ME
NU

OMELIE / Omelie TR

15 set 2013
15/09/2013 - Olağan Devre 24. Pazar Günü – C

15/09/2013 - Olağan Devre 24. Pazar Günü – C

1.Okuma Çık. 32,7-11.13-14 * Mezmur 50 * 2.Okuma 1Tim. 1,12-17 * İncil Lk. 15,1-32

Ne gizemdir bu! Musa, sadakatine ve sorumluluğuna rağmen, kendisinin rehberlik ettiği halkın saptığını fark etmesi gerekmektedir. Musa’nın Sina dağına çekilerek Allah’ı duyduğu ve taptığı andan sadece kırk gün geçti ve halk yaşam zevklerine yöneldi, Allah’ın halkı olduğunu unuttu. Herkes görünüşe aldanarak kendi dünyevi arzularını takip etmeye başladı, zevk ve heyecan peşine düştü ve Allah’a itaatsizlik etti. Böylece halk imanını inkâr etti: O halde Allah niye onu korusun ve ona yardım etsin? Biz de, ülkemizde her şey kötü gittiğinde, kendimize bu soruları soruyoruz. Sadece para ve zevk peşinde – yani çekici ve aldatan “altın dananın” peşinde - insanlar görüyoruz, bu şeyler de kıskançlıkları ve zorbalıkları, kin ve öç alma duygularını doğuruyor, haksızlıklar ve zinaları yaratıyor. Tam bu durumda, Musa da Allah’ın büyük ve derin bir merhametten gelen arzusunu hissetmektedir. Farkına varıyor ki halkın günahı çok büyük: Yok edilmesini hak ediyor. Ama Allah bunu yapsa, halkını Mısır’dan kurtaran Allah’ın kendisi nasıl gözükür? İbrahim’e, İshak’a ve Yakup’a söz veren Allah sözünü nasıl tutabilir? Verdiği sözleri yerine getirmesi için Allah merhametli olmalıdır ve halkını yaşatmalıdır. Bu düşünce, Musa’nın duası olmaktadır.
Musa’nın düşünme tarzı, İsa’nın hikâyelerinde de gözükmektedir. İsa günahkârlarla sofrada oturmaktadır. Bu, Ferizelileri kızdırmakta, sinirlendirmekte! Onlar, Allah’ın sevgisini ve affını işledikleri sevaplarla hak edeceklerini sanmaktadırlar. Bu sebepten İsa’yı anlayamıyorlar. Onlar, Allah’ın merhametli olmakla ve insanları hak ettiklerini düşünmeyerek onları severek ve affederek şan ve saygı bulduğunu ve bunu sadece verdiği sözü tutmak için yaptığını anlamıyorlar. O kendini gerçekten sevmeyi bilen, hak etmeyeni de sevmeyi bilen bir Allah olarak göstermek istiyor. Sevildiğini fark eden teşekkür ediyor ve bu sevgiye cevap vermeye çalışıyor. İsa kendisiyle yemek yiyen günahkârlara ve kapıdan gözetleyen Ferizelilere üç hikâye anlatıyor. Bunlardan ikisi birbirine çok benziyor ve anlaşılmaları kolay: Günahkârlar hayatlarını değiştirmeye cesaret bulacaklar, Ferizeliler ise kendilerini büyük görmekten vazgeçip başkalarını yargılamayı sona erdireceklerdir.
Bir kişi bir kuzu, bir kadın ise bir para kaybediyor. Her ikisi de sıkıntıyla kaybettiklerini arıyorlar; hazinelerini bulduklarında kutlama yapıyorlar ve başkalarıyla sevinçlerini paylaşıyorlar. İşte Allah gerçekten böyle davranmaktadır. Günahkarların birini geri almayı becerirse, günahı bilmeyen meleklerle birlikte bunu kutluyor.
Ferizeliler günahkârların Allah’ın Oğlunu dinlemelerinden niye hoşlanmıyorlar? Onların İsa’yı sevmeleri, Allah’ı sevindirmektedir, çünkü bu andan itibaren artık onlar O’ndan uzak değiller, günah içinde değiller: Kurtuldular! Gerçekten de Allah günahkârın ölümünü istemiyor, kötü davranışlarından dönüş yapıp yaşamasını istiyor.
Üçüncü hikâye daha da açık: Bir kişi ne bir kuzu ne de bir para, iki oğlundan birini bile kaybediyor. Bu, babasının ve abisinin yanında kalmaktan sıkılıyor ve yeni tecrübeler edinmek için uzaklara gidiyor, ama bu şekilde, sonuçta, acı ve sefalet içinde bulunmaktadır. O, Musa’nın halkı gibi oluyor, günahkârların durumuna da bürünüyor: Nitekim onlar da Allah’tan uzak, emirlerine itaat etmiyor, karmaşa ve acıda yaşıyorlar. Ancak diğer oğlan da baba için teselli kaynağı olmuyor: Evet, onun yanı başında, ama ondan merhametli olmayı ve sevmeyi öğrenmiyor; içinde maddi menfaatler besliyor ve bunlar hem duygularını hem de başkalarıyla ilişkilerini bozuyor. Bu oğlan, Ferizilerin durumunu yansıtmaktadır: Onlar Allah’ın emirlerine, evet, uyuyorlar, ancak ondan ne merhameti ne de sevgiyi öğreniyorlar. Hikâyede uzaklaşan kardeş, aç kaldığından babasının iyiliğini hatırlıyor ve yeniden kabullenip karnını doyurabilmek için ondan af diliyor. Diğer oğul, babanın kardeşine gösterdiği sevgiden faydalanarak, tasdik etmediğini gösteriyor: Babadan hiç bir şey öğrenmek istemiyor. Bundan, onun babasını sadece bir işveren olarak gördüğünü anlıyoruz. Babasının yanında bir hizmetkâr olarak yaşamış, bir oğul gibi değil... Onu gördüğümüzde, sadık olup da Allah’larını seven, bunun için kardeşlerine doğru merhametli olan değil de, O’ndan korkanları görürüz. Bu hikâyede baba oğlunu aramaya çıkmıyor: Oğlunun hürriyetine saygı göstermek için onu sabırla bekliyor. Bir insan, ne bir kuzu ne de bir paradır. İnsanın iradesi ve yüreği vardır; yüreğinin içinden gururu çıkarıp alçakgönüllülüğü koyması gerekmektedir, böylece orada Allah yer bulacak. Her iki oğlun da hayatının değiştirmesine ve tövbeye ihtiyacı vardır, aynen hepimizin Baba’ya yaklaşmaya ihtiyacımız olduğu gibi... yaşamak ve yüreğimizi yenilemek için!