ME
NU

OMELIE / Omelie TR

09 set 2012
16/09/2012 - Olağan Devre 24. Pazar Günü - B

16/09/2012 - Olağan Devre 24. Pazar Günü - B 

1.Okuma Yeş 50,5-9 * Mezmur 114 * 2.Okuma Yak 2,14-18 * İncil Mk 8,27-35 

Aziz Yakup’un bu sayfasının başlığı “Meyve veren iman” olabilir. Havari, her zamanki açık konuşmasıyla, Hıristiyanlar arasındaki tartışmaya karışmak istiyor: “İmanım olmadığını kim söyleyebilir? Kiliseye gitmesem de ve dua etmek için durmasam da, ben imalıyım”. Havari, bu sözler karşısında, iman varsa, gözüken sonuçlar olması gerektiğini söyler. Bunlar yoksa, sebep şudur: Ya imanın olmaması ya da kullanılmamasıdır, dolayısıyla iman yokmuş, hatta ‘ölü’ bile gibidir. Eğer Mesih İsa’ya iman ediyorsan, O’nun sevgi emrini de yerine getirirsin. Eğer Mesih İsa’ya iman ediyorsan, O’nun Kilisesini büyütmek için kendini de sunarsın. Eğer Mesih İsa’ya iman ediyorsan, bunu herkes, fakirlere davranışından ve seninle aynı imanı paylaşanlarla ilişkinden, anlamaktadır. Eğer Mesih İsa’ya iman ediyorsan, diğer imanlılar hakkında, seni Sözü ile beslemekle ve sana affını vermekle görevli rahipler hakkında konuşmandan da bu anlaşılır. Eğer aziz Yakup bugün de bir şeyler yazmaya kalkışsa, bu konuda somut örneklerle dolu nice sayfalar yazardı! Bugün dünya bize imanın sadece özel bir şey olduğunu inandırmaya çalışmaktadır. Fakat Hıristiyan’ın attığı her adım herkesin gözü önündedir! Eğer sevgi için gönüllü olarak bir hizmette bulunuyorsam, bunu imanım sayesinde yapmaktayım. Bu saklı kalmamaktadır. Eğer işimde dürüstsem, bu imanım sayesindedir. Eğer çalışırken, iş arkadaşlarım ve üstlerimle, müşterilerle ve herkesle de, kibarsam, bu imanım sayesindedir. İmanım saklı kalamaz. İmanım her davranışımdan ve her konuşmamdan belli olmaktadır.

Bunlara rağmen dünya bizi “dilsiz” ister. Dünya, hizmet ve sevgi gibi, imanımızın meyvelerini kabul eder, ama imanımızın merkezini ret eder. Biz İsa’nın öldüğüne ve dirildiğine iman ederiz, dolayısıyla da O’nunla ölmeye hazırız, çünkü O’nun sayesinde yaşamın ödülünü bulacağımızı biliyoruz. Bizi hizmete hazır ve cömert kılan imanın “kökünden” vazgeçemeyiz. Bunu yaparsak, hizmet kabiliyetimiz zayıf olup kısa sürer; aynı Noel ağaçları gibi oluruz : Bunlar, birkaç hafta için güzel ve hoş, ardından sadece çöpe atılabilir. İmanımızın kökü, Allah’ın Oğlu, İsa’dır. Eğer O’nu ciddiye alırsak ve O’nu cidden dinler, itaat edersek, o zaman O’na olan bu imanımız, durmaksızın, kardeşlere cömert sevgiye dönüşecektir. Gerçekten de İmanımız, sebepsiz zulüm edilen İsa’nın ölümünü kabullenmemizi ve sevgisini paylaşmamızı sağlar. Acı çeken ve öldürülen İsa’ya olan imanımız canlı kalmaktadır. Nitekim biz İsa’nın dirildiğine de, dolayısıyla O’nunla bizim de - sevgimiz insanlar tarafından değer gömemeyince de, - yaşamaya ulaşacağımıza -  inanıyoruz.

İsa, şakirtlerine kısa zamanda şiddetli bir ölüme katlanacağını ve dirileceğini önceden haber etmek istiyordu. Sevgisini ölüme kadar götürmesi gerektiğini ve bu kadar zor bir konuşmayı kabullenmelerini sağlamak için İsa, şakirtlerini bilinmiş yerlerden uzaklara götürür, orada yalnız kalıp Onunla samimiyetlerini tecrübe edeceklerdir. Bu sebepten Filipus Kayseriye’si dolaylarına gidiyorlar, orada Ürdün nehrinin kaynağına yakınlar. Pagan bu bölgede insanların en kötü huylarına adadıkları ilahların tapınakları var. İsa dikkatlerini çekiyor ve şunu soruyor: “Ben halk için ve sizin için kimim?”

Şakirtler aradaki farkı anlamalılar; halkın fikirleri var, ama onların imanı olmalı. Kim İsa’ya değil, O’nun hakkında kendi fikrine bağlı olur, şimdiye kadar yaşadığı gibi yaşamaya devam edecek, İsa’nın olağanüstü şeyler yaptığını düşünse de. Gerçekten de bazıları İsa’nın geçmişin büyük bir kişisi olduğunu düşünüyor, hatta ölülerden dirildiğini düşünüyor. Ama bu, yaşamlarını etkilemiyor. Şakirtler ise O’na iman ediyor, dolayısıyla O’na güveniyorlar ve kendilerini Ona teslim ediyorlar. Yaşamları tam olarak değişmektedir, çünkü O’nu dinliyorlar ve Ona itaat ediyorlar, ardından da O’nun kaderini paylaşıyorlar: hizmet etmeye ve ölmeye hazırlar, mutlular, çünkü Allah’ın onlara sunacağı yeni yaşamdan haberdarlar. Eğer bir şakirt acı çekme imkânını ret ediyorsa, İsa onu yanında istemiyor, hatta onu “Şeytan” diye çağırıyor, çünkü Allah’ın arzusunu gerçekleştirmekte bir engeldir, dolayısıyla da insanların kurtuluşunu gerçekleştirmekte bir engeldir. Biz İsa’ya iman ediyoruz, bu tüm davranışlarımızdan yansımaktadır. İmanımız bizleri değişik kılar, ama kendini beğenmiş değil, herkesin sevinçli hizmetkârları oluruz!