ME
NU

OMELIE / Omelie TR

19 giu 2016
12/06/2016 - OLAĞAN DEVRE - 11. Pazar Günü – C

12/06/2016 - OLAĞAN DEVRE - 11. Pazar Günü – C

1Okuma 2Samuel 12,7-10.13 * 31 Mezmurdan *2 Okuma Gal 2,16.19-21 *İncil Lk 7,36-8,3

 

MEDİTASYON

Bu günkü okumaların orta noktası günah; daima mevcut, daima etkili ve işlek insanların günahı gözüküyor. Gerçekten böyle midir? Allah bizden, Kendisine olan itaatsizliklerimize gözlerimizi dikmemizi mi öneriyor? Hayır, bunu istemiyor! Bunun yerine Allah, acı kaynağı ve gerçek olan itaatsizliklerinden hareket ederek, merhametinin güzelliğini; daha iyisi O’nunla birlikte olan hayatının güzelliğini ve verimliliğini bize göstermek istiyor.

İlk olarak Davud’un olayına bakalım. Kral, ağır acıları yaratarak ve tüm halka çok kötü bir örneği vererek, kendisini büyük günahla kirletmişti. Hiç kimse, Allah’ın gözünde kötü olanın, insanların gözünde iyiliğe çevrilebildiğini düşünemez: Eğer Allah’ın Kendisi kralın günahının karşısında suskun kalırsa, O, halkın gözünde kralın kuklası gibi görünürdü. Peygamberin müdahalesi, Davud’un davranışlarının, ne kadar ağır olduğunun bilincini yerleştiriyor bunlar; zina ve adam öldürmüş gibi şeylerdir. Allah, bu davranışları cezasız bırakamaz! Yoksa O bunları onaylamış gibi gözükecekti. Davut, “cezasının” önünde bulunmaktadır, fakat kendi hatasını anladı ve kabul etti. Günahını kabul etmesi, zaten bir af dilemedir. Peygamber tam da bunu beklemekteydi. Sen, alçakgönüllülükle, af diliyor musun? Peki, senin bu alçakgönüllülüğün Allah’ın yüreğine dokunuyor. Sen kendini alçaltıyor musun? Allah, kararını değiştiriyor. Sen, insanların önünde, Allah’a karşı olan günahını kabul ediyor musun? Sen bunu kabul edince, artık Allah insanın önünde seni cezalandırmıyor.

İnsan günahkar halde kalıyor, fakat Allah’ın yüzü, güzellikle ve büyüklükle parlıyor. Allah, affedebilir mi? Ne kadar büyük hayranlık verici, ne kadar büyük teselli verici, ne kadar büyük ümit verici bir şeydir bu! Davut, Allah’ın merhametini övmeye başlıyor: Alçakgönüllülükle Allah ile karşılaşan günahlı insana ne mutlu! “Ne mutlu o kimseye ki, Rab ona günah yazmaz” ve “‘Rab’be günahımı açıklayacağım’ dedim, o zaman sen günahımın yükünü kaldırdın”.

İsa bunun tümünü çok iyi hatırlamaktadır. O, insanın günahının - zina günahı dahil - ağır olduğunu bilmektedir. O, cinsellikle ilgili günahlarının, günah olduklarını bilmektedir. Fakat aynı zamanda da O, günahlı insanın alçakgönüllülüğünü de tanıyabilir ve de bu alçakgönüllülüğe Allah’ın nasıl cevap verdiğini de bilmektedir. Bugün İsa’ya sesizlikte yaklaşayan kişi, bir kadındır. Bu, hiçbir şeyi söylemiyor, fakat sadece İsa’ya yönelmiş bazı sevgi eylemleri yapıyor. Bu şekilde kadın, İsa’nın Allah tarafından gönderildiğini tanıdığını bize sezdiriyor. O halde kadının İsa’ya sözlerden daha da açık yönelttiği sevgi eylemleri, İsa’yı Gönderene yöneltilmiş oluyor. Gözyaşları, pişmanlık gözyaşları değil miydi? Onları Rab’bin ayaklarının üzerine dökmek, sonra da onları saçları ile silmek, ancak ve ancak Allah’tan verilebilen affın arzusunun işareti değil miydi? Ve de bunların tümü, güven ve samimyetin bir açıklaması değil miydi? Ayakların üzerine dökülmüş güzel koku, o evindeki misafirin, özel bir misafir; en önemli kişi; onun herkesin dikkati çekmesine ve herkes tarafından dinlemesine layık olduğunun bir göstergesi değil miydi? İsa, kadının eylemlerini görüyür, anlıyor ve onları değerlendiriyor, fakat Baba’nın cevabını da görüyor. Oğlu seven, Baba tarafından da sevilir. Bunun için İsa, “Günahların bağışlandı” demelidir. İsa, Baba’nın yüreğinde gerçekleşeni söylemelidir: Baba’nın armağanı, yani Oğlu kabul eden, Baba’nın dostu oluyor, her ne kadar büyük ve çok sayıda günahla kendini kirletmiş olsa da. “Kendisinin çok olan günahları bağışlanmıştır, çünkü o çok sevgi gösterdi”. Bunun gibi aynı başka bir şey, Golgota Dağında da gerçekleşecektir: Orada da bir haydut açık bir sevgi ile İsa’ya yöneliyor.

Ev sahibi, İsa’ya yemeye davet etmişti, fakat İsa’yı gerçekten kabul etme ve dostluk işaretlerini; İsa’nın Allah’tan geldiğine inandığını gösteren işretleri sunmayı bilemedi. Rab, bu adamın Kendisinden çok uzakta olduğunu fark ediyordu. Ve de bu uzaklık, bu adamın İsa ile gerçek bir birliğe girmesini engelliyordu. Allah’ın Oğlu tam olarak kabul edilmezse, bu günah bağışlanamaz!

Aziz Pavlus, bu olayın anlamının üzerinde; Rab’bin hayatının buna benzer başka olaylarının üzerinde de, düşünmemize yardım ediyor. Ne iyiliklerimiz ne de iyi eylemlerimiz bizi kurtarabilecekler; bize affı kazandıramayacaklardır, eğer onlar İsa’ya olan gerçek sevginin işaretleri olmazsa. Kurtarıcı, İsa’dır; herkes için tek kurtarıcı, O’dur! Mezmurun söylediği gibi, insan kendi kendini kurtaramaz. Haçtaki ölümü ile bizi kurtaran, İsa’dır. O, haçtayken, bizi Kendisine çekip Baba’ya teslim ediyor. Peki, bizler İsa’yı kabul ediyor muyuz? O haçtayken, biz O’na sevgiyi, minnettarlığı, sevgisini değerlendirmemizi gösteriyor muyuz? O’na, “Acı çeken sana, kendimi seninle birleştirmek için, haçlarımı sunuyorum” demeyi beceriyor muyuz? “Mesih’le birlikte çarmıha gerildim. Eğer yaşıyorsam, yaşayan artık ben değilim, bende yaşayan Mesih’tir. Şimdi, bedende sürdürdüğüm yaşamı, beni seven ve benim için kendisini feda eden Allah’ın Oğluna imanla sürdürüyorum”.

İsa’yı kabul etmek, affı dilemektir ve Baba’dan aldığım affın garantisidir. Kilise, hizmetkarı olan rahiplerin sesi ile, o affı onaylayacaktır. Ve de Kilise affımı onaylayacaktır, çünkü anladı ki ben, İsa hakkında kendi kendime yarattığım herhangi bir düşünceyi değil de; gerçekten İsa’yı kabul etmek ve sevmek, ona hizmet etmek istiyorum. Alleluia!

 

OKUMALAR


1Okuma 2Samuel 12,7-10.13


Bunun üzerine Natan, Davut'a, "O adam sensin!" dedi, "İsrail'in Tanrısı RAB diyor ki, 'Ben seni İsrail'e kral olarak meshettim ve Saul'un elinden kurtardım. Sana efendinin evini verdim, karılarını da koynuna verdim. İsrail ve Yahuda halkını da sana verdim. Bu az gelseydi, sana daha neler neler verirdim! Öyleyse neden RAB'bin gözünde kötü olanı yaparak, onun sözünü küçümsedin? Hititli Uriya'yı kılıçla öldürdün, Ammonlular'ın kılıcıyla canına kıydın. Karısını da kendine eş olarak aldın. Bundan böyle, kılıç senin soyundan sonsuza dek eksik olmayacak. Çünkü beni küçümsedin ve Hititli Uriya'nın karısını kendine eş olarak aldın.' RAB şöyle diyor: 'Sana kendi soyundan kötülük getireceğim. Senin gözünün önünde karılarını alıp bir yakınına vereceğim; güpegündüz karılarının koynuna girecek. Evet, sen o işi gizlice yaptın, ama ben bunu bütün İsrail halkının gözü önünde güpegündüz yapacağım!'"

Davut, "RAB'be karşı günah işledim" dedi. Natan, "RAB günahını bağışladı, ölmeyeceksin" diye karşılık verdi.


31 Mezmurdan


Ne mutlu isyanı bağışlanan,

Günahı örtülen insana. Ne mutlu RAB'bin kötülüklerini saymadığı, ruhunda hile bulunmayan insana.

Günahımı açıkladım sana, suçumu gizlemedim.

"RAB'be isyanımı itiraf edeceğim" deyince, günahımı, suçumu bağışladın.

Sığınağım sensin, beni sıkıntıdan korur, çevremi kurtuluş ilahileriyle kuşatırsın.

Ey doğru insanlar, sevinç kaynağınız RAB olsun, coşun; ey yüreği temiz olanlar, hepiniz sevinç çığlıkları atın!


2 Okuma Gal 2,16.19-21


Yine de kişinin, Kutsal Yasa'nın gereklerini yapmakla değil, İsa Mesih'e olan imanla aklandığını biliyoruz. Bunun için biz de, Yasa'nın gereklerini yapmakla değil, Mesih'e imanla aklanalım diye Mesih İsa'ya iman ettik. Çünkü hiç kimse Yasa'nın gereklerini yapmakla aklanmaz. Çünkü ben, Tanrı için yaşamak üzere Yasa'nın aracılığıyla Yasa karşısında öldüm. Mesih'le birlikte çarmıha gerildim. Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor. Şimdi bedende sürdürdüğüm yaşamı, beni seven ve uğruma kendini feda eden Tanrı Oğluna imanla sürdürüyorum. Tanrı'nın lütfunu geçersiz saymış değilim. Çünkü aklanma Yasa aracılığıyla kazanılabilseydi, o zaman Mesih boş yere ölmüş olurdu.»


*İncil Lk 7,36-8,3


Ferisilerden biri İsa'yı yemeğe çağırdı. O da Ferisi'nin evine gidip sofraya oturdu. O sırada, kentte günahkâr olarak tanınan bir kadın, İsa'nın Ferisi'nin evinde yemek yediğini öğrenince kaymaktaşından bir kap içinde hoş kokulu yağ getirdi. İsa'nın arkasında, ayaklarının dibinde durup ağlayarak, gözyaşlarıyla O'nun ayaklarını ıslatmaya başladı. Saçlarıyla ayaklarını sildi, öptü ve yağı üzerlerine sürdü. İsa'yı evine çağırmış olan Ferisi bunu görünce kendi kendine, «Bu adam peygamber olsaydı, kendisine dokunan bu kadının kim ve ne tür bir kadın olduğunu, günahkâr biri olduğunu anlardı» dedi. O zaman İsa söz alıp ona, «Simun» dedi, «sana bir söyleyeceğim var.» O da, «Buyur, öğretmenim» dedi. «İki kişinin bir alacaklıya borcu varmış. Biri beş yüz, öbürü de elli dinar borçluymuş. Borçlarını ödeyecek durumda olmadıklarından, alacaklı her ikisinin de borcunu bağışlamış. Buna göre, hangisi onu daha çok sevecek?» Simun, «Sanırım, kendisine daha çok bağışlanan» diye cevap verdi. İsa ona, «Doğru söyledin» dedi. Sonra kadına dönerek Simun'a şunları söyledi: «Bu kadını görüyor musun? Ben senin evine geldim, ayaklarım için bana su vermedin. Bu kadın ise ayaklarımı gözyaşlarıyla ıslatıp saçlarıyla sildi. Sen beni öpmedin, ama bu kadın eve girdiğimden beri ayaklarımı öpüp duruyor. Sen başıma zeytinyağı sürmedin, ama bu kadın ayaklarıma hoş kokulu bir yağ sürdü. Bu nedenle sana şunu söyleyeyim, kendisinin çok olan günahları bağışlanmıştır. Çok sevgi göstermesinin nedeni budur. Oysa kendisine az bağışlanan, az sever.» Sonra kadına, «Günahların bağışlandı» dedi. İsa'yla birlikte sofrada oturanlar kendi aralarında, «Günahları bile bağışlayan bu adam kim?» şeklinde konuşmaya başladılar. İsa ise kadına, «İmanın seni kurtardı, esenlikle git» dedi.

Bundan kısa bir süre sonra İsa, on iki öğrencisiyle birlikte köy kent dolaşmaya başladı. Tanrı'nın Egemenliğini duyurup müjdeliyordu. Kötü ruhlardan ve hastalıklardan kurtulmuş olan bazı kadınlar, içinden yedi cin çıkmış olan Mecdelli denilen Meryem, Hirodes'in kâhyası Kuza'nın karısı Yohana, Suzana ve daha birçokları İsa'yla birlikte dolaşıyordu. Bunlar, kendi olanaklarıyla İsa'ya ve öğrencilerine yardım ediyorlardı.