ME
NU

Kentte Kalın


KENTTE KALIN

 

 

 

Yukarıdan gelen bir güçle
donanıncaya dek…
Lk 24,49

 

 

 

ÖNSÖZ

Papa II. Yuhanna Pavlus, Havarisel bir Mektupla, Hıristiyanları, Tanrı’nın istekleriyle tam bir birlik içine girerek ve kendilerini yenileyerek 2000 yılına hazırlanmaya davet etti.

 

Şu şekilde hazırlanmamızı önerdi:
1. 2000 yıl önce doğmuş olan İsa’yı ve O’nun dünya ve tüm insanlar için önemini tanımaya çalışmak;
2. İsa tarafından bağışlanmış Kutsal Ruh’u, insanı içinden değiştiren Ruh’u tanımaya çalışmak ve O’nu içimizde kabul etmeye hazır olmak;
3. Baba’yı tanımaya ve tabii ki O’nu sevmeye çalışmak; İsa’nın kendisi Baba’ya doğru bizi Kutsal Ruh’u bağışlayarak yönlendirir, o Kutsal Ruh ki bizi kendisine, yani İsa’ya benzer kılar ve bizi Evlat’ta evladı yapar.

Rahiplik görevi sürdürdüğüm cemaatteki inananlara, ikinci adımda, yani Kutsal Ruh’u tanımasına yardım etmek amacıyla, bu konuyla ilgili olarak, birkaç ay boyunca, her Pazar Günü kısa kateşezler hazırladım. Bunlardan burada sunduğum düşünceler ortaya çıktı. Bunlar sana, çok uzun yazıları okuyamayacağın günlerde, yardımcı olabileceklerdir: Bir metin oku, derinlemesine düşün, her şeyden önce hayatında şimdi bile var olan Tanrı’nın Ruhu’na şükrederek, dua et!

Tabii ki Kutsal Ruh’u tanımak yetmeyecek, ama O’nu tanıdıkça, müdahale etmesine izin vermek, düşüncelerimizin ve duygularımızın arasında hangisinin Kutsal Ruh’tan, hangisinin kötü ruhtan geldiğini ayırt etmek daha kolay olacaktır. Nitekim biz ancak ve ancak Yüceler’den gelen teşvikleri izlemek istiyoruz!

Biliyoruz ki – ve şunu bize Havariler söylemektedirler – ancak ve ancak Kutsal Ruh, İsa ile sadece özel biri olarak değil de, hayatımızın gerçek Rab’bi olarak karşılaşmamıza izin verir. (1Kor. 12,3). Yine bizleri, Tanrı’nın önünde, bir çocuğun babasına duyduğu güven duygusu ile kalmamızı sağlayan Kutsal Ruh’tur. “Bu Ruh’la, ‘Abba Baba’ diye sesleniriz” (Rom 8,15).
Yüreğimizde bu gerçekle dünyada yolumuza güvenle devam edelim; içimizde olan Tanrı’nın Ruh’u aracılığıyla bizler bu dünyaya, Baba’nın alçakgönüllülüğünün ve gerçeğinin, sevincinin ve bilgeliğinin tadını götüreceğiz.


 

1. Kutsal Ruh’u aldın mı?

Aziz Pavlus, üçüncü misyonerlik seyahati sırasında, büyük ve zengin bir kent olan Efes’e varınca, orada ilkin İsa’yı tanımış olan kişilerle buluşmaya çalışıyor. Nitekim İsa hakkında bir şeyler bilen bir düzine adamı buluyor. Havari onlara şu soruyu soruyor: “Siz, iman ettiğinizde, Kutsal Ruh’u aldınız mı?” (Havari İş 19, 1-2 vs.)

Uzun yıllar önce biri bana aynı soruyu sordu: “Kutsal Ruh’u aldın mı?”
Nasıl cevap vereceğimi bilmiyordum. Kuvvetlendirme Gizemi almış olduğumu ve Kuvvetlendirme ile Rab’bin Kutsal Ruh’u verdiğini biliyordum. Ama eğer ben O’nu gerçekten almışsam… bunu düşünmeye nereden başlayabileceğimi bile bilmiyordum. Hatta, Kutsal Ruh’u almış olup olmadığımı, O’nun bende hala olup olmadığını, O’nun hala ruhumda olup olmadığını sadece varsayılabildiğini zannediyordum; bence bunu ispat etmek imkansızdı.
O soru içimde bir diken gibi kaldı. Bana bunu soran adama cevap veremedim. Ama en azından kendime cevap verebilmeliyim, çünkü hala, sürekli olarak, o soru aklıma gelmekte.
Kutsal Ruh’u aldım mı? O kişi bana bunu da demişti: “Arabada olduğunda, onun hareket edip etmediğini fark eder misin? Aynı şekilde, Tanrı’nın “Rüzgarının” içinde esip esmediğini fark etmelisin!”


 

2. Farkına varmak

Efes’teki on iki adam, “Biz Kutsal Ruh’un varlığını bile duymuş değiliz” diyerek, Pavlus’un sorusuna aceleyle ve fazla düşünmeden cevap veriyorlar.
İncil’in sadece bir kısmını tanıdılar. O zaman Pavlus onların Hıristiyan olabileceğinden şüphe ediyor; nitekim onların sadece Yahya’nın vaftizi ile vaftiz edildiklerini anlıyor: Bu vaftiz sadece günahlardan arınmadır. Hıristiyan Vaftizi ise: İsa’yı yaşamının Rab’bi olarak kabul edip O’nunla, hayati bir birleşimle, birleşmektir; Tanrı Baba’nın evlatları ve Kilise’nin üyeleri olabilmek için, O’nun ölümü ve dirilişinin gizemine ‘dalmadır’, yani girmedir. O adamlar, Aziz Pavlus’un ağzından Rab İsa ile ilgili daha açık ilanı dinledikten sonra, vaftiz diliyorlar ve Aziz Pavlus ellerini üzerlerine koyuyor: Bu jest, Kutsal Ruh’un yakarışını ve O’nun bağışlanmasını göstermektedir. Nitekim onlar O’nu alıp hemen bunu fark ediyorlar.
Nasıl? “Yabancı diller konuşarak peygamberlik ettiler”.
Onlar için bunlar, karıştırılamaz iki işaret, ağızdan çıkan işarettir! Yeni dillerde konuşmak ve peygamberlik etmek! Bu iki deyim, içte var olan, ama saklı tutulmayan tavırları belirtirler: Kendini Tanrı tarafından ulaşılmış olup O’na ait olduğunu ilan etmekten, İsa’dan bir dost ve dosttan da öte, yaşayan ve hazır bulunan olarak söz etmekten, artık insanların önünde küçük düşmekten korkmamak.

Gençken çekingendim, herkesten korkardım, hiçbir zaman söyleyecek sözüm yoktu, hep sessizdim. Fakat bir gün İsa’yı, utanç duymadan, sevmeye başladım. Bir zaman sonra yaşlı bir adam bana, “Seni çok değişmiş buluyorum. Zorluk çekmeden konuşuyorsun” dedi. Gerçekti. İsa’dan bahsetme fırsatı bulmuştum ve bunu hiçbir korku duymadan yapıyordum.
Bendeki, Kutsal Vaftiz ile başlamış ve Kutsal Kuvvetlendirme Sırrı ile onaylanmış Kutsal Ruh’un varlığı, şimdi ortaya çıkmaya başlıyordu.


 

3. Sevginin gücü ve kuvveti

Eğer büyük melek Gabriel’in Meryem’e söylemiş olduğu sözlerini ben de dinleseydim, şaşırmış ve korkmuş olarak Kutsal Bakire’nin sorusuna verdiği cevabı, “Kutsal Ruh senin üzerine gelecek” (Lk 1,35) duyardım. Meryem, “Bu nasıl olabilir ki?” diye sormuştu. “Ne yapmalıyım? Söylediğin Tanrı’nın vaatlerini gerçekleştirmek için neler yapmalıyım?” demek ister gibi.
Melek ona, “Sen hiçbir şey yapma, kaygılanma. Sen sadece, Tanrı’ya ‘evetini’ de, sonra her şeyi Kutsal Ruh yapacak. O, senin yapabileceğinden çok daha fazlasını yapacak. Eğer sen bir şeyler yaparsan, sadece bir insan doğacaktır, ama Kutsal Ruh’a bırakırsan, Yücelerin Yücesi’nin Oğlu, Tanrı’nın Kutsalı doğacaktır!
Kutsal Ruh, havasal bir şey, soyut bir kavram değil, O, gerçekten sevginin gücü ve kuvvetidir, o sevgi ki yaşamı doğurur ve yaşamı bağışlar.
İsa dünyada var oluyor, çünkü Kutsal Ruh ürkek ve sessiz bir kadının ruhuna ve bedenine müdahale edebildi.
Ama kimdir bu Kutsal Ruh, böylesine güçlü, böylesine gerçek, böylesine somut? Kimdir?


 

4. Kimdir, ya da ne yapar?

Kutsal Ruh kimdir?
Bu soruya kim cevap verebilir? Tanrı’ının kendisini, yani O’nun Kutsal Kitap’ın değişik bölümlerinde bize sunduğu Sözünü sorgulayabiliriz.
Azizleri ve onlarla birlikte Kilise’yi de sorgulayalım: Kilise ki, Kutsal Ruh’un etkisiyle İsa’nın Bedeni olarak doğdu.
Kutsal Kitabı sorgularken, İsa’nın ve Havarileri’nin, peygamberlerin ve daha başka Tanrı’dan esinlenmiş insanların sözlerini bulacağız.
Azizleri ve onların Kiliselerini sorguladıkça, Kutsal Yazıları açıklayan cevapları bulacağız: Nitekim Kutsal Yazılar sorularımıza doğrudan bir cevap vermezler. Onlar, Kutsal Ruh’un bir tanımını vermezler, O’nun yaptığını, O’nun içimizde ne şekilde davrandığını, O’nun kişisel yaşamda ve Kilise yaşamında varlığını nasıl tanıyabileceğimizi belirtiler.
Kutsal Ruh’tan bahsetmek, bir mum alevinden bahsetmek gibidir. Kim sana alevin ne olduğunu söylemek isterse, konuyu değiştirerek, sana onun ne yapıp, nasıl aydınlattığını ve ısıttığını söylüyor. Önemli olan, alevin nasıl oluştuğunu bilmek değil, onun tarafından aydınlanmak ve ısınmaktır!
Dolayısıyla sorumuza cevap vermek için az konuşacağız. Kutsal Ruh’un ne yaptığını ve nasıl müdahale ettiğini söylemek daha kolay. Fakat, en azından, kullanılan ‘ruh’ ve ‘kutsal’ terimlerinin anlamını bulmaya çalışacağız.


 

5. ‘Ruh’ ve ‘kutsal’

‘Ruh’ kelimesi ne anlama gelir? Yeni Ahitte bulmaya çalışalım.
İncil Yazarları ve Havariler, Yunanca İncilleri ve mektupları yazarken, hangi terimi kullandılar? Onlar, “pneuma” diye yazdılar. Bu şekilde İsa’nın da mezmurlarla dua ederken kullandığı ifadeyi çevirdiler: “İçimde yeni bir ruh yarat” ve “Senin iyi Ruh’un bana düz yolda bana öncülük etsin” (Mez. 51,10 ve 143,10). İsa, İbranice, ‘ruah’ diyordu.
Hem İbranice hem de Yunanca olan terim, nefes, esinti, hafif ve meltem gibi yenileyen bir rüzgarı ifade etmek için kullanılmaktaydı.
Bir insanın ruhu, insanın içindeki esintidir, yani düşüncelerine, iradesine, anılarına yön verendir; gözlerini hareket ettiren ve sözlerine tonu verendir: tatlı ya da kızgın tonu, gururlu ya da alçakgönüllü tonu, iyilik ya da iddialı tonu, yargılayan ve eleştiren veya merhametli tonu.
İnsanın ruhu, biri ile karşılaşınca, senin sevilmiş ve kabul edilmiş ya da reddedilmiş ve nefret edilmiş olduğunu sezdiren hafif esintidir. O, canı ve bedeni bir kabul etme ortamı veya boğucu bir reddetme ortamı yaratmak için hareket ettirip ifade edilemeyendir.

‘Kutsal’ kelimesi, dünyasal gerçeklerin üstünde olan, gücümüzü aşan şeyleri ifade eder. Kutsal, yeryüzünde gerçekleşene bağlı olmayan, kaynağı yeryüzünün dışında, Tanrı’nın yüreğinde olan demektir. Mesela, bir hakarete sinirlenerek ya da alınarak karşılık veriyorsam değil, takdis ederek ve severek cevap veriyorsam, kutsalım. Eğer hakarete hakaretle karşılık verirsem, dünyada gerçekleşene bağlıyım demektir; eğer sevmeye devam edersem, iyileri ve kötüleri seven Baba’ya bağlıyım.


 

6. İçten gelen esinti

Tanrı’nın Ruh’unu, Tanrı’nın yüreğini harekete geçiren içten gelen esinti olarak tanımlayabiliriz. İnsanî ifadeler kullanmaktayız. Karışıklık yapıp gizemin güzelliğini bayağılaştırmamayı ümit ediyorum!
Tanrı’nın Ruh’u, Baba’nın nefesidir. O, sevgidir! Peder daima sever, çünkü “Tanrı sevgidir” (1Yh 4,8). O’nun sevgisi, bir ölüye ya da henüz nefesi olmayan birine yönlendirildiğinde, hayattır; günahkara yönlendirildiği zaman ise, kabul etme, koruma, merhamettir.
Tanrı’nın Ruh’u, Baba’yı ilk olarak sevmeye iten Esintidir. Bu mükemmel sevgi de, Baba’yı tanrısal şekilde hayat vermeye iterek, Oğul diye adlandırdığımız sevginin armağanını göstermeye – daha iyisi: “doğurmaya” – itiyor; O da, aynı Esinti tarafından bürünmüş ve itilmiş, “Sevgi - Tanrı’dır”.
Bu yüzden Kutsal Ruh, Oğul’a hayat veren ve O’nu seven Baba’nın sevgisidir; kendisini sunan ve Baba’ya itaat edip arzularını gerçekleştirerek O’na cevap veren Oğul’un sevgisidir.
Tanrı’nın Ruh’u, baba ve evlat sevgisidir, yine de Oğul’u Baba ile bize olan tek bir sevgi içerisinde birleştiren sevgidir.
Sevgi nedir? Bunu anlatmak imkansızdır. Daha doğrusu, yaptıklarıyla ne olduğunu daha iyi söyleyebiliriz.


 

7. O’na dua etmek!

Benim annem Kutsal Ruh’un kim olduğunu kendine problem etmiyordu ne de O’nu tarif etmeyi, bunun yerine O’na dua ediyordu, sadece!
O’na: “Gel!” diyordu.
O’na: “Çocuklarımın yüreklerine gir ve onlara benim söyleyemediğim şeyleri söyle!” diyordu.
O’na: “Sen ki Tanrı’nın Rüzgârı’sın, dünyayı saran karışıklık ve imansızlık «havalarını» dağıt!” diyordu.
Annem, böyle yaparak, Kutsal Ruh’un kim olduğunu biliyordu: O, konuşabilecek, seni dinleyebilecek, insanların yüreğinin derinliğinde müdahale edebilecek ilahi Kişidir.
Tanrı’nın Ruh’u, insanın kendi kapasiteleri ile ulaşamayacak yere ulaşabilecek olan Tanrı’nın gücü, sevgi gücüdür.
Annem biliyordu ki Kutsal Ruh’a da, Peder’e ve Oğul’a verildiği gibi, şan verilebilirdi. Bu da, hayatımızda O’na yer ve önem verdiğimizde gerçekleşir. Nitekim bu şekilde Kutsal Ruh hayatımızda egemenlik sürebilir, onda çalışabilir: İçimizde dolaşan duygularımızı değiştirerek, bunlardan pek çok hoş olmayan ve güven vermeyen olanları, sevgi, barış ve birlik denebilen duygularına dönüştürerek, Kendisini gösterebilir.


 

8. Paraklitos

Dini ilahilerimizden bir tanesi bize, alışılmamış bir terim olan Paraklitos, Paraklitos Ruh kelimesini telaffuz ettirir.
Sen, bu kelimeyle karşılaşınca, ne düşünüyorsun? Bu da Grekçe bir terimdir. Kimse onu İtalyanca’ya çevirmeye cesaret edemedi. Çevirmeye kalkarsak, kelimelerin sonu gelmezdi: Yunan dilini öğrenmek daha kolay olurdu!
Paraklitos, yanımda kalmak için, bana yardım etmek için, çağrılandır.
Eğer kederliysem, beni teselli eder; eğer suçlanıyorsam, beni savunur; eğer depresyondaysam, bana moral verir; eğer hafızam zayıfsa, bana hatırlamamda yardım eder; eğer söyleyecek sözüm yoksa, bana bildirir; eğer tembelsem, beni çalışmaya isteklendirir; eğer denenmedeysem, bende Baba’nın sevgisini uyandırır; eğer karmaşık duygular içindeysem, düşüncelerimi aydınlatır; eğer iffetsiz düşüncelerim varsa, aklımı temizler; eğer dikkatim dağınıksa, bana dikkat verir; eğer geçici maddi şeylere takılıp kalmışsam, bana sonsuz hayatı hatırlatır; eğer Tanrı’yı unutursam, beni sarsıp kendime getirir; eğer hastaysam, bana “İşte, kendimi sana sunuyorum, Baba!” dememe yönlendirir; eğer acı çeken insanlara yakın oturuyorsam, bana acıma hisleri ve cömert bir yürek verir.
Daha da anlatmaya devam etmem gerekirdi...
Bunu sen yap! Ben “hemen hemen yeterince” anladım ki Tanrı’nın Ruh’u, sürekli bir şekilde, gerekli ve vazgeçilmezdir.
Ben de, annem gibi, O’na: “Gel!” diyorum.


 

9. Gerçeğin Ruh’u

İsa, şakirtlerine Kutsal Ruh’tan bahsettiği zaman, - bunu çok kez yaptı! – O’nu “Gerçeğin Ruh’u” olarak da isimlendiriyordu (Yh 15,26).
“Gerçeğin Ruh’u”: Bu deyimle İsa’nın ne demek istediğini hep anlamaya çalıştım.
“Gerçek nedir?” diye soran Pilatus’a İsa, sessiz kalarak cevap verdi: Öyle bir sessizlik ki, sözlerden daha iyi açıklık getiriyordu (Yh 18,38).
Gerçek kendisiydi; yani Gerçek, günahkarlar için kendini masum olarak sunan ve kendi üstüne dünyanın günahını yükleyen, bu şekilde de en büyük sevgi ile seven, tam İsa’nın kendisiydi.
Ne için O, şakirtlerine: “Gerçek benim” dedi? (Yh 14,6)
İsa, Baba’ya doğru güvensizlik ve itaatsizlik kabul etmeyen kendi yaşamında, Tanrı’nın sevgisinin tamamen gösterildiğini bilmekteydi. İsa’nın hayatı, henüz kimsenin görüp hayranlıkla bakmadığı merhametli Tanrı’nın gerçek yüzünü ortaya çıkarıyordu!
Hakiki gerçeği, evreni, tarihi, herkesin yaşantılarını yönlendiren ve onlara gerçek anlamı veren en derin düşüncelerini anlamak isteyen kimse, dünyanın günahını kendi üstüne yükleyen İsa’ya bakmalıdır: O, Gerçek’tir! O bize, Tanrı’nın Yüzü’nü gösterir!
Kutsal Ruh, Gerçeğin Ruh’udur. O’nun içimize, bizi değiştirerek geldiği zaman, hayatımız gerçek, yani Baba’nın sevgisinin açıklanması, hiç kimse tarafından görülmemiş Olan’ın üzerinde ışık, Tanrı’nın gerçek yüzünün görünümü olur.
Gerçeğin Ruh’u, O’nu kabul ettiğim zaman, beni biraz İsa’ya benzetir, yani beni biraz Baba gibi kılar. O zaman, benimle karşılaşan herkes, Tanrı’nın ışığından bir şeylerle karşılaşmış gibi olacak; beni gören, aydınlanacak ve, biraz da olsa, Yücelerden gelen sevgi gücünü alacak.


 

10. Size öğretecek

“O size her şeyi öğretecek” (Yh 14,26).
İsa, Son Akşam Yemeğinde konuşmakta ve Yahuda Taddeus’un bir sorusuna cevap vermektedir.
O, kendi ölümünden sonra şakirtlerini eğitmeye devam edecek olan bir Öğretmenden bahsetmektedir. Öğrenciler, hep öğrenci olarak kalıp öğrenmeye sürekli hazır olmak zorundadırlar: Öğretmek için Kutsal Ruh var olacaktır. Artık ne cahilliklerinden ne de unutkanlıklarından korkmaları gerekecektir: Kutsal Ruh onlara öğretecek ve İsa’nın söylediklerini hatırlatacaktır!
Bu, zaman sınırı olmayan muhteşem bir vaattir.

Yüzyıllar boyunca, Kilise’yi oluşturanlar, sadece insanlar, sadece günahkar, sadece zayıf ve unutkan kişilerdir. Ancak Kilise, Tanrı tarafından unutulmamaktadır, aksine hafızayı ve zekayı uyandıran Ruh’u tarafından desteklenmektedir: Hafıza, doğru zamanda İsa’nın söylemiş olduklarını hatırlatmak için, zeka da O’nun öğretişini anlamak ve onu insanların yaşadığı, yeni oluşan farklı ortamlara, durumlara uydurmak içindir.
Gerçekten de, yüzyıllar boyunca, bu hafızayı ve bu zekayı çalışır halde görmekteyiz: Kutsal Ruh, beklenmedik insanlardan, Kilise’yi ve tarihi, Tanrı’ya itaatte ve fakirlerle ilgisinde, aydınlatan ve rehberlik eden kişileri uyandırdı!
Asker Martinus’u, tarikatçı Agustinus’u, tutuklu Assisi’li Aziz Fransua’yı, Messer Benincasa’nın 26. küçük kızını Siena’lı Katerina’yı, şiddete meyilli Kamillo de Lellis’i, cahil Yuhanna M.Viyanne’yi, çocuk olan Yuhanna Bosko’yu, hasta ve fakir Bernadette Soubirous’u düşünebilirim.
Kutsal Ruh gerçek bilgeliği öğretti.


 

11. Kutsal Ruh Kilise’yi oluşturuyor

İsa’nın ölümüyle ne kaldı? Sadece, dirilmiş Öğretmenlerini görüp O’na dokunmalarına rağmen, kendilerini eve kapatmalarından başka bir şey yapamayan korkak bir düzine adam.
O halde Kilise nereden doğuyor? İnsanlar, ilahi olan hiçbir şeyi gerçekleştirmeyi bilmiyorlar.
Kendini ses ve ateşle hissettirip gösteren Kutsal Ruh araya girdi: O geldi ve – denebilirse - adamların o küçük grubun, korkak ve kendi içine kapanmış ruhun yerini aldı.
O yüreklere girmiş olan ve Kilise’yi, ondan tüm dünyanın faydalanabilmesi için doğduran, O’nu ışığa getiren, Kutsal Ruh’tur!
Kutsal Ruh, Oniki’leri dışarıya çıkarıp dünyanın her tarafına itti: İsa’nın Beden Alışını, şanlı Istıraplarını, Ölümünü ve Dirilişini, yani yeryüzüne, insanların arasına Tanrı’yı getiren olayları dünyaya armağan etmek için, ağızlarını açtı! (Hav İş 2,4 ve sonrası).

Kutsal Ruh ortadan kaybolmadı.
O, Kilise’nin tarihinde gerçek başoyuncudur. O, devamlı olarak, Kilise’yi doğurmaya, büyütmeye, aydınlatmaya, yönlendirmeye, hatta kutsallaştırmaya devem etmektedir!
Kutsal Ruh’un o dönemdeki gücü bugün de mevcuttur. Cesaretimi yitirmiyorum.


 

12. Diller ve gürültü

“Birden şiddetli bir esintiyi andıran bir gürültü... Ateşten dillere benzeyen bir şey...” (Hav İş 2,2-3). Hem kulağa hem de göze hitap eden bir şeyler var: Onlar, sarsan, uyandıran, hayrete düşüren ve büyük bir merak bırakan belirtilerdir.
Bütün bunlar ne demek? Ne oluyor? Böyle şeyler hala gerçekleşir mi?
Tanrı’nın tekrarlamak zorunda kalmayacak kadar gücü ve bilgeliği vardır, buna rağmen müdahale etmeye devam etmektedir.
Bugün sarsan, hayrete düşüren ve sorgulayan başka belirtiler var. Fakat ilk belirtiler, sonraki girişimleri de anlayabilmek için önemlidirler.
“Birden... bir gürültü...”: Kutsal Ruh’un gelişi gizli ya da sonuçları olmayan bir olay değildir. Herkes gerçekleşen değişikliklerin farkına varıyor; ayrıca bunların, insan eylemlerinden değil de, insanı seven bir Tanrı’nın varlığından kaynaklandığını da herkes anlıyor.
“Ateşten dillere benzeyen bir şeylerin bölünerek her birinin üzerine konduğunu gördüler:” Böylece İsa’yı, ölümünün yenilgisinden sonra, seven ve bu yenilgiden utanmayan ya da ondan utanmaktan vazgeçenler, işaretlenmişlerdir. Bunlar, üzerlerinde bir ışık, başkaları için de yararlı bir ışık taşıyorlar. Öyle bir ışık ki, sözlerinden ve artık insan dili olmayan fakat yukarıdan gelen, dillerinden çıkacak, onlar da Tanrı’nın Söz’ünü, Tanrı’nın sevgisini, O’nun affını telaffuz edip yankılandıracaklar. Bunların tümü, İsa’nın adında kapsanmıştır, Petrus’un da hemen söylediği gibi: “bizi kurtarabilecek başka hiçbir ad yoktur” (Hav İş. 4,12).
Ateş gibi diller, Tanrı’nın muhteşem Kilise’sinde, habercileri işaretlemeye devam etmektedir!


 

 

13. Kutsal Ruh’u Alın!

Paskalya’dan elli gün sonra üzerlerine ateşten diller inen Havariler, İsa’nın diriliş gününde, “Kutsal Ruh’u alın” diyerek, üzerlerine üflediği, aynı Havarilerdir (Yh 20,22)!
İsa, kaç kere Ruh’u vermelidir? Bir kere yetmez mi? Kutsal Ruh’u almış olan, O’nu yine mi almalıdır?
Ruh bir anahtarlık değildir ki kemerine asabilesin ya da, cebine koyarak, sürekli yanında taşıyabilesin.
Ruh, yel gibidir (Yh 3,8): sürekli hareket halindedir. Ya O’nu durmadan alırsın ya da O’na yabancı kalırsın. Açık pencerenden yele odana girmesine izin veriyorsun; pencereyi kapatınca, yel odada kalmaz.
Kutsal Ruh, yüreğin Baba’ya doğru güvene ve samimiyete, İsa’ya doğru sevgiye ve itaate, kardeşlere doğru kabul etmeye ve dinlemeye açık olunca, senin içine girer.
Fakat kendi kendinden hoşnut olmak için ya da eksik olan şeyler için hasret duyarak, ya da farklı olmayı isteyerek ya da şikayet ederek, hatta başkalarını yargılayarak, kendinin üzerine eyildiğinde, pencereyi kapatmış gibi olursun: Kendini Kutsal Ruh’suz, gururuna ya da kendini beğenmişliğe ya da depresyona ve cesaretsizliğe boğulmuş bulursun!
Kutsal Ruh’un sü-re-kli alınması gerekiyor! Bunun için İsa’nın huzurunda sürekli olarak kalmamız lazım, öyle ki O üzerimize O’nu üfleyebilsin. O halde Kutsal Efkaristiya Sandığının veya bir Haçın önünde, sessizlikte de, geçirdiğin saatler kıymetlidir!


 

14. Alın!

“Kutsal Ruh’u alın!” İsa’nın bu sözleri O’nun, sevinmek mi, inançsız olmak mı gerektiğini henüz bilmeyen on iki adamın üzerine üflemesine eşlik eden sözleridir. Bu adamlar Yahuda’nın öpücüğünden sonra beklenmedik bir şekilde O’nu terk ettikleri için, İsa’nın, onlara sitem mi ettiğini, affetmek mi istediğini hala bilmemektedirler.
İsa onları azarlamıyor: Onlara henüz sahip olmadıklarını armağan etmek istiyor.
Kaçışları, onlarda henüz Kutsal Ruh’un bulunmadığını gösteriyor: Hala korkudan etkilenmektedirler; henüz sevgide dayanma gücünü gösteremiyorlar; büyüklerin hor görmelerine ve dünyanın zulümlerine katlanabilmek için henüz kendilerini sunmayı bilmiyorlar.
İsa onlara henüz sahip olmadıklarını armağan etmek istiyor.
“Alın…”; derken sanki şunu söylemiştir: Şimdi size bir armağan uzatıyorum; içinize kabul edebileceğiniz Biri var ve ben size O’nu sunuyorum. Ağzımdan çıkan sözlerle birlikte, sizi benim gibi alaylara ve zulümlere katlanabilen gerçek şakirtler haline Getiren, sizi karşılamaya çıkar.
“Alın…” Aynı zamanda bu söz bir emirdir de: Kendinizi açın, yüreğinizi genişletin, size bağışladığım Ruh’a içinizde yer verin.
Armağanı uzatan el, armağanı alan elle karşılaşmalı. Kutsal Ruh bir armağandır, ama sen, onu alabilmek için, elini boş ve yüreğini hür bırak.


 

15. Günahları bağışlamak

İsa, Paskalya Günü’nde Havarilerine Kutsal Ruh’u verdiği zaman, armağan sunmakla yetinmiyor. Aynı zamanda çok bağlayıcı ve önemli bir görev, bir misyon da bırakıyor: “Kimlerin günahlarını bağışlarsanız, onlarınki bağışlanmış olacaktır” (Yh 20,23).
Kutsal Ruh, direk günahların affına ilişkin veriliyor.
Kutsal Ruh, dünyaya Tanrı’nın affını yaymak istiyor; bu da Havarilerin ağızları aracılığıyla gerçekleşecektir: Onlar, insanların Tanrı’nın affını alıp alamayacağını ayırt edecekler. Kim, tıpkı haçın üzerindeki suçlu gibi, İsa’ya doğru bir sevgi ilişkisi içinde bulunursa, bir haydut olmuş olsa bile, sonsuz mutluluğa, Baba’nın sevincine katılacak olan sözü alabilecektir.
İsa’ya doğru, sevgi dolu bir ilişki içerisinde yaşayanlar; alçakgönüllülükle O’nun Söz’ünü Kilisesinden kabul edenler, kendilerini Tanrı’nın çocukları diye çağıran sesi duyabilecekler: Affedileceklerdir.
Kutsal Ruh, havarilere ve onlara işbirliği içinde bağlananlara (yani rahiplere), pişmanlığı ve İsa’ya olan sevgiyi ayırt etme, dolayısıyla affeden sözü de telaffuz etme lütfunu vermektedir!
Bu söz, hepimiz için gereklidir: Hepimizin merhamete ve affedilmeye ihtiyacımız var.
Tanrı’nın sevinci, O’nun bizi affedebilmesidir: Bu bize, sevgisinin derinliklerini iletmesinin şeklidir.
Ayrıca kendimizi günahkar olarak tanıtıp af dilemeye iten alçakgönüllülük bizi, kibirli olmaktan başka şey bilmeyen düşmanımız olan şeytana karşı zarar görmez hale getir. Kutsal Ruh’un sayesinde biz, affedilme sevincini, bundan dolayı Tanrı’yla ve insanlarla olan mükemmel birliği de tanıyabiliriz!


 

16. Fışkıran su

İsa, yaşam veren, fışkıran bir sudan bahsetti (Yh 7,38).
Ormanların ve kaynakların bolca bulunduğu dağların arasında yaşayan bizleri, çağlayan ve serin suların yarattığı duygular çok fazla etkilemez! Fakat sarnıçlardan ve kuyulardan uzun süre durgun kalan suyu çekmeye alışmış olan insanlar için, fışkıran su imgesi gerçekten büyük bir sevinç, bir yaşama arzusunu da uyandırır! Peki, arzulanan su, Kutsal Ruh’tur: Rab bu şekilde konuştu!
Ve kaynak nerede? Kaynak, O’nun bağrıdır, Tanrı’nın Oğlu Olanın içi, O’na iman edenlerin içleri de.
Kim yaşam tazeliğini, saf ve kalıcı sevinçleri, iç huzurunu arzu ederse – zaten bütün bunları istemeyen kişi yok! –, Tanrı’nın Ruh’unu veren kaynağa gidebilir!
Bunun için ben de, sürekli olarak, İsa’nın yanında kalmak istiyorum, hem de O’nu sevenlerin varlığından zevk alıyorum. Bunlar bunu bilmiyorlarsa da, bağırlarından susuzluğumu Gideren ve her an sonsuzluğun bir parçasının tadını Çıkaranı, yani Teselli Ruh’unu alıyorum!


 

17. Güvercin

İncil yazarları bize, Kutsal Ruh’un İsa’nın üzerine, bedensel bir şekilde, güvercin görünümünde, indiğini hatırlatıyorlar (Lk 3,22).
Peki, neden Tanrı’nın Ruh’u, Ürdün nehri sularının üzerinde, kendini o şekilde göstermek istedi?
Kutsal Ruh kendisini, İsa’nın üzerine inen bir güvercin olarak tanıtarak, aklımıza Kutsal Kitabın bazı sayfalarını getirmek istiyor.
Suların üzerinde “dalgalanarak” (“uçuşarak”), yaratılışa düzen Vermiş Olan, O’dur (Yar 1,2)!
Şimdi ise Ürdün nehrinden çıkan İsa’ya doğru yöneliyor: Bu şekilde O’nu bizlere, gerçek insan, göksel Baba’nın, insanı yarattığında, düşündüğü projeyi gerçekleştiren olarak belirtiyor. Biz, günah işleyerek, bu projeyi bozmuş olduk. Eğer sen, insanın, göksel Baba’nın projesine göre olabilsin diye, nasıl olması gerektiğini görmek istiyorsan, İsa’ya bakabilirsin.
Güvercin, Nuh’a geri döndü; ona, zeytin yaprağıyla, yeryüzünde hala yaşanabildiğini, hala Tanrı’nın takdisi olduğunu ilan etti (Yar 8,11). Kutsal Ruh, bize İsa’yı insanın gerçek yaşamı bulduğu “yer” olarak işaret ediyor. Zaten bizler bizzat, İsa’nın olmadığı ailelerde, ayine şekilde de O’nun olmadığı kentler ve ülkelerde, her türlü birliğinin de olmadığını fark etmekteyiz: Buralarda sevinç yok, yaşamın eksikliği var! Kutsal Ruh, yaşamın egemen olduğu yeri arayanlara, İsa’yı gösteriyor.
Peygamberler ve şairler tarafından güvercin, Tanrı’ya sadık olunca, güzellik içinde parlayan İsrail halkının imgesi olarak kullanıldı (Mez 68,13). Tanrı’ya şan veren gerçek halk, İsa’nın başladığı halk, kutsalların halkı olan Kilise’sidir!
Güvercinin simgesinden ifade edilen Kutsal Ruh, ruhumuzu ve arzumuzu daima İsa’ya dönük tutan Ruh’tur!


 

18. Yağ

Bazıları, Kutsal Ruh’un simgesi olarak, yağı da düşündü. Nitekim insanları ve eşyaları kutsamak için yağ kullanılır; İsa da, “Mesih” yani Peder’in Yağlanmışı (=Meshedilmişi) Olan çağırılmaktadır: Bu deyimle O’nun Kutsal Ruh’ta kutsanmış (yani meshedilmiş) olduğu söylenmektedir (Lk 4,18).
Yağ, sağlam bir besin olmasının ötesinde, yaralar için bir ilaç ve yüzü parlatan bir kozmetik de olmaktadır!
Kutsal Ruh, yağdır; canlandıran, iyileştiren, yeniden huzur ve sevinci çiçek açtıran yağdır! O, kutsayan yağ, güneşin zararlı ışınlarından ve dondurucu soğuktan koruyan yağdır!
Kutsal Ruh tarafından canlandırılan, O’nun tarafından harekete itilmiş olan bizlere, dünyanın düşünme ve davranma şekilleri; onların şiddeti dokunmaz; ne dünyanın hor görmeleri ne de onun övgüleri! Tanrı’nın Ruh’u, sürekli korumamızdır.
Kutsal Ruh, içimize girdiğinde, ruhumuzu tamamen Tanrı’ya ait kılar: O’nun mülkü ve kendini gösterdiği yer olur.
Kutsal Ruh, içimize geldiği zaman, ancak ve ancak bize hayat veren ve vermeye devam eden Baba’ya ait olmamızın arzusunu sağlar! Bunun da ötesinde O, bizi değiştirir, öyle ki biz, düşünmemiz ve davranmamız ile gerçekten Göksel Baba’ya benzeriz.


 

19. Bulut

Yahudiler, Musa onları çölde sürdürdüğünde, bir bulutun yer değiştirmelerini izliyorlardı: Bulutun rehberliği olmasaydı, onların yürüyüşü çok belirsiz ve emniyetsiz olurdu (Mısır’dan Çıkış 13,21).
Gün boyunca bulut, kendi koyuluğuyla gölge veriyor, gece ise ateşli ışıltısıyla kendini gösteriyordu! Kutsal Ruh, o bulut gibi davranmaktadır! O, halka, itaatin yürüyüşünde, rehberlik eden Tanrı’nın mevcudiyetidir; bu yürüyüş, artık ilan edilmiş olduğu vaatlere ulaşmakla son bulacaktır. Kutsal Ruh, gözlerimizin önüne bir bulut koyarak, çalışmaktadır: Bulut, gün boyunca karanlık bir şeylerdir, fakat gece olur olmaz hemen ışığa dönüşüyor! Bunlar, Kilise’nin rehberleridir!
Bize rehberlik edenlerin yaptıkları hizmetler, Kutsal Ruh’un karizmalarıdır: Bu rehberler, günahkar zavallı insanlardır, gündüz olan bulut gibi koyudurlar; fakat Rab, halkına katılmayı isteyenleri kendine çekip yönlendirmek için, çekici olmayan bu mevcudiyetlerinden faydalanmaktadır. Bu halk karanlığa düşüp hiçbir şey görmediği zaman, merhametin Tanrı’sının günahkar yöneticileri, ümit ve emniyetin farlarına dönüşüyorlar.


 

20. Deprem

Aziz Luka (Hav. İş. 4,31), Yeruşalim cemaati ile birlikte Petrus’un, kendisinin ve Yuhanna’nın hapisten çıktıktan sonra yükselttiği duayı anlatmaktadır. O, şöyle yazmaktadır:“Dua etmeyi sona erdirdiklerinde, bulundukları yer sarsıldı. Hepsi Kutsal Ruh’la doldu ve Tanrı’nın sözünü güvenle bildirmeye başladılar”. Kutsal Ruh’un gelişi, depremle eşlik edilmektedir: Korkutan ve kaçırtan bir deprem değildir; o, sadece gerçekleştirdiği değişikliği belirtiyor. Kilise, toplanmış haldedir: Havarilerin başına gelmiş olaylar için endişeli, kendini kaplayan tehlikeden ötürü korku içindedir. Kutsal Ruh, yeni bir cesaret bağışlıyor: Herkes, Tanrı’nın Söz’ünü açıkça ilan ediyordu.
Normal olarak, tehlikeli durumlarda, seve seve korunmuş ve sevilmiş olan evde kalıyoruz, deprem ise herkesi evden çıkarıyor; aynı şekilde Kutsal Ruh, O’nu alan insanı kendisinden çıkarıp, onu cesaretli ve imanda olgun, korkulardan ve huzursuzluklardan, Rab’bi kabul etmeyenlerin düşüncelerinden ve eleştirilerinden hür kılıyor.
Kutsal Ruh’u alan kişi, artık kendisinde kapanmış değildir; ölümden korkmadığı için, kendini Haçta Gerilmiş Olan’ın dostu olarak göstermekten de korkmamaktadır. Kutsal Ruh tarafından kendisinde doğurduğu dirilişe olan iman ona, öncelerde kendisini köle, zincirlenmiş, iman sözlerini söylemeye ve imanı gösteren adımları atmaya engelli kılan etkilerinden hür olmasını sağlıyor!
Kutsal Ruh, normal ilişkimizi değiştiren bir deprem gibidir!


 

21. Öğretim ve hafıza

Son Akşam Yemeğin’de İsa, şakirtlerine konuşurken onları hayrete düşürüp üzüyor: Nitekim yakında gerçekleşecek olan ölümünü ima ediyor. O, kendine acındırmayı istemiyor, Onunkilere güven vermeye çalışıyor: Onlar, tek başına, öksüz gibi, yeni hayatlarına devam edemez halde, kalmayacaklardır.
İsa, Paraklitos’un, Kutsal Ruh’un yardımlarına geleceğini, O’nun onları yüreklerinin derinliğinden aydınlatıp yöneteceğine söz veriyor. İsa O’nu, Öğretmenleri çağırır, çünkü O onlara, Kurtarıcı’nın sözlerinin gerçek anlamını kavrama yeteneğini bağışlayacaktır, onları “tamamen gerçeğe doğru yöneltecektir” (Yh 16,13), yani hayatın gelişen olaylarında Tanrı’nın sevgisini ayırt etme yetkisini; Kilise’nin içerisinde, ona ait her üyesinin barışını ve hayat doluluğunu isteyen Tanrı’nın sevgisi etkili halde kalabilsin diye, ne yapmak gerektiğini anlayabilmek için ışığı da bağışlayacaktır.
Paraklitos, doğru zamanda, İsa’nın O’nunkilere söylediklerini de hatırlatacaktır. İsa, Baba’dan gelen Ruh’u bağışlayarak, O’nunkilerine, Kilise’ye her zaman gerekli olan öğretim ve hafızayı garanti ediyor.
Kilise’nin Kutsal Ruh tarafından aydınlatılmış, aydınlatılmakta ve aydınlatılacak olduğundan emin olmak, bunun için de O’nun güvenli ve yanılmaz Baba’nın gerçek ve merhametli sevgisinin aracılığı olduğunu da bilmek, bizim için büyük bir lütuftur!


 

22. Kendini unutmak

Son Akşam Yemeği’nde birçok kereler İsa, Kutsal Ruh’tan bahsediyor. Onunkilere O’nu tanıtmak istiyor, çünkü O, onların içerisinde, her durumda gerçek iç rehber olarak kalacaktır. O, İsa gittiği zaman gelecektir. “... ama gidersem, onu size göndereceğim” (Yh 16,7).
Rab’bin bu Söz’ü bize tuhaf geliyor. Fakat bunu anlamamız gerekir. İsa etten kemikten var olup dostlarının dikkatli bakışlarını üzerine çekinceye kadar, onlar bu fiziksel varlıktan ve O’nun yakınlığından memnundurlar ve O’nunla ödüllendirilmişlerdir. Onlar, O’nu gözden kaybetmemek için, O’nu dinlemek için, O’nun bakışının altında yaşamak için dikkatlidirler: Onlar, evet, O’na dikkat gösteriyorlar, ama bunu, kendileri için, kendi hoşnutlukları için yapmaktadırlar! Kutsal Ruh ise, saf sevgi ruhu, kendini saf bir armağan etme ruhu, kendimizi düşünmemize izin vermeyen, tersine bizleri, İsa’ya itaatli olarak, diğer insanları sevmemize iten Ruh’tur. Bunun için “İsa’nın gitmesi” gereklidir.
Şakirtler, İsa’nın görüntüsünden, fiziksel mevcudiyetinden, mahrum kalmalıdırlar, böylece kendilerini unutup, Kutsal Ruh’un esintisinin yönlendirmesiyle, kendilerini armağan edebileceklerdir!
İsa uzak olmayacaktır, aksine onların içlerinde olacaktır: Onlar, Bedeninin üyeleri, O’nun dünyada olan gerçek mevcudiyeti olacaklardır!
Şakirtlerin artık kendilerini düşünmedikleri zaman, Kutsal Ruh onları kuşatıp onların içerisine o kadar giriyor ki, onları gerçekten Mesih’in Bedeninin parçaları yapıyor!

Gel, Kutsal Ruh! Artık İsa’yı hissetmek değil de; müdahalen sayesinde, dünyada O’nun mevcudiyeti olmak istiyorum!


 

23. Dünya iman etmez

Kutsal Ruh, “dünyanın günah konusunda, adalet konusunda ve yargı konusundaki hatalarını gösterecektir” (Yh 6,8-11).
Tanrı’nın Kutsal Ruh’unun bu inisiyatifi, şeytanın yalancı çekicilikleri ve ayartmalarına karşı korunmamıza yönelik olan içten müdahaledir. “Düşmanımız iblis”, Aziz Petrus’un söylediği gibi, “Kükreyen aslan gibi dolaşarak, yutabileceği birini arıyor” (1Pt 5,8): O bizi, Baba’nın ellerinden koparmak istiyor!
Kutsal Ruh bizi, dünyanın günah içinde olduğuna dair ikna ediyor, yani bizi bundan emin ve bilinçli kılıyor. Dünya pek çok değerleri ve dürüstlükleri, iyi ve güzel şeyleri, çok sayıda pozitif şeyleri, mantıklı ve ikna edici dinleri de sunmaktadır. Fakat dünya İsa’ya iman etmiyor, O’nun haçına ve dirilişine hiç önem vermiyor, Tanrı’yı tanımak ve sevmek için O’na yönelmiyor.
Bu dünya, yolun dışındadır; Baba gibi insanları seven Tanrı ile karşılaşmaya götürecek olan tek Yol’un dışındadır! Değerlerinden değil de, Tanrı’nın Oğlu’ndan yoksun olduğu için dünya güvenilmezdir.
O akıllı ve bilgili, yetenekli ve ünlü İsa’ya iman etmeden yaşayan insanlar, yaşamım için güvenilmezlerdir: Eğer onların düşünme ve davranış tarzını izlesem, kandırılmış olacaktım!
Buna beni ikna eden Kutsal Ruh’tur: O, beni uyanık ve dikkatli, ayırt etmek için yetenekli kılıyor. O, kimin beni Allah’tan uzaklaştıracağını, kimin de, iyi ve güvenilir Baba’ya yönelteceğini keşfetmemi sağlıyor!


 

24. Geçek doğruluk

İsa şu şekilde cümleye devam etti: “Kutsal Ruh gelince... adalet konusundaki hatalarını gösterecektir...; doğruluk konusunda, Baba’mın yanına gideceğim ve artık beni görmeyeceksiniz”. Bu doğrulama, kulaklarımıza biraz gizemli geliyor, ama onun ana anlamını kavramak imkansız değildir.
İsa, tam Tanrı’dan Baba’sı olarak bahsettiğinde, içine şeytan girmiş olmakla, Tanrı’ya küfretmekle, O’na düşmanlıkla suçlanmıştı.
Kutsal Ruh ise, gözlerimizi açıyor öyle ki bizler, İsa’yı Dürüst Olan, Tanrı’nın isteğini tamamen yerine getiren olduğunu görebiliriz. İsa, bu isteği o denli bir sadakatle yerine getiriyor ki Baba, O’nu şanına kabul ediyor.
“Artık beni görmeyeceksiniz”. Bu söz, Baba’nın İsa’yı reddetmediğini, geri göndermediğini, tersine O’nu kabul edip bağrında “sakladığını” ifade ediyor! Kutsal Ruh tarafından aydınlanmış olarak, bizi “dünyasal” bir doğruluğa, yani Tanrı’nın doğruluğunun özelliği olan merhametten ve sevgiden yoksun bir doğruluğa çeken denenmelerin üstesinden gelebiliriz.
Baba’nın gözünde bizi “dürüst” kılan gerçek doğruluk, kendi için hiç bir şey aramadan, kendisini armağan eden sevgi; başkalarının acıları için acı çeken sevgi; diğerinin yükünü, onun günahının yükünü bile, kendinin üzerine yükleyen sevgidir.
İsa, tam bu şekilde davrandı, bunu için O, Dürüst Olandır: Kimse tarafından yargılanamaz, herkes, O’ndan öğrenmelidir!
Kutsal Ruh, gerçek doğruluğu tanıyabilelim diye, yüreğimizi açıyor!


 

25. Tanrı, sadece bu dünyanın Prensi’ni mahkum etti

Kutsal Ruh, Tanrı’ya göre yargı yürütmemiz için gerçek ilkeleri veriyor. Çünkü “Bu dünyanın prensi (yani şeytan) şimdiden mahkum oldu” (Yh 6,8-11)! İsa, kendisine ait olanların ancak ve ancak günahkarları seven, onları kurtuluşa götürmek isteyen, Tanrı’nın Ruh’u tarafından aydınlatıp ilham almalarını istemektedir; o Tanrı ki, günahkarları seven, onları kurtuluşa getirmek isteyen merhamet ve af Tanrısı’dır. O, cezalandırmaktan hoşlanmaz; “Ben kötü kişinin ölümünden sevinç duymam, ancak kötü kişinin kötü yollarından dönüp yaşamasından sevinç duyarım” (Hez. 33,11).
Hıristiyanlar, kendilerine sürekli düşmanca davranan bir dünyada bulunduklarından dolayı, tüm insanlar gibi, kendilerine acı çektirenleri; şiddetle, bencillikle, cimrilik ve aç gözlükle halkların ve evrenin uyumunu mahvetmelerini yargılama ve mahkum etmekle deneniyorlar.
Kutsal Ruh bizi aydınlatıyor öyle ki, Tanrı’nın günahkarları Kötü Olan’dan kurtarmak istediğini sürekli göz önünde tutalım: İnsanları kendi kötülüklerinin aracı yapan o (yani şeytan), tek suçludur.
Tanrı, sadece Yılanı mahkum etti; bütün bölünmeler ve acılar için, tek suçlu olan “Şeytanı”, “Kardeşlerimizin suçlayıcısı” nı yargıladı (Yaratılış 3,14; Vahiy 12,10).
Bunun için Hıristiyan, herkesi, düşmanlarını bile, sevmeye yetkin olacak; düşmanları için dua edip onların, artık onları köle kılan Aslanın pençelerinden kurtarılmalarını isteyecektir.
Hıristiyan, Kutsal Ruh’tan esinlenerek, hiçbir insanı mahkum etmiyor, tersine herkes için dua edip Baba’ya şöyle diyor: “ Kötü Olan’dan bizi kurtar”! (Mt 6,13)


 

26. İsa’ya baktığımızda, Kutsal Ruh’u görürüz

İsa, Kafarnahum’da ilk mucizevî işaretleri yaptıktan sonra Nasıra’ya döndüğü zaman, Şabat Günü’ndeki sinagog liturjisine müdahale etti.
Orada kendini hemşehrilerine tanıttı. Onlar O’nu önceden yüzeysel bir şekilde tanımaktaydılar. Marangozun oğluydu, onlar bütün akrabalarını bilmekteydiler. Fakat İsa’nın Tanrı ile nasıl bir bağ içinde olduğunu hiç kimse bilmiyordu: Yani hiç kimse, İsa’yı gerçek bir biçimde tanımıyordu.
Birinin Baba Tanrı ile olan ilişkisini anlamadıkça, o kişi hakkında hiçbir şeyi anlamayız ve ona hangi ölçüde güvenebileceğimizi de bilemeyiz!
İsa, tanınmayan biri olarak kalmak istemiyor. Kendini tanıtmak için, bir zamanlar Ürdün Nehri’nin kıyılarında söylediği İşaya’nın şu sözlerini dile getiriyor: “Rabbin Ruhu üzerimdedir; çünkü O beni, Sevindirici Haber’i yoksullara bildirmem için kutsadı. O beni, yürekleri kırılmış olanları iyileştirmem, esirleri kurtarmam ve körlerin gözlerini açmam, ezilenleri özgürlüğe kavuşturmam, Rabbin lütuf yılını ilan etmem için gönderdi” (Lk 4,18-19).
İsa, kendi üzerinde Kutsal Ruh’u taşımaktadır ve bunun bilincindedir!
İsa’yı sevdiğimiz zaman, Kutsal Ruh’u da sevmekteyiz; İsa’ya baktığımız zaman, Kutsal Ruh’u ve O’nun işini, insanın hayatında varlığının meyvelerini de görmekteyiz! İsa’nın yaptığı her şey, Tanrı’nın Ruh’unun armağanı ve yansımasıdır: İsa’nın hayatı, insanlar için, insanlığın düşmanının yarattığı acıları çeken tüm insanlar için, Tanrı’nın sevgisi olmaktadır.


 

27. Kutsal Ruh’un ürünü, Kilise’dir

Kutsal Ruh’un ürünü, İsa’nın yaşamıdır: Kutsal Ruh aracılığıyla, Tanrı’nın Oğlu Bakire Meryem’den doğdu; Kutsal Ruh aracılığıyla O, eylemleriyle ve sözleriyle Baba’nın sevgisinin Müjde’sini ilan etti; Kutsal Ruh aracılığıyla O, Kilise’ye başladı.
Kutsal Ruh, İsa’nın şakirtlerini değiştirerek, onları O’nun haçının ve dirilişinin tanıkları, Tanrı’nın bütün insanlara olan merhametinin ve sadakatinin araçları yaptı.
Kilise hayatı, Kutsal Ruh’un meyvesidir. Asırlar boyunca insanların, Tanrı’nın affını ve lütfunu; tesellilerini ve kardeşliklerini besleyen yeni ekmeği; saf, basit ve kalıcı sevincin şarabını, kendileri için daima hazır bulabilecekleri yer olan Kilise’nin varlığı, Kutsal Ruh’un ürünüdür.
Kutsal Ruh’un ürünü, her imanlının değişmesidir. Onlar, günahkar iken, Tanrı’nın dostları haline geliyor; şiddetli ve öç alıcı iken, şefkat dolu oluyor; iffetsiz ve sadakatsiz iken, küçüklere ve acı çekenlere karşı ilgili ve sevgi dolu; cimri ve açgözlü iken, fakirlerin sevinçli ve özgür dostları haline geliyorlar!
Kutsal Ruh’un ürünü, kardeşlerimizin göksel topluluğunda kutsallığı ve cesareti dolup taşan lütuftur: Bunlar, sebat göstererek, ruhlarını kurtardılar; şimdi Tanrı’nın ebedi merhametini yüceltmektedirler.


 

28. Kutsal Ruh’un ürünü: Sevgi ve sevinç

Kutsal Ruh’un ürünü, imanlıların ruhlarının tek bir güzelliğinin farklı renklerini barındıran uzun bir listedir. “Ruh’un meyvesi sevgi, sevinç, esenlik, sabır, iyi yüreklilik, iyilik, içten bağlılık, yumuşak huyluluk, özdenetimdir” (Gal 5,22).
Aziz Pavlus, bu şekilde insanın yüreğinde ve imanlılar cemaatinde olan Tanrı’nın Ruh’unun mevcudiyetindeki iyilikleri anlatmaya başlamaktadır.

Kutsal Ruh’un olduğu yerde sevgi vardır, o gerçek sevgi ki Tanrı’nın bize karşı beslediği sevginin aynısıdır: Bu sevgi asla bencil olmayacaktır! Bizim tanıdığımız sevgi ise, yani akrabalar ve arkadaşlar arasında tanıdığımız sevgi, daima bir karşılığı, bir değişikliği, bir minnettarlık işaretini bekleyen bir sevgidir.
Tanrı’nın Ruh’undan içimizde üretilen sevgi, hiçbir karşılık beklemez: Kendini sunuyor ve kendini sunmaya devam ediyor; bu sevgi, insan yüreğinde ilahi sevgi olarak var olmasıyla kendini tatmin etmektedir!

Kutsal Ruh’un olduğu yerde sevinç vardır, o sevinç ki geçici şeylere, yeryüzündeki zenginliklere, tesellilere de bağlı değildir. Bu sevinç, Baba’sından memnun olan Tanrı’nın Oğlu’nun sevinci; Oğlun itaatinden memnun olan Baba’nın sevinci; İsa’ya baktığım zaman, Baba’nın hakkımda her şeyi, bütün ihtiyaçlarımı da bildiğini hatırladığım zaman yaşadığım sevinçtir: Gelecekten korkuyu yok eden bir sevinç, yüreğimi huzurla dolduran bir sevinçtir, bütün denenmelerde ve bütün acılarda dayanma gücü veren bir sevinçtir!


 

29. Esenlik, sabır, iyi yüreklilik ve iyilik

Tanrı’nın Ruh’unun olduğu yerde gerçek esenlik vardır. Gerçek esenlik, aramızda olan anlaşmaların ve uzlaşmaların ürünü değil de; birlik içerisinde yaşayabilmek, Tanrı ve insanlar tarafından sevilmeyi kabul edebilmek, hem manevi hem de maddi armağanları kardeşlerle paylaşabilmektir. Gerçek esenlik, diğer insanlarla Tanrı’nın zenginliği olan İsa’yı paylaşmaktır!

Ruh’un ürünü, sabırdır. Yanımda yaşayanların kusurlarına ve günahlarına katlanmak için, kendi çabalarımla uğraşmam faydasızdır! İçime Tanrı’nın Ruh’unu kabul etmeliyim, bu yeterli! Böylece insanların ve şeylerin karşıtlıkları ile sınanmış olan “zor” bir sevgide sebat edebileceğim!

İyi yüreklilik ve iyilik de Kutsal Ruh’un mevcudiyetinin işaretlerindendir. O, yüreğimize ve aklımıza “iyi”, yani ilahi düşünceleri ve havaları getirir!
İyi yüreklilik sayesinde, merhamet ile günahkara yaklaşıp onu sevmekte başarılı oluruz, tıpkı İsa da olduğu gibi; O, Baba’ya “Onları bağışla, çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar” dedi, biz de günahkarlar için Tanrı’nın önünde mazeretleri dile getirebileceğiz (Lk 23,34).

Ve iyilik sayesinde herkese – iyi kötü herkese! – Baba’nın sevgisinin işaretlerini gösterebiliriz. “Çünkü O, güneşini hem kötüler üzerine, hem iyiler üzerine doğurur” (Mt 5,45).


 

30. Yumuşak huyluluk, içten bağlılık ve özdenetimdir

İnsanlar, yumuşak huyluluğumu övdüğü zaman, bana küfrediyormuş gibi geliyor: Yumuşak huyluluk, Kutsal Ruh’un ürünüdür; O, içimizde Tanrı’nın Oğlu olan İsa’nın imajını yaratmaya çalışır. İsa, alçakgönüllü ve yumuşak huyludur (Mt 11,29). O’na göre, Kutsal Ruh yüreğimizi, düşüncelerimizi, davranış şeklimizi biçimlendirmeye çalışmaktadır. Yumuşak huylu bir insanla karşılaştığımız zaman, Kutsal Ruh’u övüp kutsayalım!

İçten bağlılık içerisinde yaşayan bir Hıristiyan tanırsak, yine aynı şekilde davranalım!
Sevgide, aldığımız yükümlülüklerde, bize verilen görevlere olan sadakat, Tanrı’nın Oğlu İsa’nın sadakatinin bir yansımasıdır. İsa, Tanrı’nın sevgisidir; Tanrı’nın, günahkar insan uğruna ant ettiği sadakatin işaretidir (2Kor 1,19-20). Kutsal Ruh olmadan, ne evlilikte ne de bekarlıkta, ne fiziksel ne de ruhsal annelikte ve babalıkta, ne bireysel ne de sosyal görevlerde içten bağlılık yoktur!
Rahiplere, evlilere, ebeveynlere, politikacılara, gönüllülere, görevi olan herkese, şöyle demek lazım: “Kutsal Ruh’u al” (Yh 20,22)! Sadık olmak ister misin? Kutsal Ruh’u al!

Aziz Pavlus, listenin sonuna özdenetimi bırakmıştır: Kendine hakim olmak, gözlerin ve düşüncelerin korunması, dili ve iştahı tutma, cinsel saflık, öfkenin denetimi, herhangi bir işi yaparken sakin ve huzur içinde olmak, Kutsal Ruh’un meyveleridir.

İsa ile kalacağım, O’nun önünde yaşayacağım, öyle ki Paskalya Gününde, Son Akşam Yemeği Odasında İsa’nın üflemeye başladığı Ruh’un esintisi bana da ulaşabilsin!


 

31. Yedi armağan

Episkopos, ellerini Kuvvetlendirme alacak olanların üzerine koyarak, dua ediyor. O, onlar için Baba’dan Kutsal Ruh’u ve O’nun yedi armağanını diliyor. Yedi armağan, Tanrı’nın Ruh’unun doluluğudur; tıpkı peygamber İşaya’nın, bunu tanımlamak için, aydınlanmış olduğu gibi.
Bilgelik ve anlayış ruhu, öğüt ve güç ruhu, bilgi ve Rab korkusu ruhu! (Yeşaya 11,2)
Kutsal Ruh, hayatımızı tamamlıyor. O bizi, her şeyi sevgiyle yapmış olan Yaratıcı Tanrı’nın gerçek imajı kılmaktadır. O içimizde her şeyin ve her olayın gerçek anlamını, ancak ve ancak sonsuz sevgi tarafından kavranabilen anlamını, fısıldıyor.
O bize her şeyi O’nun sevgisinin ürünü olarak tattırıyor, hayatımıza da O’nun armağanlarıyla dolu olmanın tadını veriyor.
O bize, diğer insanlar için bir kutsamaya dönüştürüyor, çünkü O’nun sayesinde, onlara cennete giden yola ait öğütler verebiliyoruz. O bizi aksiliklere karşı güçlü, Baba’dan uzaklaştıran düşüncelere ve durumlara direnmek için yetenekli kılıyor!
Kutsal Ruh, korkmadan güven ve samimiyet içinde, Baba’nın huzurunda yaşamamızı sağlıyor: O’nun sayesinde, göklerdeki Baba’nın evlatları, O’nu üzmemeye dikkat eden evlatları, insanlar arasında O’nun şanını yaymayı isteyen evlatları olarak yaşayabileceğiz; bu dünyada da kendimizi Tanrı’nın dostları ve evlatları olarak göstermekten korkmayacağız.
Bize kalan tek korkumuz, Babamıza iyi bir tanıklık etmeyi başaramamamızdır.


 

32. Dinsel Karizmalar ve Kilise’deki görevler

Ruh’un armağanlarının ve ürünlerinin ötesinde, Kilise’nin yapılanması ve iyi bir tanıklık edebilmesi için, Kutsal Ruh’tan gelen karizmalar (yani ruhsal armağanları) ve görevler de mevcuttur (Rom 12; 1Kor 12-14).
Karizmalar, imanlıların her birine Kutsal Ruh tarafından dağıtılan özel lütuflar ve sevme kabiliyettir.
Aziz Pavlus, havarilik, bilgelik, öğretmenlik, peygamberlik, hastaları iyileştirme, bilinmeyen dillerle konuşma ve onları yorumlama karizmasını ve, nihayet, her şeyin üstünde olan sevgi, insanı kutsal ve ilahi kılan Tanrı sevgisinin, karizmasını bilmektedir.
Görevler, Kilise tarafından kabul edilmiş olan bazı hizmet karizmalarıdır. Kilise’nin otoritesi tarafından karizma olarak tanınmış olan yönetim, İncil hizmeti, öğretmenlik ve daha başka karizmalar, her küçük cemaatin ya da bölgesindeki her Kilise’nin, hatta evrensel Kilise’nin yaşamı ve çalışması uğruna, sabit bir hizmet olarak, emanet edilebilirler.
Kutsal Ruh tarafından yönlendirilen bir Hıristiyan, sadece kendini düşünmez: Böyle bir davranışa artık ne imkanı ne de isteği vardır! Öyle bir Hıristiyan, kendini İsa’da tanıtan Tanrı’nın şanı için yaşamaktadır, bunun için İncili duyuran bir “havari” olur, yani Kurtarıcının sevgisini ve Adını, her şekilde ve herkese iletir. O, Kilise’nin aktif bir uzvu olup Kilise’nin yaşamına katkıda bulunmaktadır, İsa’nın Bedeninin sevinçli bir üyesi ve Tanrı’nın Hükümdarlığının dikkatli bir işçisine dönüşür.
Kutsal Ruh’u alan Hıristiyan, artık kendine ait değildir: Tüm insanlar için Baba’nın bereketinin aracı olmaktadır!


 

33. Kentte kalın

“Ben, Babamın vadettiğini size göndereceğim. Siz de, yukarıdan bir güçle donanıncaya dek, kentte kalın” (Lk 24,49).
İsa’nın On İkilerine yöneltilmiş bu vaadi, özellikle de onun yapılma şekli, beni çok etkiledi: “Siz de, yukarıdan bir güçle donanıncaya dek, kentte kalın”. Sanki şöyle söylemişti: Kutsal Ruh’u alıncaya dek durun, harekete geçmeyin. Kutsal Ruh olmadan nereye gitmek istersiniz ki? Kutsal Ruh olmadan, hayatınız hiç kimseye yaramazdı, dünyayı değiştirmezdi, onu da Tanrı’ya doğru dönüştürmezdi, ilahi bir kutsama olmazdı. Kutsal Ruh’u almazsanız, vaaz etmeye gitmeyin, adımı telaffuz etmeyin, kimseyi teselli etmeye ya da eğitim vermeye başlamayın! Kutsal Ruh’u almadıkça, Kilise içerisinde herhangi bir görev ifa edemezsiniz ve de onu, dünyanın önünde temsil edemezsiniz!
İsa, kendine ait olanları, hem halk önünde hem de yalnız kaldıklarında eğittiği halde, hatta onları kendi misyonu ile görevlendirdiği halde şunu bilmektedir: Ancak ve ancak onlar da, kendisi gibi, Kutsal Ruh’un gücü ve ışığı ile kuşanmış olurlarsa, misyonlarını, meyve vererek, yerine getirebileceklerdir.
Bunun için, ilk Kilise’nin içerisinde, bir misyon teslim edilmeden önce, cemaatin tümü dua edip oruç tutuyordu.
Bu yüzden de, bugün ve her zaman, Hıristiyanlara inziva, uzun süren bir dua, gerçek bir “çölde” kalma önerilir. Çünkü Kutsal Ruh sessizlik anlarında, İsa’nın şakirdinin yüreğine girip onu Öğretmeninkine dönüştürmeye yol bulabilir!
“Siz... kentte kalın”: Kutsal Ruh’un yönetiminde olmadan, hiç bir şey yapmayın!
Havariler, hep birlikte dua ederek, “kentte” kaldılar. Ve Kutsal Ruh, Pentekost Gününde, onlara ulaştı.
Biz de sık sık, haftalık bir ritimle, Efkaristiya ayininde toplanarak, “kentte” kalmaktayız. Yalvarılan Kutsal Ruh, ekmeği ve şarabı, onlarla beslenenleri de, Rab’bin Beden’i ve Kan’ına dönüştürür.
Bu, hem Tanrı’nın yeni halkı için, hem de Tanrı’nın evladı ve İsa’nın şakirdi olmak isteyen bu halkın her üyesi için, haftanın en önemli anıdır: Bu onun, tüm hayatına, işine, yeryüzündeki varlığına ışık veren Rab’bin Ruh’u tarafından değiştirildiği andır.
Benim, İsa’ya itaat ederek ve Kilise’nin birliği içerisinde olarak kentte kalmam, dünyadaki varlığımı verimli, değer ve anlamla dolu kılar. Çünkü kentte kaldığım zaman, yaşamım Kutsal Ruh’la doldurulmaktadır.


 

* **

Lekesiz ve saf Bakire Meryem, sen Yukarı’dan Gelen Güçle kuşanmış oldun; o Güç sende Tanrı’nın Oğlu’na yaşam verdi. Sen, Tanrı’nın Ruh’una yüreğinin kapısını açtın ve O, alçakgönüllülüğünü, kendi zenginliği ve gücü ile doldurdu: Sen, Yüceler Yücesi’nin Oğlu’nun Annesi oldun!
Sen, göksel Alevin ışığını ve sevgisini kabul etmek için, aklını ve yüreğini açtın.
“Evetini” dediğinden beri, Tanrı’nın Ruh’u sana etki etmektedir ve seni sürekli bir kutsama, bir lütuf, teselli eden bir varlık kılmaktadır! Gece gündüz, bulunduğun her yerde, ister uyuyan birisinin uyumasında ister uyanık birinin aklına girdiğinde, sen Tanrı’nın Krallığı için meyve veren Varlıksın. Çünkü sen Kutsal Ruh’u kabul ettin, O’na sende mühadale etmesine izin verdin ve yeniden, Oğlu’nun şakirtleri ile birlikte, O’nu bekledin! Şimdi sen O’nu taşımaktasın ve her yerde, O’nu yaymaktasın: Sade insanların anılarında, fakirlerin dualarında, acı çekenlerin iniltilerinde sen bulunmaktasın. Mevcudiyetin Kilise’yi inşa eder; mevcudiyetin, sessiz bir mevcudiyet, Anneninki gibi bir mevcudiyettir.
Meryem, sen İsa’nın Annesisin, bunun için benim de Annemsin; Tanrı da seni Anne diye çağırmayı arzulamaktadır. Çünkü Kutsal Ruh sende kalıp etki etmektedir!
Seni evimde ağırlamak istiyorum: Seninle birlikte kalacağım, Şakirdin İsa’nın haçının altında seninle kaldığı gibi.
Seni evimde ağırlamak istiyorum, öyle ki senin aracılığınla Tanrı’nın Ruh’u ışığını ve ısısını etrafına yayabilsin, ve küçük büyük herkes tadına varabilsin!
Seni kalbimde ağırlamak istiyorum, çünkü senin Kutsal Ruh’la dolu olan Varlığın, İsa’nın Varlığı’nı canlı kılar!
Meryem, Tamamen Kutsal Tanrı’nın Annesi ve Kutsal Ruh’un Meskeni, teşekkürler!


 

Nihil obstat: Mons. Ruggero Franceschini archiep., İzmir, 07 Ekim 2013