ME
NU

OMELIE / Omelie TR

01 set 2013
01/09/2013 - Olağan Devre 22. Pazar Günü – C

01/09/2013 - Olağan Devre 22. Pazar Günü – C

1.Okuma Sirak 3,19-21.30-31* Mezmur 67 * 2.Okuma İbr 12,18-19.22-24 * İncil Lk 14,7-14

“Makamının onuru ne kadar yüksek olursa, kendini o kadar küçük gör, böylelikle Allah’ın hoşnutluğunu kazanacaksın...” ve “Küçükler O’nu överler”. Bir insan Rab’bine ne kadar yakın olursa, o kadar alçakgönüllü, şefkatli, mütevazı ve sade olur. Alçakgönüllü kişi, herkesin güveni kazanır, herkesle iyi geçinir, küçük - büyük herkes ondan hoşlanır. Büyükler, büyüklüklerine güvenirlerse, gururlu ve kibirli olurlar. Ve “Mağrur olanın felaketi çaresizliktir, çünkü kötülük onun yüreğinde kökleşmiştir”. Bu gözlemler Tanrı’dan geldiği için özellikle çok değerlidirler. Bu şekilde O bizzat, kendisinin alçakgönüllü olduğunu göstermektedir. O halde alçakgönüllülük, Tanrı’nın ve O’na ait olanların da özelliğidir. İlahisinde Meryem diyor ki: Tanrı “alçakgönüllü olan kuluyla ilgilendi”. Meryem, alçakgönüllü olmakla övünmüyor, fakat kendi küçüklüğü ve yoksulluğu ile mutlu oluyor çünkü bunlar, Tanrı’nın dikkatini ve hoşnutluğunu çekmektedir. İsa da şöyle söyledi: “Öğretimi kabullenin, çünkü yüreği yumuşak ve alçakgönüllü biriyim” Peygamber de, önceden, Tanrı’nın kulu hakkında şöyle demişti: “Ve meydanlarda kimse onun sesini duymayacaktır”. Tanrı’nın Oğlu bizzat, alçakgönüllülüğün öğretmenidir: Bunu, O’ndan, O’nun davranışlarından, O’nun şakirtlerinin, küçüklerin, hastaların, her türlü acı çekenlerin yanında olmasından öğreniyoruz.

Ve bugün O, alçakgönüllülük hakkında konuşmaktadır: İsa bunu, davet edildiği evde, alçakgönüllülüğü tanımayanlara, daha da ötesi onu yaşamayanlara verdiği iki öğreti ile yapmaktadır. Nitekim davetliler hemen en baş köşelere oturdular. Onlar, kendilerini önemli sanıyorlardı ya da diğerleri tarafından böyle sanılmayı istiyorlardı. Çok iyi bir gözlemci olan İsa için, onlar gerçekten aşağılık ve güvenilmez insanlar gibi gözüküyorlardı: Nitekim eğer sen insanların gözünde büyük olmayı ararsan, bu büyüklüğü ve böbürlenmeyi yalanın ve diğerleri hor görme pahasına kazanmaya hazırsın. O halde İsa açıkça diyor ki: “Baş köşeye oturma, çünkü senden daha üstün sayılan biri” olabilir. Hiçbir zaman bu ihtimali unutmamalıyız. Bunu, alçakgönüllü olmayan bir kişi değil, sadece alçakgönüllü biri; daveti kendisini gösterme fırsatı olarak değil, sevgi eylemi olarak gören bir kişi, kabul edebilir. “Git, son yere otur!”: İsa bunu tavsiye ediyor. Son yer neresidir? Hizmet etmeye hazır olanın yeridir; sevinci hizmet etmekte ve kardeşleri sevmekte bulan kişinin yeridir. İsa’nın yeridir! Son yer, İsa’nın yeri olduğu için, en güzel, en sevimli, en kutsal yerdir: İlk yer oluyor! Bunun içindir ki “kim kendini alçaltırsa, yüceltilecektir”: İsa’nın yerini arayan kişi, Tanrı’nın mükafatını kazanacak, Tanrı’nın Oğlu ile birleşmiş olacak ve O’nunla birlikte hüküm sürecektir.

Fakat İsa, O’nu davet eden Ferisiler’in ileri geleni ile başka bir gizemi açıklamak istiyor. Kim bilir hangi nedenle o, İsa’yı davet etti! Peki, Rab’bimiz ev sahibine, Tanrı’nın iyiliğini kazandıran, Tanrı’nın Hükümdarlığında onu zengin kılabilen bir davranış şeklini öneriyor. “Bir ziyafet verdiğin zaman yoksulları, sakatları, topalları, körleri çağır. Böylece mutlu olursun, çünkü bunlar sana karşılık verecek durumda değildirler”. Bu, duyulmamış bir öğüttür. Yemeğe, kendi evine, murdar sayılan kişileri kim davet edebilir? Bunlar, büyük olasılıkla, büyük günahkarlar, hatta Tanrı’dan lanetli kişilerdir! Ayrıca, tanımadığımız, zavallı insanları davet ederek ne kazanabiliriz? Böyle bir davranış, gururlu bir insan için pek de saygı duyulacak bir durum değil! İsa abartmakta mıdır? Hayır, O, Baba ve insanların dostu olan Tanrı’nın bizzat davranış şeklini göstermektedir. Tanrı, herkesi yüreğine davet ediyor, bunu da O’nun aracılığıyla, yani İsa aracılığıyla, yapmış oldu, şu anda da yapmaktadır.

İsa, “Tanrı bizimle”dir ve bizi kendisi ile birlikte sofraya davet etmek için buradadır. O, beş bin kişi için ekmekleri çoğalttı; herkesi, yoksulların ve topalların uzaklaştırılmalarını istemeden, oturttu; bütün yemek davetlerini kabul etti; akşam yemeye, kendini ele veren Yahuda’nın var olmasına rağmen, devam etti. Bu öğütlerle İsa, ev sahibine daha gerçek ve bilinçli bir imanı yaşamasına yardımcı olmakla kalmıyor, aynı zamanda daha belirgin bir şekilde kimliğini de gösteriyor. Şimdi Öğretmeni biraz daha tanımaktayız. Hepimizi kendisi ile birlik içerisinde görmek isteyen Tanrı’nın daveti, O’dur!

Tanrı bizi korkutmak, bize köle gibi davranmak da istemiyor! Korku veren metotları kullanmamaktadır: Bu, Eski Antlaşmada, Tanrı, İsa’da, yeryüzünde kalmaya gelmeden önce, olabilirdi. O’nun bizimle olan mevcudiyetinden önce, bizim için hayallerimiz ve tasavvurlarımız önemli idi, bunun için Tanrı’dan korkuyorduk. Şimdi ise her şey bize sevinçten konuşuyor, çünkü “Bizimle Olan Tanrı” ile mutluyuz, bu gerçeğin tadını çıkarıyoruz! İbraniler’e mektup da bize bunu öğretiyor. Büyük olmaya ihtiyacımız yoktur; aksine, gerçekten Büyük Olan’ın yanında kalarak, küçük ve sade olmaktan, alçakgönüllülükte büyümekten mutluyuz!