ME
NU

OMELIE / Omelie TR

23 dic 2012
23/12/2012 -Noel Bayramına Hazırlık Devresi - 4. Pazar Günü – C

23/12/2012 – NOEL’E HAZIRLIK DEVRESİ - 4. Pazar Günü - C Yılı

1. Okuma Mika 5,1-4 *Mezmur 79* 2. Okuma İbr. 10,5-10 *İncil Lk 1,39-48

Yarın, gece yarısı, dünyaya, bizim bu dünyamıza, Mesih İsa’nın gelişini kutlayacağız. Bu olay, İbranilere mektupta şöyle anlatılmaktadır: “Mesih İsa dünyaya gelirken şöyle dedi: ‘Kurban ve adakları istemedin; bana bir beden verdin. Yakılan adaklardan ve günahların affı için kesilen hayvanlardan hoşlanmadın. O zaman dedim ki, Tanrı’m, işte, Kitapta yazılı olduğu gibi, isteklerini yerine getirmek için geliyorum”. Bu sözler, oluşan gizemi daha derin bir şekilde anlayabilmemiz için, bu günlerde gözlerimizi sevindiren süslemelerden ve renkli ışıklardan daha çok yardımcı olurlar.

Tanrı’nın Oğlu, kendisini Baba’ya sunabilmek için, insani bir beden almaktadır. Tüm zamanların ve dinlerin insanlarının, Tanrı’dan affı ve kurtuluşu dileyip almak için sundukları, daima kurban edilen hayvanlar ya da başka maddi öğeler olmuştur. Onlar daima insanın dışındalar, tekrarlanıp yenilenmeleri de gerekiyor. Hatta, sunulan şeyler belki daima Tanrı’nın hoşuna gitmemektedirler, çünkü onlar, pişman ve içten olmayan, bencillikten arınmamış bir yürekle sunulmuş olabilirler. Mesih’in inanılmaz armağanı, insanların sunabileceği tüm kurbanların yerini, kendi hayatı ile, almaya hazır olmasıdır. “Tanrı’m, işte, isteklerini yerine getirmek için geliyorum”. Bunun için İsa geldi, bunu da O, Ürdün Nehrinin sularına girerek Yahya’ya kendini vaftiz ettirdiğinde, açıkladı; sonra da İsa bunu, haçtaki ölümü kabul ederek gerçekleştirdi. Bu ölüm amacıyla O, bir beden aldı, insanlığa girdi, bizlerden biri ve bizim gibi oldu.

Bugün gözlerimizi, Tanrı’nın harika planının aracısı olana, yani Meryem’e çeviriyoruz. Tıpkı bizim de dünyaya gelebilmemiz için bir anneye ihtiyacımız olduğu gibi, Tanrı’nın Oğlu da, bizimki gibi bir beden almak için bir anneye ihtiyaç duydu. Meryem, bu büyük gizemi duymuş ve bilinçli bir şekilde bunun gerçekleşmesini kabul etmiş olan ilk insan oldu. Hatta bunun somut aracı olmuş olan, ilk ve tek insandır. Meryem olmadan Tanrı bile kendi planını gerçekleştiremezdi. Meryem Tanrı’ya güvenerek, O’nun istediklerini yerine getirmek için sade alçakgönüllülüğüyle kendisini sunar. Bu şekilde Oğlu’nun kendini sunmasına katılmış olur. Kendi olumlu cevabının ne gerektireceğini henüz bilmemesine ve anlamamasına rağmen, Meryem tamamen kendini sunar. “Evet” dedikten sonra, hemen kalkar ve meleğin, Tanrı’nın gücünün tanığı olarak gösterdiği akrabasıyla buluşmak için aceleyle yola çıkar. Elizabet’in evinde Meryem Tanrı’nın şefkatini tanır. Nitekim Zekerya’nın evine varınca Elizabet’in selamından Meryem anlar ki, Tanrı kendisine eşlik etti, hatta önünden yürüdü. Kim Elizabet’e, rahminde taşıdığı sırrını söyleyebildi ki? Kim onun ağzına “Rabbimin annesi” unvanını koyabildi ki? Elizabet Nazaret’te imanla dolu olarak aldığı kararı nasıl bilebildi? Bunlarda Meryem Tanrı’nın şefkatinin sürprizlerini görür. “Melekler Tanrı’ya itaat eder; kesinlikle O, sadece bana değil, Yusuf’a da ve istediği her insana birisini gönderebilir” diye, Meryem düşünebilir.

O da anne olan Elizabet, Meryem’e “İman eden sana ne mutlu!” diye seslenir. Meryem bizim de bu mutluluğuna katılmamızı arzular. Ben de ondan iman etmeyi öğrenmek istiyorum. Baba’nın her çağrısına ‘Evet’ diyebilmem için, yeteneksizliğim yüzünden gerçekleştiremeyeceğim diye düşündüğüm her görevi kabul edebilmem için Meryem’i öğretmenim olarak seçiyorum.

Karnında Tanrı’nın Oğlunu taşıyan Meryem’i karşılayarak ve ona bakarak peygamberlerin sözlerini anlamaya ve bunlardan sevinmeye başlayabiliriz. Mika doğacak Olan’ın, “İsrail çobanı” olacağını, hatta O’nun getireceği huzurun ve güvenliğin “dünyanın dört bucağına kadar” yayılacağını ilan etmekten sevinir. Sevinçle “Kendisi, barış olacaktır” diye bildirir.

Tanrı’nın Oğlu’nun aldığı ‘beden’ sayesinde, dünyanın tüm acı çekenlere olan Tanrı’nın takdisi, görünür hale gelip, onlara yakın olmaktadır. O beden, kutlayıp yiyeceğimiz Efkaristiya ile hayatımıza katılan bedenin aynısıdır. Şimdi yaşadığımız imanın gizemi, duygularla oluşan değil de, hayatımızı O’nun hayatı ile birleştiren barışa katılmaktır.