ME
NU

OMELIE / Omelie TR

25 gen 2015
25/01/2015 - OLAĞAN DEVRE- 3. Pazar Günü - B

25/01/2015 - OLAĞAN DEVRE- 3. Pazar Günü - B

1. Okuma Yunus 3,1-5.10 * Mezmur 25 * 2. Okuma 1Kor 7,29-31 * İncil Mk 1,14-20

Nuh zamanında, kendi hırslarını gidermeye alışmış insanlar, Nuh’un azarlamalarına ve tanıklığına önem vermediler. Sodom ve Gomora şehirlerinde de hiçkimse Lut’un dürüstlüğüne dikkat etmedi, tersine herkes cinsel sapıklıklarına göre yaşamaya devam etti; üstelik bunu kendi hakları olarak görerek! Tufan geldi ve yeryüzünü yıkamak için ateş yağdı. Asırlar sonra, büyük kent olan Ninova da Nuh’un ve Lut’un zamanında olanların yaşadığı gibi sapıklıkla doldu. İşte tam da buraya Tanrı’nın bir peygamberi gönderilmektedir: Yunus. O, Tanrı’yı çok fazla sevmiyordu ve Tanrı’nın, insanlara beslediği sevgiye de katılmıyordu. Ninova halkı putperestti. Belki bunun için Yunus onun gerçekten yok olmasını bekliyordu: Nitekim o, Tanrı’ya itaat ederek, halkı tövbe etmeye çağırmaktaydı fakat kendi yüreğinde kimsenin onu dinlemeyeceğinden de emindir. Ama işte, putperest olmalarına rağmen, peygamberin sözlerini ciddiye alıyorlar, “kötü yollarından” dönüyorlar ve böylece affediliyorlar.

Birinci okumadaki bu olay, bizi İsa’nın duyurusuna hazırlamaktadır. İsa da tövbe etmeye çağırıyor, fakat putperestleri değil, ilk olarak İbranileri, Tanrı’nın halkının üyelerini çağırmaya başlıyor. Günümüzde de ilk olarak Kilisenin üyelerini çağırmaktadır. Maalesef tam bunların, güçlü bir mesaja ihtiyacı var, çünkü çok Hıristiyan Nuh’un çağdaşlarının ve Sodom’luların yaşadığı gibi yaşıyor; onları o kötü uyuşukluktan uyandıran bir mesaj gerekiyor. Birçok Hıristiyan, Tanrı’yı yaşamlarından uzak tutup, ‘Rab’bin gözünde kötü olanı” yapıyor; sonuç olarak hem kendilerinin, hem de sevdiklerini söyledikleri insanların yaşamını mahvediyorlar. Tanrı’nın cezasını düşünmek gerekmiyor, çünkü artık bizler de; günahlı davranışların, insanı, aileyi ve toplumu zayıf kıldığını ve cinai eğilimleri arttırdığını görebiliyoruz. Cezayı kendi kendimize veriyoruz. Tanrı bizi kesin yıkımdan kurtarmak istiyor ve bu yüzden İsa’yı, bizi uyandırmak ve kurtarmak için gönderiyor.

‘Tövbe edin ve Müjde’ye iman edin” diyor İsa. Bunu çok defa ve çeşitli şekillerde söylüyor. Bunu, güçle söylüyor çünkü şimdi somut bir imkan var; “Hükümdarlık yaklaştı”, hatta Hükümdarlığın Kralı geldi. Şimdi aramızda olan O’na itaat etmeye ve kılavuzluğunda yürümeye başlayabiliriz. O, yardımcıları arıyor çünkü tüm zamanların insanlarının Müjde’ye ihtiyacı var; maalesef şeytan ve kötülüğü her zaman ve her yerde mevcuttur. Simon ve Andreas özel insanlar değiller, gerçekten İsa’nın ardından giderlerse, özel olacaklar. Yukup ve kardeşi Yuhanna da, basit balıkçılar. Fakat maddi ilgileri bırakarak ve İsa’yı izleyerek, kötülükle dolu dünya için bir armağan ve yeryüzünün karanlıklarında parlayan yıldızlar olacaklar. İnsan tutan balıkçıklar olacaklar, yani insanları, bulundukları kötülük denizinden çıkartacaklar. İnsanları dünyanın ve günahın aldatmasından çıkartmak. İşte bu, İsa’nın Kiliseye verdiği ve Kilisenin başladığı görevdir. Tüm şakirtlerin, tüm Hıristiyanların esas görevi şudur: “Ardımdan gelin’, yani İsa’nın ardından yürümektir. O’nun ardında daima kalmayı bilecek miyiz? Bazen ardında değil, ama O’nun önüne geçmeye sürükleneceğiz yani O’na öğretmeyi isteyeceğiz, yeterince akıllı olduğumuzu; dolayısıyla daima O’na itaat etmemizin gerekli olmadığını mı söyleyeceğiz O’na…! Dünyanın kurtuluşuna faydalı olabilmek için, İsa’nın ardından gitmek ciddi ve gereklidir, bu yüzden bu yürüyüşün, bu izlemenin somut olması lazım. İsa’nın ardında olmak; Aziz Pavlus da bunu farklı sözlerle sık sık bize tekrarlıyor. Bugün bizim için önem taşıyan her şeyin, İsa’nın ardından gitmekten daha az önemli olması gerektiğini söylüyor. Her şeyi, tüm sevdiklerimi, akrabalarımı İsa’dan sonraya yani ikinci plana koymam gerekiyor. Hem sevinçli hem de kederli duygularımı bile önemsememem ve bu dünyanın mallarını da gereksiz görmem gerekiyor. “Karısı olanlar sankı yokmuş gibi yaşasınlar”; eşlerin sevgisini Mesih’in Kilise’ye olan sevgisinin seviyesine kadar yücelten Aziz Pavlus, bu sözlerle ne demek istiyordu? Bu: Rab’be itaat ederek yaşayan evli Hıristiyan, kendi eşini en derin şekilde sevmiş olur. Hayat boyunca yaşadığımız olayların sevinci ve acısı Rab’be ait ve O’nun barışının meyve veren araçları olmamızın sevincinin daha büyük olması lazım. Eğer elimizdeki dünya varlığı başkalarına veya Kutsal Ruh’un etkisine karşı yüreğimizi kapatırsa, vay halimize!

Anlıyoruz ki, tövbe etmek; ciddi, derin ve devamlı bir hayat değişmesini doğurur; dünyanın şeylerine dikkat etmekten ve kasılmaktan, İsa’nın varlığına ve O’nun Ruh’unun etkisine, esinlemesine önem vermeye geçeriz!