlığını iletir. Kati Söz, İsa’nın Kendisidir: İsa, Allah’ın af, kurtuluş, birlik ve huzura ihtiyacı olan insanlara kendi hayatından iletmek ve paylaşmak istediğinin her şeyidir. İsa, bize Allah’ın Sözünü vermek için, sadece Baba’nın arzusunu hikmetle öğretmekle kalmıyor; O, her durumda, özellikle acılı ve ölüme götüren o durumlarda, hep yanımızda kalıyor. O, bize yaşam veren ve bizi Allah’ın gözünde kıymetli kılan Sözdür. O’nun öğrencileri sadece O’nun öğretilerini kabullenmeyi değil, özellikle O’nun yanında kalmayı kabullenmişlerdir. Bu sebepten “dünya onlardan nefret etti”. İsa öğrencilerine birçok defa dünyada karşılaşacakları zorlukları anlatmıştı: Sadece aralarında doğanlardan değil; akrabaların anlayışsızlığından doğabileceklerden de bahsetmişti. Öğrencilerine, öldürülebileceklerini de söylemişti, hatta bunu belki yakınlarının, belki de Allah’a iman edenlerin, hatta bu davranışlarını Allah’ın emrine uyma gibi sananların bile, yapabileceklerini söylemişti. İsa’nın öğrencilerine karşı bu kin, bu şiddet niçin var? Bu davranış tarih boyunca devam etmektedir ve günümüzde de halen vardır. “Onlar bu dünyadan değil”: Onlara karşı doğan kinin sebebi işte budur. Aynı sebepten İsa da reddedilmişti. Dünyadan olmayan, şeytana itaat etmez: Şeytan hükmetmek için elindeki tek yol olan şiddete ve ölüme başvurur. İsa’nın öğrencileri sadık kalırlar, aynen İsa’nın Baba’ya sadık kaldığı gibi, ölüme kadar! İsa’nın ölümde Yaşayan olarak mevcut olması, ölümün ürkütücü gücünü yok etti: Bu sebepten İsa’nın öğrencileri O’nun için, yani O’na sadık kalmak için, ölümü bile sevinçle kabul ederler.

başa dön

23.

Onları dünyadan uzaklaştırmanı değil, Kötü’den (Kötü Olandan) korumanı istiyorum”. İsa, öğrencilerinin dünyaya ait olmadıkları ve dolayısıyla Şeytan’a ait olmadıkları için onlardan da nefret edileceğini söyledikten sonra, onlar için yükselttiği duaya devam ediyor. Baba’nın onlar için ne yapmasını arzuluyor? “Onları dünyadan uzaklaştırmanı değil, Kötü’den (Kötü Olandan) korumanı istiyorum”. İsa dünyayı kurtarmak için geldi, o halde dünyada O’nun mevcudiyetinin işareti ve armağanı kalmalıdır, bu da öğrencilerinin mevcudiyeti sayesinde olacaktır. Bunun için Baba’dan onları dünyadan çıkarmasını dilemiyor: Bunu Baba’dan istemiyor, çünkü o halde dünyanın kurtulması için gerekli olan, “on doğru kişi” bulunamayacaktı. İbrahim’in duasını anlatan Yaratılış Kitabının bölümünü mutlaka hatırlıyoruz (Yar 18,16-33): Eğer Sodom ve Gomora kentlerinde on doğru kişi bulunsaydı, o kentler, ahlak bozukluluklarına rağmen, ateşten kurtulacaktı. İsa’yı seven ve ardından gidenler, gerçek “doğrulardır”, “doğru” kişilerdir: Onlar Allah’ın eserini gerçekleştirmekteler, yani O’nun Gönderdiğine iman ederler. Bir avuç Hıristiyan her şehrin, her ortamın kurtuluşudur. İsa onları oradan almak istemiyor, çünkü O, her şehrin, her ortamın kurtulmasını istiyor. Onlardan nefret edilecek, hor görülecekler, zulüm edilip belki öldürülecekler: Ama onların yeri orasıdır, bu şekilde yaşamlarının en derin anlamı gerçekleşmektedir. Dünyanın çeşitli kuvvetlerinin Hıristiyan olan bizlerden nefret etmelerinden üzülmemeliyiz. Nasıl ki İsa’nın sevgisi ölümün derinliklerine kadar dalıp insanlığı kurtardıysa, aynen böylece alay edildikleri ve zulüm edildikleri yerde sevgiyle yaşayan Hıristiyanlar da kurtuluş gizemine katılmış olurlar. Kilise’ye karşı yapılan iftiralardan ve düşmanlık dalgasından kendimizi ya da başka Kilise’nin üyelerini veyahut da tüm Kilise’yi savunmak için kaygılanmamalıyız! Bunu yapmak için kılıç kullanmaya yeltenirsek, İsa da bize şunu diyecektir: “Kılıcını kınına koy”. İsa, Baba’sından bizi Şeytan’dan korumasını diliyor. İşte bu, yani Şeytan, bize gerçekten zarar verebilecek düşmandır.


  1.  

“Baba, bana verdiklerinin de bulunduğum yerde benimle birlikte olmalarını ve benim yüceliğimi, bana verdiğin yüceliği görmelerini istiyorum. Çünkü dünyanın kuruluşundan önce sen beni sevdin”. İsa’nın öğrencileri, dünyanın düşmanlığından kaçmamalılar, çünkü bu düşmanlık onlara tanık olma fırsatını vermektedir. Onların üzerine gelen kin, onlara Rab’be olan güçlü, kararlı ve somut sevgilerini gösterme imkanı vermektedir. Bu da, onların yapabileceği en faydalı “müjdelik” olmaktadır; eski bir sözün dediği gibi: “Din şehitlerinin kanı, yeni Hıristiyan tohumudur”! Gerçekten de İsa öğrencilerine kolay, sorunsuz bir yaşam vermek için kaygılanmıyor. O, Baba’dan onları sadece Kötü Olandan korumasını diliyor. Bu, kendisinin onlara öğrettiği ve kötülükten kurtar” diye tamamlanan duanın aynısıdır. Türkçe’ye tercümemiz böyledir, ancak Grekçe olan metin, “bizi Kötü Olanın pençesinden kurtar” demektedir. Bizim için en büyük tehlike, şeytanın etkisi altında olmaktır, çünkü şeytan bizi Allah’tan uzaklaştırır, Baba’yı bir rakip veya düşman olarak görmemize yöneltir ve Baba’nın bizi sevemediğine ya da bizi sevmek istemediğine inandırmaya çalışır. Eğer Kötü Olanın üzerimizde herhangi bir gücü olsaydı, biz de Allah’ın sevdiği ve kurtarmak istediği kişileri bizden uzaklaştırmak ister, onlar için nefret, kin duyguları beslerdik. Zulüm edildiği için acı çeken bir Hıristiyanı görmek üzüntü verir, ama nefret eden ve kendini şiddetli söz ve eylemlerle koruyan bir Hıristiyanı görmek daha çok üzüntü vericidir. İsa, Baba’dan bizzat içsel hayatımızı korumasını diliyor. Çünkü içimizde Baba’ya doğru daima sevgi; herkese karşı daima merhamet, sabır, anlayış ve acıma bulunmalıdır, hatta isteyerek bize acı çektirenlere karşı da bu duyguları beslemeliyiz. Bizi sevmeyeni severek gerçek hayatı, Yukarıdan gelen ve Şeytan’ın etkisinden hür olan hayatı yaşarız. İsa bizim öyle olmamızı istiyor, yoksa putperestlerden ne farkımız olur? Ve de böyle olmasa, İsa’nın ıstıraplarını ve O’nun yüceltilmesini boşa çıkarırız. Baba bizi Kötü Olandan koruyabilir ve bunu bin bir şekilde yapar. Her şeyden önce İsa’nınkine birleşen duamızı dinler. O bizim O’nun gerçek evlat olma arzumuzu görür ve gerçekleştirir. İsa’nın söylediklerini gerçekleştiren Baba’ya şükredelim, O korunmamız için yardımını hiç esirgemez: Yanımıza sözleri ve örnekleriyle güç verecek kardeşler koymakta, bizi ruhani tehlikelerden korumak için olayları yönlendirmektedir. Bunu yapmak için ilk bakışta terslikler görünen olaylardan da faydalanmaktadır, yüreğimize ve aklımıza kutsal düşünceler ilham etmektedir.


25. 

“Ben dünyadan olmadığım gibi, onlar da dünyadan değiller”. İsa bu sözleri Baba’ya söylemektedir ve öğrencilerin de bunları duyduklarını bilmektedir. Bu sözleri onların duyması ve bunun farkında olmaları gereklidir. Dünya ne İsa’ya ne de kendisini O’na sunana sahip olabilir. Dünya, Allah’ın Oğlu İsa’yı sevenlerin iradesine, sevgisine ve seçimlerine karışmamalıdır. Onlar bu dünyaya ait değiller, hatta İsa’yı kabullendiklerinden itibaren bu dünyadan çıkmışlar. Dünya terimi, İsa ve Baba’nın sevgisine yabancı olan insan ve şeylerden oluşan o ortamı belirtmektedir. İsa da bu dünyaya ait değildir: O’nun Kendisi Pilatus’un önünde, Allah tarafından kendisine verilen krallık hakkında konuştuğunda, bunu tekrar doğruluyor. Krallığı, bu dünyaya ait değildir, dolayısıyla da O’nun kral olması, dünyadaki krallar olmaları gibi değildir. İsa, bu krallara rekabet yapmamaktadır. O, Ürdün nehrine insanların günahlarını omuzlarına yüklemek için girdiğinde dünyadan çıktı. Çöle girerek, Şeytan’ın, Allah’ın evlatlarını etkilemeye çalıştığı en büyük ayartmaları da yendiğinde dünyadan çıktı. On iki yaşındayken Allah’ın Sözünü dinlemek ve derinleştirmek için Yeruşalim’deki tapınakta kaldığında da, dünyadan çıktı. O halde İsa bu dünyaya ait değil ve ait olmak da istemiyor, hatta onun etkisi altında bile kalmak istemiyor; tüm insanların yöneltildikleri düşünce tarzlarını ve yapma şekillerini yüreğine kabul etmek istemiyor. İsa’nın düşüncelerinde, arzularında ve sözlerinde daima bir yenilik vardır, kimsenin bilmediği Allah’ın düşünce ve arzularının yeniliği var. Bu yenilik başka bir dünyaya ait olduğumuzu hissettirir, iman ve sevgi dünyasına. İsa kendisine iman edenlerin, kendisiyle birlikte bu diğer dünyada olmalarını istiyor ve de onlar, imanlılar, İsa’yı kabul ederek ve severek, artık bu dünyaya girmiş olmaktadırlar. Bu sebepten İsa, sevinç ve memnuniyetle şöyle diyebilir: “Onlar bu dünyadan değiller”. Şu sözleri de söylediğinde çehresinde aynı sevincin olduğunu tahmin edebiliriz: “Siz dünyanın tuzusunuz, ... Siz dünyanın ışığısınız”. İsa şunu tanıyıp bildiriyor: İmanlılar, tüm insanların hayatı için, hatta imansızların hayatı için de, sadece önemli değil, gereklidirler.

başa dön

26. 

Onları gerçekle kutsal kıl. Senin sözün gerçektir”. İsa, Baba’dan öğrencileri için büyük şeyler dilemeye devam ediyor. “Onları gerçekle kutsal kıl” ne demektir? Bir şeyi kutsal kılmak; onu Allah’a ayırmak, Allah’a ait olmasını sağlamak, onu, Allah kullanabilir haline koymak demektir, Allah onu istediğinde kullanabilir. Bir kişiyi kutsamak da devamlı olarak o kişinin Allah’ı hatırlatması demektir. Gerçekle” kutsal kılmak da İsa’nın ekidir. O, Allah’a kutsanmış kişilerin davranışlarını görüyordu, onlar kutsandıkları için kendilerini büyük ve başkalarına karşı güç ve şiddet kullanmakta serbest hissediyorlardı. Bunlar, bazı Ferisiler ve Yeruşalim tapınağının kahinleriydi. İsa, ne öğrencilerinin böyle yüzeysel bir şekilde kutsal kılınmalarını, ne de bu kutsanmalarının, hırs sebebi veya başkaları gözünde beğenilme sebebi olmasını istiyor. Onlar, herkesin Babası olan sevginin Allah’ını göstermelidirler. O’na kutsanmış onlar, ışığını ve merhametini açığa vurmalıdırlar. Onlarda insanların hayal ettiği güçlü ve despot Allah’ın değil; onları seven, onlarla ilgilenmek için eğilen, onları ellerinden tutan Allah’ın mevcut olması gerekiyor. İsa’nın kendisi de böyle davrandı, O’na adanmış olanlar da aynen davranmalıdırlar. Nitekim “gerçek”, insanların gözlerinin göremediği Allah’ın kendini göstermesidir; her durumda sevgisini görme imkanıdır: Bu sevginin sadece Ruh’un sayesinde görebilecek zor ve acı dolu o durumlarda bile. İsa, gerçektir. Çünkü O, mükemmel sevgiyi, yani ilahi sevgiyi yaşıyor. Kim O’nu görüyorsa, gerçekten Baba’yı görür. Gerçekte kutsanmış bizzat şakirtler de, Baba’nın sevgisinin göstergesi olacaklardır. İsa şunu ekler: “Senin Sözün gerçektir”. Baba’nın Sözü, sevgisinin insanlara ilettiğinin tümüdür: Yani merhametinin; insanları kurtarma ve kutsallaştırma isteğini göstermesinin tümüdür. Baba’nın Sözü, İsa’nın kendisidir. Gerçekten de İsa Baba’nın bize bağışlamak istediği tüm sevgiyi bize iletir, böylece mevcudiyetinin yeri olan tapınağı olmamızı sağlar. Bu yüzden bu dua aracılığıyla İsa Baba’dan şakirtlerinin Kendisiyle tam bir birlik içinde olmalarını diliyor!


27. 

“Sen beni dünyaya gönderdiğin gibi, ben de onları dünyaya gönderdim”. Öğrenciler sadece kutsandıkları, yani İsa’ya adanmış oldukları için değil; dünyadaki misyonunu da paylaştıkları için O’nunla birlik içerisindeler. İsa onları bu gözle görüyor ve dua ederken de böyle tasvir ediyor. “Sen beni dünyaya gönderdiğin gibi, ben de onları dünyaya gönderdim”: İsa dirileceği gün ve göğe çıkacağı gün neler olacağını düşünmektedir. O gün onlara şöyle diyecek: “Baba’nın beni gönderdiği gibi ben de sizleri gönderiyorum” ve “Tüm dünyaya gidiniz”. Şu anda bunlar, sanki artık gerçekleşmiş gibi Baba’ya konuşuyor. İsa kendi isteğiyle değil de, Allah’ın sevgisi tarafından dünyaya gönderildiğini biliyor. Allah hem Oğlu İsa’yı hem de dünyayı seviyor ve bu çift sevgi Oğul’u dünyaya yollayarak bütünleşip gerçekleşiyor. Bu şekilde Oğul yüceltiliyor, yani Baba’nın insanlara beslediği ilahi sevginin tümünü gösterilebiliyor. İsa’ya, bundan daha büyük bir yücelik, yani bir sevgi verilemez. Dünya da aynen, Allah tarafından Oğlu almasından daha derin bir şekilde sevilemez. Allah’ın Oğlu’nun dünyada olması ile dünya, arzulanan “kutsal” bir yer oluverir. İsa, Baba’sından öğrenerek, en çok sevdiği kişileri, kendilerine verdiği sevgisini ve hikmetini sunmak için, dünyaya gönderiyor. Öğrencilerin tam, ilahi bir sevgiyi yaşama fırsatları olacaktır. Dünyanın düşmanlığı ve zayıflığı, büyük ve güçlü bir sevgi göstermek için onlara fırsat verecektir. Bu sevgi hiçbir şekilde durdurulamaz, çünkü kökleri Baba’nın sevgisindedir. Ne zaman ki imanları sebebiyle hor görülen, zulüm gören, öldürülen insanlar görüyorum, İsa’nın bu sözleri aklıma gelmektedir: “Sevinin, sevinçle coşun! Çünkü göklerdeki ödülünüz büyüktür”. Bu durumlarda İsa “şikayet edin”, demiyor. “Sevinin”, diyor. İsa, Baba’ya öğrencileri dünyaya yolladığını söylediğinde sanki onları korumasını ve güç vermesini ve elbette görevlerinin meyve vermesini de dilemektedir.


28.

“Onlar da gerçekle kutsal kılınsınlar diye kendimi onların uğruna adıyorum”. Bu cümle, İsa’nın duasının en önemli olanıdır. Şimdi O’nun duasının sözlerden ibaret olmadığını anlıyoruz: Duası bir armağandır, yani kendisini armağan etmektir. İsa’nın duası yaşamını sunmasından ibarettir. Birazdan, Zeytinlik Bahçesinde son can çekişmesinde acı çekerken şöyle diyecektir: “Baba, benim değil, senin istediğin olsun”. İsa, kendisini “adıyor”, yani kendisini sunuyor, aynen Yeruşalim tapınağında sunak masasında kurban edilmek üzere sunulan kurbanlar gibi! O, kendisini kurban olarak sunuyor ve kurban da kesiliyor. O, kendisini “onların uğruna" kurban olmaya sunuyor. Tapınakta sunulan kurbanlar ya tüm halk için ya da özel bir kişi için sunulurdu. İsa’nın niyeti, kendini öğrencileri için sunmaktı. Onların sadece günahlarının affedilmesini istemekle kalmıyor – bu af, tapınakta hayvanların kurban edilmeleri ile isteniliyordu -; O’nun gibi onların da kutsal kılınmalarını da diliyor ve de bu kutsal kılınmalarının "gerçekle" gerçekleştirilmesini de diliyor. Bu sebepten onlar hep İsa’ya eşlik etmeliler. Onlar da Baba’ya sunulacaklar. Onlar da sevgi, Allah’ın dünyaya sevgi armağanı olmalılar, böylece dünyaya Allah’ın babalığını, yani Baba olduğunu göstereceklerdir. Onların sevgisi de kendini sunmak olacaktır, aynen Rab’blerinin ki gibi. Biz burada dua etmeyi öğreniyoruz, gerçek duamızın nasıl olması gerektiğini anlıyoruz: Baba’nın yüreğine ulaşan dua; çok sözler, güzel ilahiler, çok mumlar... değildir. Kendini sunmak, işte bu gerçek duadır. Bu sebepten gerçekten dua eden kişi, herkese açık olur, egoizminden arınır, kendini düşünmez, kendi şanını ve huzurunu aramaz. Biraz önce İsa Baba’sından öğrencilerini gerçekte kutsamasını istemişti, şimdi kendisini bunun için sunuyor. İsa, duanın güzel sözlerle değil, kendini sunmakla güçlendiğini biliyor. İsa için şakirtlerinin kutsanması o kadar önemli ki, bunun için yaşamını vermektedir. Onlar, “gerçekle kutsal" kılınacaklar, yani Allah’a sunularak insanlara O’nun büyük sevgisini göstereceklerdir.


29.

“Yalnız onlar için değil, onların sözleri sayesinde bana iman edenler için de dua ediyorum, hepsi bir olsunlar”. İsa’nın duası, en önemli, en gerçek ve Baba tarafından en çok dinlenen duadır. Sevilen Oğul’un duasıdır, alçakgönüllünün duasıdır, egoizmden arınmış duadır. Şimdi İsa, yanında bulunan öğrencileriyle bu duanın sınırlandırılmamasını istemektedir; gelecekte onların sözleri sayesinde” O’na güvenenlere de ulaşmasını istemektedir. Havarilerin sözünü dinledikten sonra iman edenler, İsa tarafından sevilir. Bu sebepten Havarilerin sözü, daha iyisi Havariler’in kendileri, çok önemlidir, çünkü birçok kişinin imanı ve de bu imanına bağlı kurtuluşu, onların müjdesinden ibarettir. Biz Rab İsa’nın, Baba önünde yaptığı bu doğrulamadan mutluyuz. Bununla İsa, yüreğinde bizlerin de mevcut olduğundan bizi emin kılıyor. O halde İsa benim için de, cemaatimiz için de dua etti. Bu noktada bizler, İsa’nın ne yaptığını, yani O’nun duasının nelerden ibaret olduğunu, sonra da İsa’nın bizim için neler arzuladığını da kendi kendimize sormalıyız. İsa, “dua ediyorum” dediğinde, kendisini Baba’nın projelerini gerçekleştirmek için ölüme kadar sunmaya hazır olduğunu doğrulamak istiyor. O halde İsa bizim için haçta ölmeye hazırlanıyor. Nitekim birkaç saat sonra haça götüren ıstırapları çekmeye başlayacak. Bizim için İsa neler arzuluyor? Bizim için dua etmesi, Baba’dan, ne olursa olsun, bizim hoşumuza gidenleri istediği anlamını çıkarmamalıyız. O, içimizde, kendisinde olduğu gibi Baba’nın isteğinin gerçekleşmesini diliyor. Allah, yaşamımızda parlamalı, her birimizin yaşamında ve ortak yaşamımızda gözükmeli. İşte İsa’nın Baba’dan bizim için istediği şudur: “Hepsi bir olsunlar”. Kesinlikle bu, Baba’nın da isteğidir. İsa bu arzusunu daha önce de belirtmişti, tekrar da edecektir, çünkü bu çok önemlidir. İsa için “Bir olmak” o kadar önemlidir ki O, şakirtleri için ne uzun bir ömür ne de mutlu sorunsuz bir yaşam dilemeyi düşünüyor. Sadece Tek bir şey olmak”, Allah’ın şanıdır! “Bir olmakta” Allah’ın hayatı; güven ve itaatten ibaret sevgisi gösterilmektedir. Baba ve Oğul tek bir şeydir, aralarında sevgi vardır ve bu sevgi Kutsal Ruh sayesinde gösterilir ve tattırılır. O zaman şakirtler İsa’nın adına “tek bir şey” olacaklardır, dünyaya Allah’ın güzelliğini ve hikmetini gösterip O’nun peygamberliği olacaklardır ve de yaşadıkları her yer için kutsama olacaklardır.

başa dön

30.

“Nasıl ki, ey Baba, sen bende, ben de sende isem, onlar da bizde bir olsunlar ki, dünya beni senin gönderdiğine iman etsin”. İsa, Baba’ya arzusunu bildirmeye devam ediyor; bu arzu, oradaki öğrencileri ve gelecekteki öğrencileri için tek arzudur. Bu arzusunu da tam bir şekilde bildiriyor. Aslında Baba’ya bunu bildirmek gerekmiyordu, çünkü Baba, Oğul gibi, insanların ihtiyaçlarını bilmekte. Ama İsa biliyor ki bu bildirme ve duyulmak bizzat şakirtleri için faydalı ve gereklidir: Onlar İsa ile birlik içersinde olmak, Baba’nın hoşuna gitmek ve onlara baskı yapacak ve dünyaya dönmeye itecek büyük denenmeleri atlatmak için de nasıl düşünmeleri gerektiğini bilmelidirler. Öğrenciler, İsa’nın gerçek öğrencileri olmak için ve O’nunla, yüreklerinin derinliğinde, birlik içinde olmak için, Rab’bin istediklerini bilmeliler. Sonra da onlar sadece Allah’ın isteğinin gerçekleştirilmesini beklemekle kalmayacaklar; bu isteğinin günlük hayatta somutlaşması ve gerçekleşmesi için tüm güçlerini, tüm imkanlarını harcayacaklardır. Bunun için İsa önceden söylediklerini açıklıyor. Öğrencilerinin tek bir şey olmalarını istiyor, ama bu nasıl mümkün olacaktır? “Baba, senin bende olduğun ve benim sende olduğum gibi”: İşte, göz önünde tutulması gereken mükemmel imaj budur. İsa, arzusunda, çok istekli, çok cesurdur. Bu sözler ağzından çıkmamış olsa, hiç kimse bunları söylemeyi düşünemez, hatta hayal edip Allah’a sunmayı bile cesaret edemezdi. Bu cümlede söylenen “gibi” kelimesi, sadece örnek olarak almak değil, aynı anda sebep olarak da almak anlamına gelmektedir. Buradaki olan “Gibi” sözü, “aynı şekilde” diye çevrilebilir. Aynı zamanda “mademki” diye de çevrilebilir. Baba ve Oğul birbirlerinin içindeler, karışmadan ve kendi şahsiyetlerini ve niteliklerini kaybetmeden… Göklerde olan Baba, yeryüzünde İsa’dadır ve O’nda insanlara olan sevgisini gerçekleştirmektedir: İsa bu sevgiye her şeyde ve sonuna kadar uymakta ve bu sevgi için kendini ölüme kadar sunmaktadır. Burada yeryüzünde olan İsa, Baba’nın yüreğinde, göklerdedir. Ve de Baba, İsa’dan, O’nun itaatinden o kadar mutludur ki O’na tüm güvenini, bunun için de tüm sevginin “gücünü” veriyor. O halde şöyle bile denebilir: Allah, Oğluna “boyun eğmekte” ve görülen ve görülmeyen her şeyi, yeryüzü ve gökyüzünü, yani yaşadığı yeri ve hükümranlığını bile O’na emanet etmektedir.


31.

“Baba, senin bende olduğun ve benim sende olduğum gibi, onlar da bizde bir olsunlar. Dünya da beni senin gönderdiğine iman etsin”. Daha önce söylediğim gibi, “gibi” terimi, “mademki” anlamına da gelebilmektedir. İsa’nın Baba ile olan birliği, öğrencilerin de aralarında tek bir şey olmaları için sebeptir. Eğer Baba ile Oğul tek bir şeyse, yeryüzündeki insanların da bu aynı yaşam tarzını gerçekleştirmelerinden daha iyi bir şey yoktur. İsa işte Baba’ya öğrencilerinin birliği için dua etti: Nitekim insanlar bunu tek başlarına ulaşamazlar, çünkü onlarda bölen ve gerçek birliği engelleyen günah mevcuttur. Her şeyden önce onların arınmaları gerekmektedir, sadece paranın değil, işin de, hürriyetin de putperestliğinden de ve de bütün başka putlardan da arınmaları gerekmektedir. Mademki Baba ve Oğul birbirlerinin içindeler; birbirlerini dinlemekte, güven vermekte ve itaat etmekte yarışırlar ve aralarında hiçbir kıskançlık yoktur, İsa’nın öğrencileri de aynen böyle olacaklar. Onlar Allah’ın hayatının tarzını yaşayacaklar ve bu şekilde dünyada O’nun ışığını parlatacaklar. Bunun sonucu olarak dünya iman edecektir; İsa’nın “Yol, Hakikat ve Hayat” olduğuna, dünyevi bir insan olmayıp, bizim için armağan olarak Baba’dan, Allah’tan geldiğine iman edecektir. Buna iman edenler de diğer imanlılarla birlik içersinde olacaklar ve bu şekilde Kilise büyüyecektir. Eğer Kilise’de imanlıların sayısı azalıyorsa, sebebi Kilise’yi ayıran ve güzelliğini bozan bölünmeler, aynı zamanda da Hıristiyanların çoğunun imanda ılıklığıdır. İncil’in misyonerleri olmanın en güzel yolu, diğer imanlılarla birliği kabul etmek ve aramaktır. İsa’nın Baba’ya yönelttiği ve şimdi de yöneltemeye devam ettiği dua, çok gerekli ve aktüeldir. Bu duaya bizler de sesimizi eklemek ve katılmak istiyoruz: Israrla tek bir şey olmamızı; Baba ile Oğul’un arasındaki ebedi ve canlı birlik içersinde tek bir şey olmamızı diliyoruz. İsa gerçekten şunu söylüyor: Onlar da bizde bir olsunlar”. “Bizde” demesi çok önemlidir. Çünkü böylece yalan, yanlış ve sonuçta zararlı birlik arayışları içersinde olmayacağız. Baba ve Oğul ile birlik olmadıkça insanlarla gerçek ve devamlı sürecek birlik olamaz. İlk olarak aranılacak ve teklif edilecek şey, İsa ve Baba ile devamlılıkla beslenen derin bir içsel hayattır. O da Kutsal Ruh’un armağanıdır, fakat aynı zamanda imanlının her günkü çabasının meyvesidir.

başa dön

32. 

“Bana verdiğin yüceliği onlara verdim. Öyle ki, bizim bir olduğumuz gibi bir olsunlar”. İsa, Baba’sına öğrencilerinden konuşmaya devam ediyor. Onlar dinlemekteler: Ne anlıyorlar? Bizler de İsa’nın bu sözlerinden, daha doğrusu arzularından neler anlıyoruz? O, daha önce şandan konuştu, Baba tarafından kendinin yüceltilmesinden bahsetti. Şimdi ise aldığı şanı ve yüceliği öğrencilerine verdiğini söylüyor. Daha önce yüceliğin, Baba’nın sevgisini ve çehresini gösterme imkanı veya yeteneği olduğunu gördük. İsa, bu sevgiyi günahkarlar için ölmeyi kabul ettiğinde en güçlü şekilde gösterdi. Bu da birkaç saat sonra Zeytinlik Bahçesinde ve Golgota’da gerçekleşecektir. İsa’nın öğrencilerine bırakabileceği daha büyük bir armağan yoktur: Onlar da Allah’ın yüceliği olacaklardır, yani O’nun mükemmel sevgisini, O’nun merhametini, O’nun iyiliğini göstereceklerdir. Bu sebepten şakirtler de kendilerini sunabilecek duruma gelmeli; kendilerini inkar etmeye, kendi arzularından vazgeçip ölmeye hazır olmalılar. Bu şekilde hayatlarında Baba’nın sevgisini, Allah’ın merhametini ve sadakatini göstereceklerdir. Bu yolda onlar, Allah’ı, yani Baba’yı ve Oğul’u taklit ederek, “tek bir şey olacaklardır”. Allah’ın güzelliğini ve iyiliğini yansıtmak için kendilerini inkar eden öğrenciler “tek bir şey olacaklardır”, tıpkı Baba ve Oğul’un tek bir sevgi oldukları gibi. Hıristiyanlara bu konuşmalar yapıldığında, bunların kendileri için ulaşılamayacak yükseklikte ve zorlukta olduklarını söyleyenler var. Bu kişiler bu konuşmaların sadece kutsanmış kişilerle ilgili olduklarını söylerler. Ben işte buna katılmıyorum, Hıristiyanların sadece sütle mi beslenmeleri gerekiyor, büyüyüp de katı yiyecekleri hazmedemeyecekler mi? (1Kor 3,2; İbraniler 5,12) Hıristiyanların büyümesi engellenmemeli, eğitilmeliler, yoksa Kilisenin gelişmesi durdurulur. Kilise Allah’ın büyüklüğünün, güzelliğinin, sevgisinin mükemmelliğinin gösterildiği yerdir. Sevginin mükemmelliği de sadece İsa’nın yaşadığı sevgisinin örneğini izleyerek ve aramızda O’nun, Babası ile yaşadığı birliği yaşatarak gerçekleştirilebilir. Rab’bi tanıyan yarı yolda duramaz; içsel yaşamında ve göklerdeki Baba’ya benzerlikte ilerleyerek O’nun ardından gitmeye devam etmelidir!


33.

“Ben onlarda, sen bende olmak üzere tam bir birlik içinde bulunsunlar ki, dünya beni senin gönderdiğini, beni sevdiğin gibi onları da sevdiğini anlasın”. İsa, Baba’ya öğrencilerini birlik içersinde görmeyi istediğini söylemekte ısrarlıdır. O, öğrencilerin arasında sadece sevginin; güvenle dolu ve itaatli bir sevginin; egoizmi olmayan bir sevginin olmasını istemektedir. Bu sebepten de İsa Baba’dan öğrencilerde kalabilmesini diliyor, tıpkı Baba’nın Kendisinin de O’nda yaşadığı gibi. İsa’da hiçbir kıskançlık mevcut değildir, çünkü gerçek sevgi kıskançlığı tanımaz. Kim seviyorsa, herkesin sevmeyi bilmesini ister. Eğer İsa her öğrencinin içinde yaşıyorsa, onların birlik içersinde yaşayabilmesi için hiçbir engel olmayacaktır: Tüm öğrenciler tek yürek ve tek ruh olacaklardır. Onların hiçbiri mükemmel değil ve asla mükemmel olmayacaktır, her biri zayıf ve günahkar, fakat buna rağmen İsa Baba’dan onlar için mükemmel bir birliği dilemeyi cesaret ediyor. Her bir öğrencinin çeşitli kusurları var, sevgide ve imanda halen çok zayıflar: Gerçekten de birazdan hepsi kaçacaklar ve acısını paylaşmayıp haçın dibinde olmayacaklar. Ama onlar zayıf olmalarına rağmen birlikleri Baba’nın mükemmel bir armağanı olabilir: Onlar birbirlerine itaat edip, güvenebilecekler. Onların birliği, yeryüzünde insanların tanımadığı, sadece gökyüzünde Baba’nın ve Oğul’un yaşadığı hayatı gösteren bir ufak pencere olabilecektir. Bu şekilde de Allah’ı ve özellikle sevgi olan Allah’ı dinlemek istemeyen dünya, tanımak istemediğini görecektir ve şaşıracaktır. Herkesin görebileceği bu yeni hayat, iman etmeyenlerin yüreğine de etki edecektir. Kim İsa’nın, öğrencileri tarafından birbirlerine itaat edecek kadar çok sevildiğini görüyorsa, İsa’nın sadece bir insan olmadığını; O’nun günahkarları bile sevebilen bir Allah’tan gelen gerçek Allah olduğunu tanıyacaktır. Öğrencilerin birlik içersinde yaşadığını gören, onlarda İsa’yı Baba’yla birleştiren aynı ilahi sevgiyi görmektedir. Ancak ve ancak imanda gerçekleşen bu birlik sayesinde öğrenciler misyonerdir: Yani dünyaya gerçek ve tek Allah’ı müjdeliyorlar. Bu müjde bir doktrin veya soyut sözler değil, görünebilen ve yaşanabilen bir tecrübedir. Kendi içersinde sevgi ilişkisi yaşayan bu Allah, İsa’nın şakirtleri sayesinde kendi ışığını ve sevgisinin ısısını, daima bölücünün hükmettiği dünyamıza yaymaktadır. Öğrenciler sayesinde herkes aydınlanıp kurtulabilir.


34. 

Ben onlarda, sen bende olmak üzere tam bir birlik içinde bulunsunlar ki, dünya beni senin gönderdiğini, beni sevdiğin gibi onları da sevdiğini anlasın”. İsa, Baba ile o kadar samimi ki, O’nun Kendisini dinlemesini dilemekle kalmıyor, bunu güçlü bir şekilde istiyor. Allah’a yöneltilen o “istiyorum” çok güçlüdür. İsa Zeytinlik Dağında iken kederli olayların acı kupasını kendisinden uzaklaştırılmasını dilemedi, ama şimdi söylediklerinin kabul edilmesini “istiyor”. Öğrencilerini yanında istiyor: Bunu onlara söylemiyor, çünkü halen kibirli ve uyanık kalmaya kabiliyetli olmayan onlar O’nun yanında kalamıyorlar. Ama bunu Baba’ya söylüyor, çünkü Baba için hiç bir şey imkânsız değildir. O, kaçan ve İsa’yı terk eden öğrencileri tekrar İsa’ya iade edebilir.

Bulunduğum yerde benimle birlikte olmalarını istiyorum”; İsa, nerede? Bu soruya birçok cevap verebiliriz: İsa Baba’nın yüreğinde, İsa can çekişme acısında, İsa insanlar tarafından ret edildiği için ıstırap çekmekte, İsa haçta, İsa zaman ve dünyanın ötesindeki yeni hayatta, İsa milletleri yargılamak için tahtında! O, öğrencilerin kendisiyle olmalarını istiyor: O halde bizler de Allah’ın bizi koyabileceği acı durumlarını ve daha tanımadığımız, dünyanın bize daha önermediği yeni hayat durumlarını kabullenmeye hazır olalım. Bu durumlarda İsa’nın yüceliğini “görebileceğiz”. İsa’nın yüceliği, O’nun şanı, bildiğimiz gibi, O’nun Baba’nın sevginin tamlığını yaşadığı durumdur. Bizler de, acı durumlarda büyük bir sevgiyi, karşılık beklemeyen bir sevgiyi, yaşama fırsatını bulabiliriz. Sadece imanda yaşadığımızda tamamen karşılıksız bir sevgi verebiliriz, karşılığında minnettarsızlık görsek de. Dünyaya İsa’nın Sözü ışığında, dolayısıyla ruhani bir ayırt etme ile ve ruhani bir yargıyla ona baktığımızda, Rab’bin Yüceltilmesinin yeniliğini ve güzelliğini tadabiliriz. Bizim “yüceliğini görmemiz” sadece gözlerle bakmak değildir, yaşamımızla tecrübe etmektir yani şöyle diyebiliriz: içeriden görüyoruz; O’nun yaşadığı aynı sevgi boyutunu yaşayarak görüyoruz. Bu şekilde Allah’ın ebediyetini tadacağız!

başa dön

35.

“Adil Baba, dünya seni tanımıyor, ama ben seni tanıyorum. Bunlar da beni senin gönderdiğini biliyorlar”. Şimdi İsa, Baba’ya “adil” diye hitap ediyor. İnsanlara, adil dendiğinde, Baba’nın isteğini gerçekleştiren, planlarını yerine getiren, anlamına gelmektedir. Bu unvan Allah’a verildiğinde, O’nun Kendisinin verdiği vaatleri tuttuğu, Sözünü gerçekleştirdiği, yaratıklarına karşı sevgisinde sadık olduğu anlamına gelmektedir. O’na itaati en güzel şey ve itaatsizliği de en kötü şey olarak görmek de bu sadakatin bir bölümüdür: Allah’ın adaleti, O’nu sevenler için en büyük iyiliktir, O’na itaat etmeyen veya etmek istemeyenler için ise büyük bir korkudur. Şimdi Rab İsa, Baba’ya en büyük acısını ve en derin sevincini açıklıyor: “Dünya seni tanımıyor”, ama “ben seni tanıyorum”. Baba ile birlik içersinde olmaktan, yani sonsuz sevgisine katılmaktan büyük sevinç yoktur. İsa, Baba’yı tanıdı ve tanıyor, çünkü arzularını paylaşıyor, tüm insanların kurtuluşunu istiyor, her istediğini gerçekleştirmeye hazırdır. Diğer taraftan Allah’ın sevgisine değer vermeyi ve onu paylaşmayı bilmeyenleri görmek kadar büyük acı de yoktur. Bu tür insanlarla her çeşit birlik ve anlayış mümkün değildir. Onlara göre imanlılar yabancıdır ve imanlılar onlarla huzurlu ve sevinçli ilişkiler kuramıyorlar. Kim Baba’yı tanımıyorsa, “dünya”dır yani her şeye muhtaçtır; kurtuluşa, ışığa, barışa, yaşamın gerçek ve ebedi boyutuna muhtaçtır. Baba, “dünyayı” o kadar çok sevdi ki kurtulması için Oğlunu gönderdi (Yh 3,16 vs.). Dünya, Baba’yı tanımadı, çünkü Oğlu kabul etmeyi, dolayısıyla O’nu tanımayı da istemedi. Oğul’u “tanımadığı” müddetçe dünya ümitsizdir ve Adem’in, günahla düştüğü yargılanma durumunda kalmaktadır. Dünya sanki çıkışı olmayan bir yoldadır, geleceği yoktur. Ama İsa “dünyada” tamamen yalnız değildir, çünkü O’nu tanımaya başlayan öğrencileri vardır. Nitekim onlar, O’nun Allah’tan geldiğine iman ettiler. İsa’ya iman etmeye başlayanlar için, kurtuluş başladı!


36.

“Adil Baba, dünya seni tanımıyor, ama ben seni tanıyorum. Bunlar da beni senin gönderdiğini biliyorlar”. Dünya ne İsa ne de Baba ile birlik içindedir. Ama İsa’nın öğrencileri olan ve Allah’ın evlatları olduğumuzu bilen bizler de dünya ile birlik içersinde olamayız. Bunu Aziz Yuhanna da ilk mektubunda söylemektedir: “Dünya Baba’yı tanımadığı için bizi de tanımıyor” (3,1). Biz imanlılar, herkesi sevme ve herkes için yaşamımızı verme misyonumuzu unutmadan daima uyanık olmalıyız. Herkesi sevmek, etrafımızdakilerin düşünme ve eylem tarzına katılmak demek değildir. Sevmek, daima Allah’ın, yani Baba’nın ve İsa’nın sevgisini, dolayısıyla O’nun düşünme ve görme tarzını da vermektir. Sevgimizin gerçek, yani Kutsal Ruh tarafından ilham verilmiş olmasını istediğimizden, iman etmeyenler ve Allah’ın Kutsal Ruh’u tarafından yönlendirilmeyenler ile yani dünya ile karşı karşıya gelmekteyiz. “Dünya bizi tanımıyor”: Kilise’ye aralıksız karşı gelindiğine, zulüm edildiğine, nefret edilip iftira edildiğine bile şikayet etmemiz boşunadır. Kim İsa’yı sevmiyorsa ve Allah’ı Baba olarak kabul etmiyorsa, bizim bakış açımızı ve düşünme tarzımızı anlayamaz. Bunlarla Allah’ın evladı ve kardeşlik yaşamımızın kanunlarını paylaşmak zordur, karşılıksız ve affeden sevgiyi paylaşmak imkansızdır. Allah’a iman etmek, O’nu taklit etmeyi ve bilgeliğinin tavsiyelerine uymayı gerektirir. O halde imanımız ve Rab’be olan bağlılığımız yüzünden karşılaştığımız zorluklara şaşırmıyoruz. İsa’nın Kendisi bize bunları önceden haber verdi ve bunların arasında “kurtlar arasında kuzular gibi” yaşayabilmemiz için güç verdi. Biz dünyayı da sevmek için Allah’ı seviyoruz ve emirlerine uyuyoruz, böylece O’nu daha derinlemesine tanıyoruz. Gerçekten de “O’nun buyruklarını yerine getirirsek, O’nu tanıdığımızdan emin olabiliriz. «O’nu tanıyorum» deyip de O’nun buyruklarını yerine getirmeyen yalancıdır ve kendisinde gerçek yoktur. Ama O’nun sözüne uyanın Allah’a olan sevgisi gerçekten yetkinleşmiştir. Allah’ta olduğumuzu bununla anlarız” (1Yh 2,3-5).


37.

“Adil Baba, dünya seni tanımıyor, ama ben seni tanıyorum. Bunlar da beni senin gönderdiğini biliyorlar”. Bu Sözü içimde korumaya ve düşünmeye devam ediyorum. Eğer İsa bunu birçok defa söylediyse, çok önemli bir söz olmalıdır. Duanın başında şöyle demişti: “Sonsuz yaşam, tek gerçek Allah olan seni ve gönderdiğin İsa Mesih'i tanımalarıdır”. Baba’yı ve İsa’yı tanımak, hayattır ve hayat kaynağıdır. İsa’yı tanımayan ve dolayısıyla Allah’ın Babamız olduğunu bilmeyen insan, yaşamıyor, ölümden sonra geleceği yoktur ve yüzeysel bir insan değilse, ümitsizliğe kapılacaktır veya yüreğinin ve kendisinin ebediyet arzularını susturması gerekmektedir. Allah’ı ve Oğlu İsa’yı tanımayan insan, ancak ve ancak kendisini kurtarma imkânını aramaktadır ve dolayısıyla gerçek sevginin güzelliğini ve gücünü unutmaktadır. Gerçekten de havari Yuhanna şöyle yazmaktadır: “Sevgili kardeşlerim, birbirimizi sevelim. Çünkü sevgi Allah’tandır. Seven herkes Allah’tan doğmuştur ve Allah’ı tanır. Sevmeyen kişi Allah’ı tanımış değildir. Çünkü Allah sevgidir.” (1Yh 4,7-8). Bunlar, aramızdaki sevginin de Allah’ı tanımamızla ilgili olduğunu anlatan sözlerdir. Nitekim etrafımıza baktığımızda İsa’yı tanımayanların ve O’nun ölümünün yerini, yani haçını görmek istemeyenlerin sevmeye kabiliyetli olmadıklarını görürüz. Rab’bin hayatı ve ölümü ile bize tanıtılan Allah’ı tanımayı kim ciddiye alıyorsa, mutlaka O’na katılmak, O’nunla birleşmek, O’na benzemek istemektedir ve bu sebepten kendisini küçük ve büyük sevgi eylemleriyle sunar. Tarihte, hiçbir sevgi eseri, Baba ve Oğul olan Allah’ımızı tanımayla desteklenmediyse, inşa edilemezdi veya başlanamazdı. Ailelerimizde fedakarlığa sebep olan küçük sevgi eylemlerini; küçüklere, hastalara, engellilere ve kendi kendine yetmeyenlere yapılan faaliyetleri; günümüzün veya yaşamımızın birkaç saatini veya tümünü dolduran yardımları, Allah’ın “düşüncesi”ni ve sevgisini tanımazsak, ayakta tutamaz ve gerçekleştiremezdik. Allah’ımızın tanıması, sabırlı ve sadık, ilgilenen ve hiçbir karşılık beklemeyen, yeni ve yenileyici sevgi kaynağıdır. Bu sebepten İsa, öğrencilerin Baba’ya olan itaatini tanımaya başlamalarından çok mutludur.


38.

“Bana beslediğin sevgi onlarda olsun, ben de onlarda olayım diye senin adını onlara bildirdim ve bildirmeye devam edeceğim”. Bu dileği İsa daha önce Baba’ya yöneltti: Şimdi duasını bitirmek üzereyken onu tekrar ediyor. İsa için öğrencilerin Baba’yı tanımaları ve tanımaya devam etmeleri çok önemlidir. İsa, Baba’sının adını tanıtmak için, yani O’nun gerçek kimliğini, sevgisinin tamlığını ve mükemmelliğini tanıtmak için, bağlanıyor ve çaba gösteriyor. Oğul olan İsa, bizim de Baba diye hitap ettiğimiz Baba’sının çehresini göstermeye aralıksız devam ediyor. Bir gün İsa ancak ve ancak Oğul’un Baba’yı tanıtabileceğini söylemişti. Çünkü sadece Oğul, Baba’nın hayatına samimiyetle katılıp, tamamen isteklerini yerine getiriyor, dolayısıyla da sadece Oğul, Baba’nın derin ve gerçek tanımasına sahiptir. İsa’ya her yaklaştığımızda, O’nu her düşündüğümüzde, O’na her dua ettiğimizde, O bizleri Baba’nın sevgisinin gizemine girmemizi sağlamaktadır. Bu, bizim büyümemiz, olgunlaşmamız, içsel hürriyetimiz için; sağlıklı ve iyileştiren ilişkileri kurmaya kabiliyetli olmamız için gereklidir. Şimdi İsa, bize Baba’yı tanıtmak istemesinin sebebini de söylüyor: “Bana beslediğin sevgi onlarda olsun, ben de onlarda olayım diye”. İsa, hayatının ve misyonunun varış noktası olarak bizim değişimimizi; neredeyse Allah’a, yani sevgisine ‘dalmamızı’ görmektedir. Nitekim bizlerin Hıristiyan hayatı vaftiz ile yani Kutsal Üçlü-Birliğin hayatına dalmamızla başlar. Bu ilahi hayat, Baba’dan Oğul’a doğru yaşanan sevgidir. Bu tören ile bir yürüyüş başlar, bir yürüyüş ki ancak Baba’nın sevgisiyle donanmış ve dolu olacağımızda sona erecektir. Şimdi İsa bu sevgi hakkında şöyle konuşmaktadır: “Bana beslediğin sevgi”. Bizim iman hayatımızın niyeti; duamızın, Kilisenin Kutsal Gizemlerine katılmamızın, sevgi eylemlerimizin, fedakârlıklarımızın, haçımızı taşımakta çektiğimiz yorgunluğumuzun, hepsinin amacı, Baba’nın Oğul’a olan sevgisinin içimizde yetişmesi ve olgunlaşmasıdır. İşte, İsa Baba’dan şunu diliyor: İçimizde de sevgi olan ilahi hayatın olması. Bizde Baba’nın İsa’ya olan sevgisi varsa, içimizde hem Baba’nın hayatı var hem de Oğul içimizde yaşıyor demektir. Allah’ın evlatları olmak, bundan daha gerçek ve daha yoğun olamaz, hatta sadece bu şekilde gerçekten Baba’nın evlatları oluruz.

başa dön

39.

İsa’nın “rahipsel” denilen duasını – bu dua, İsa’nın Kendisine iman edenler için duası da denilebilir - okumayı tamamladık: İsa’nın bu sözleri sayesinde özellikle rahipler yardım elde etmiş oluyorlar. Ama İsa bu sözleri söylerken mutlaka sadece onları değil, tüm vaftizlileri, kendisine iman edenleri düşünüyordu, çünkü O, tüm dünyanın kurtarıcısıdır. Biz her şeyden önce İsa’nın dua etmiş olmasından ve bu duaya dahil olmamızdan çok mutluyuz. O, Baba’dan bizleri Kötü Olan’dan korumasını; Hükümdarlığına faydalı kılmasını; hayatımızın, halen O’na inanmayanların iman etmesi için fırsat ve teşvik olabilsin diye O’nunla ve aramızda birlik içersinde olmamızı istedi. Son olarak da O, Baba’dan özdeş sevgisinin içimizde olmasını diledi: Bu şekilde bizim ve Allah’ın hayatı bir bütün; tek bir şey olmaktadır. Bu duadan sevinç hissediyoruz, fakat aynı zamanda da İsa’nın dilediği şeylere karşı herhangi bir şey yapmamaya da çalışacağız. Bu dua sayesinde Allah’a; Onun yüreğine ve çehresine daha dikkatle, daha hayranlıkla bakacağız. İmanlı olarak yaşamımız, her şeyden önce günahtan kaçınmak için bir tedirginlik olmayacaktır, bunun yerine Allah’ımız ile birlik içersinde olmak için ve O’na benzemek için canlı bir arzuyu besleyeceğiz: O bir sevgi kaynağıdır, sürekli, ölme pahasına bile, kendini armağan eden bir sevgidir. O’na bakarak, taklit edebiliriz: Gerçekten de O’na bakarak, O’na benzer olacağız. Eğer İsa’ya ve O’nunla birlikte Baba’ya, benzemeye ve yaklaşmaya çalışırsak, günah bizden uzak olacaktır.

Rab’bin bu duasını okurken, onun pek çok kere ve pek çok şekilde Allah tarafından kabul edildiğinden mutlu olacağız. Buna, Kilise’nin tarihine bu sözlerin ve bunların ifade ettikleri derin arzuların ışığında bakarsak eğer, emin olacaktı. Hayatımda da İsa’nın Baba tarafından dinlendiğini görebilirim. Bu sebepten Rab’bin aynı arzularını paylaşıp bu duasına devam ederek sevinçle Rab’bimle birleşiyorum.

“Ebedi hayatı bekliyorum”. Efkaristiya Ayini esnasında birçok kez gelecek hayata olan imanımızı ve bu hayatın bize yaklaşmasını istediğimizi bildiriyoruz: “Şanlı gelişini bekliyoruz” ve “Sonsuz mutluğun ümidi içinde yaşayan ve Kurtarıcımız Mesih İsa’nın gelişini bekleyen bizleri yaşamdaki zorluklar karşısında koru ve kuvvetlendir”. Bizler, hayatımızı şekillendiren bu önemli sözleri, daima tekrarlıyoruz. Rab’bin Kendisi, Petrus’a ve diğer havarilere yüz katını vaat edince, şunu da ekliyor: “ve gelecek çağda sonsuz yaşamı alacaktır” (Mk 10,30)???. Önceki cümle için söylediğim gibi, bu cümle için de aynı şeyi tekrarlıyorum: Tanrı’nın sevgisinin tümünü ve kurtulmamız için hazırladığı kurtarış gizemini anlayamadığımız için gelecek hayatı tanımıyoruz, bu nedenle de cahiliz. Bu durumda imanımız devreye giriyor ve onun sayesinde biz şöyle diyebiliriz: “Ben anlamıyor, geleceği bilmiyor ve ebedi hayatı görmüyorum, fakat senin bizi sevip, bizi aldatmayacağını biliyorum, tutamayacağın hiçbir şeyi vaat etmiyorsun. Kendimi sana teslim ediyorum, beni aştığından dolayı anlayamayacağımı, senin bildiğini biliyorum!” Gelecek olan dünya, güzel, muhteşem olacaktır! Havari Yuhanna, Vahiy Kitabında, gökten inen yeni Kudüs’ü tanımlarken, gelecek dünyanın güzelliğini bize anlatmak için, bir çok simgeler kullanmaktadır. Bizim için, İsa’nın Son Akşam Yemeğinde havarilerine yönelttiği vaat, yeterlidir: “Size yer hazırlamaya gidiyorum” (Yh 14,2). İsa’nın bize hazırlayacağı “yer”, bayağı olamaz, aksine arzulayabileceğimizden çok daha iyi olacaktır! Bu sözle ve geleceğe doğru bakışla, “Amin”i ekleyerek, imanımızın bildirgesini mühürlüyoruz.

Bütün dualarımızın sonunda tekrarladığımız “Amin”, İbranice dilinde bir haykırıştır. Bu kelime, Tanrı’nın sadakatinden gelen kesinliği, güveni ifade etmektedir. Yüksek sesle duyurduğumuza iman etmekle, hayatımız sabit, ruhani binamız da, tıpkı kaya üzerine inşa edilen bir ev gibi, sağlam ve güvenli olacaktır. Bu kelime, kişisel ve toplum olarak herkes tarafından daha önce ileri sürülen iddialarını doğrulamak için neredeyse bir yemindir. Tanrı’nın gösterdiği ve armağan ettiği tüm sevgiye, güven ve sevinç içinde, “Amin” diyoruz.

 başa dön

Nihil obstat: Mons. Lorenzo Piretto archiep., İzmir, 01 Kasım 2016