ME
NU

OMELIE / Omelie TR

07 feb 2016
07/02/2016 - OLAĞAN DEVRESİ 5ª PAZAR GÜNÜ - C

07/02/2016 -   OLAĞAN DEVRESİ 5ª PAZAR GÜNÜ - C

 

1ª Okuma Yeş 6,1-8 * Mezmur 137 * 2ª Okuma 1Kor 15,1-11 * İncil Lk 5,1-11

 

1ª Okuma: Yeşeya 6,1-2a.3-8


Kral Uzziya'nın öldüğü yıl yüce ve görkemli Rab'bi gördüm; tahtta oturuyordu, giysisinin etekleri tapınağı dolduruyordu.

Üzerinde Seraflar duruyordu; her birinin altı kanadı vardı; ikisiyle yüzlerini, ikisiyle ayaklarını örtüyor, öbür ikisiyle de uçuyorlardı.

Birbirlerine şöyle sesleniyorlardı:

"Her Şeye Egemen RAB

Kutsal, kutsal, kutsaldır.

Yüceliği bütün dünyayı dolduruyor."

Seraflar'ın sesinden kapı söveleriyle eşikler sarsıldı, tapınak dumanla doldu.

"Vay başıma! Mahvoldum" dedim, "Çünkü dudakları murdar bir adamım, dudakları murdar bir halkın arasında yaşıyorum. Buna karşın Kral'ı, Her Şeye Egemen RAB'bi gözlerimle gördüm."

Seraflar'dan biri bana doğru uçtu, elinde sunaktan maşayla aldığı bir kor vardı;

onunla ağzıma dokunarak, "İşte bu kor dudaklarına değdi, suçun silindi, günahın bağışlandı" dedi.

Sonra Rab'bin sesini işittim: "Kimi göndereyim? Bizim için kim gidecek?" diyordu. "Ben! Beni gönder" dedim.


Mezmur 137


Bütün yüreğimle sana şükrederim, ya RAB,

İlahlar önünde seni ilahilerle överim.

Kutsal tapınağına doğru eğilir,

Adına şükrederim,

Sevgin, sadakatin için.

Çünkü adını ve sözünü her şeyden üstün tuttun.

Seslendiğim gün bana yanıt verdin,

İçime güç koydun, beni yüreklendirdin.

Şükretsin sana, ya RAB, yeryüzü krallarının tümü,

Çünkü ağzından çıkan sözleri işittiler.

Yaptığın işleri ezgilerle övsünler, ya RAB,

Çünkü çok yücesin.

Sıkıntıya düşersem, canımı korur,

Düşmanlarımın öfkesine karşı el kaldırırsın,

Sağ elin beni kurtarır.

RAB her şeyi yapar benim için.

Sevgin sonsuzdur, ya RAB,

Ele aldığın işi bırakma!


2ª Okuma: Aziz Pavlus’un Korintoslulara 1. Mektubundan 15,1-11


Kardeşler, size bildirdiğim, sizin de kabul edip bağlı kaldığınız müjdeyi hatırlatmak istiyorum. Size müjdelediğim söze sımsıkı sarılırsanız, bunun aracılığıyla kurtulursunuz. Aksi halde boşuna iman etmiş olursunuz.

Aldığım bilgiyi size öncelikle ilettim. Şöyle ki, Kutsal Yazılar uyarınca Mesih, günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü ve Kutsal Yazılar uyarınca üçüncü gün ölümden dirildi. Kefas'a, sonra Onikilere göründü. Daha sonra da beş yüzden çok kardeşe aynı anda göründü. Onların çoğu hâlâ yaşıyor, bazılarıysa öldüler. Bundan sonra Yakup'a, sonra bütün elçilere ve en son, zamansız doğmuş bir çocuğa benzeyen bana da göründü. Ben elçilerin en küçüğüyüm. Tanrı'nın topluluğuna zulmettiğim için elçi olarak anılmaya bile layık değilim. Ama şimdi ne isem, Tanrı'nın lütfuyla öyleyim. O'nun bana olan lütfu boşa gitmedi. Elçilerin hepsinden çok emek verdim. Aslında ben değil, Tanrı'nın bende olan lütfu emek verdi. İşte, gerek benim yaydığım, gerek diğer elçilerin yaydığı ve sizin de iman ettiğiniz bildiri budur.


İncil: Luka 5,1-11


Halk, Ginesar gölünün kıyısında duran İsa'nın çevresini sarmış, Tanrı'nın sözünü dinliyordu. İsa, gölün kıyısında iki kayık gördü. Balıkçılar kayıklarından inmiş ağlarını yıkıyorlardı. İki kayıktan Simun'a ait olanına binen İsa, ona kıyıdan biraz açılmasını rica etti. Sonra oturdu, kayığın içinden halka ders vermeye devam etti. Konuşmasını bitirince Simun'a, «Derin sulara açılın, balık tutmak için ağlarınızı salın» dedi.

Simun şu karşılığı verdi: «Efendimiz, bütün gece çabaladık, hiçbir şey tutamadık. Yine de senin sözün üzerine ağları salacağım.»

Bunu yapınca öyle çok balık yakaladılar ki, ağları yırtılmaya başladı. Öbür kayıktaki ortaklarına işaret vererek gelip yardım etmelerini istediler. Onlar da geldiler ve her iki kayığı balıkla doldurdular; öyle ki, kayıklar az kalsın batıyordu.

Simun Petrus bunu görünce, «Rab, uzaklaş benden, ben günahlı bir adamım» diyerek İsa'nın dizlerine kapandı. Kendisi ve yanındakiler, tutmuş oldukları balıkların çokluğuna şaşıp kalmışlardı. Simun'un ortakları olan Zebedi oğulları Yakup'la Yuhanna'yı da aynı şaşkınlık almıştı.

İsa Simun'a, «Korkma» dedi, «bundan böyle balık yerine insan tutacaksın.» Sonra onlar kayıkları karaya çektiler ve her şeyi bırakıp İsa'nın ardından gittiler.


VAAZ

İncil’i, ilan edildiği halinde korumak! Bu konu hakkında aziz Pavlus kararlı ve açık bir şekilde konuşmaktadır. Yani İsa’nın aracılığıyla gerçekleştirildiği Baba’nın sevgisinin müjdesinin ilan edilmesi, tartışılmamalı, akıl yürütülmemeli, anlaşılır ya da kabul edebilen kılınmalıdır: Bu müjde, bize bağışlandığı halinde, bağışlandığı şekilde, ilan edip iman edilmelidir. Sadece bu şekilde müjde ürün verir. Gerçekten de, İncil, Allah’ın eseridir, insandan hayal edilemeyen zaman ve yerde de çalışan Baba’nın merhametli sevgisinin armağanıdır! Havarinin kendisi hiçbir şeyi icat etmedi; imanı, insanın zayıflığına göre daha kolay kılmayı; vaazını dinleyenlerin alışkanlıklarına ve rahatlıklarına daha uygun kılmayı da düşünmedi. “Her şeyden önce, bizzat kendim öğrendiğimi size ilan ettim”: Her şeyden önce, itaat etmek! Havari, Mesih İsa’da beden aldığı Allah’ın sevgisini ilan ettiği kişiye itaat etmektedir. Havarinin aklı, İncil’i daha kolay kılmak için değil; onun yayılması için hizmet edecektir. Havari, hiçbir sevabının olmadığını bilmekte idi, çünkü o, Allah’ın Kilisesine zulüm etmişti bile. Şimdi havari, kendisini Kilise’nin hizmetkarı yapıyor, öyle ki Kilise yayılıp bütün halkların insanlarına ulaşabilsin.

İsa, Petrus denilen Simon’u çağırdığında, aynı arzuyu açıklıyor. “Bundan böyle ağını insanlar arasına atacaksın” diyor. Simon, ağını balıkları tutmak için atıyordu, bu iş insanlara yemeği veriyordu. Fakat insanlar sadece yemeklerle beslenmiyorlar; onların hepsinin Allah’ın Sözüne, yani Sözünün içerisinde taşıdığı sevgiye ihtiyacı var. Simon’un işi önemli, onurlu ve saygıya layıktır. Ayrıca İsa, kalabalıklara öğretebilsin diye Kendisine kayığı hazır bulunduran Simon’u seviyor. Fakat şimdi İsa, başka kalabalıklara, dünyanın bütün insan kalabalıklarına ulaşmak için, Simon’u çağıyor; ondan sadece kayığını değil, hayatını bile diliyor. Ve de bu şekilde onu daha da çok seviyor ve ona daha büyük bir sevgiyi gösteriyor. “Ağını insanlar arasına atacaksın”, yani Simon, insanları tehlikenin ve ölümün yeri olan denizden çıkartarak, onları kurtuluşa ulaştıracaktır. İnsanlar, Allah’ın Sözünden ulaştırılmayınca, egoizmin sözünün egemenliğinde; kendi egoizminden ve de başkalarının egoizmlerinden gelen bütün kötü huylarının egemenliğinde bulunmaktadırlar.

İnsanları uyandıran, onları kendilerinin sevilmelerinde bilinçli kılan, bunun için onları sevmeyi becerikli kılan Söz’dür. Baba’nın Sözü olan; gerçek, dolu, özgür, sevinçli hayatı ileten İsa’nın kendisi, Söz’ü bağışlayandır. Nasıl oldu da İsa bu görev için, yani Söz’ü iletmek için, Simon’u çağırmayı düşünebildi? Simon, sadece balıkçı idi! Evet, ama İsa onu gözetmişti ve şunu görmüştü: O, işinde çalışkan biri idi, bunun için insanlar ona değer veriyorlardı. O, eli açık biriydi: İsa için kayığını hazır bulundurmuştu ve kayığını İsa’nın emrine koymuştu. Ayrıca itaatli bir insan idi: İsa’nın dileğini kabul ederek kıyıdan biraz uzaklaştı, sonra da tam o anda bitirilmiş olan balık avını yeniden başlama buyruğunu kabul etti ve de bunu sadece İsa’ya itaat etmek için yaptı. Demek ki Simon alçakgönüllü biri idi ve de alçakgönüllülüğü, beklenmemiş avı görünce, “Rab, benden uzaklaş, çünkü ben günahkar bir insanım” diyerek İsa’nın dizlerine kapandığında, daha da çok belli oldu. Eğer Simon, egoist, tembel, itaatsiz ve kibirli biri olsaydı, kesinlikle İsa, İncil’i ilan etmek için, onu çağırmazdı. Simon kesinlikle kusursuz biri de değildi. İlan edeceği Söz, onu daha da çok olgunlaştıracaktı; gelişmesi için; bir kaya gibi sabit, emin ve güvenli olmasına kadar kendini güçlendirmek için, ona yardımcı olacaktı. İsa’nın kendisi, Simon’un içerisinde gerçekleşecek değişimi göstermek için, ona Petrus adını verecektir. (Petrus, kaya demektir).

Simon’un da, tıpkı Yeşaya’nın da olduğu gibi, daima kutsal ve kutsallaştıran Söz’ü telaffuz etmeyi yetenekli olmak için, Allah’ın müdahale etmesine ihtiyacı vardı. Yeşaya ilk önce, Serafimlerin (yani meleklerin) ilahileri sayesinde, Allah’ın büyüklüğünün ve farklılığının farkına varıyor: O, kutsaldır, hatta üç kat bile kutsaldır. O’nun kutsallığı sonsuzdur ve de O’nun bizden tamamen farklı olduğunu gösteriyor. Bunun için O’nun huzurunda kalabilmemiz için; O’nun tarafından kullanılabilmemiz için de, bizler değişmeye; alışkanlıklarımızı ve iknalarımızı ve de eminliklerimizi muhafaza etmemeye, bu şekilde de kendimizi daima korumamaya da hazır olmalıyız. Bunlar (yani alışkanlıklarımız, iknalarımız ve eminliklerimiz), günahımızın ürünü olabilirler: Günah yok olmalıdır, yoksa sevginin Allah’ı Sözünü; onu telaffuz edelim diye bize nasıl teslim edebilir ki?

Petrus’un cömert sevgisi ve Pavlus’un itaati ve sabit alçakgönüllülüğü, bugün bize peygamberi taklit etmeye ve ona benzemeye yardımcı oluyor. Peygamber, meleğin müdahalesinden arınmış olarak, cesaret alıp diyor: İşte, ben buradayım, beni gönder!”. Her birimiz, vaftiz aracılığıyla Baba, Oğul ve Kutsal Ruh olan Allah’ın hayatına artık kabul edilmiş olarak, İsa’da beden olduğu o Sözü saklamaya değil de, karşılaşılan her insana bağışlamaya çağırılmaktayız. Bizden her birimiz- ben de, sen de- Allah’a diyoruz ki: İşte, ben buradayım, beni gönder! Acı çeken kardeşlere beden olan sevgini götürmek için, beni gönder! Seni tanımayan ve kendilerinin senin tarafından sevilmiş olduklarını bilmeyen kardeşlere Söz olan sevgini götürmek için beni gönder! Bu Sözü, tamamen bize teslim edilmiş olduğu gibi taşıyacağız. Gerçekten eğer bizler Sözü egoizmimizle karıştırıp kolaylaştırsak, o söz artık Allah’ın Sözü olmayacaktır! İşte, ben buradayım, beni gönder!