ME
NU

OMELIE / Omelie TR

08 dic 2012
08/12/2012 - MERYEM ANA’NIN GÜNAHSIZLIĞININ BAYRAMI

08/12/2012 - MERYEM ANA’NIN GÜNAHSIZLIĞININ BAYRAMI

1.Okuma Yaratılış 3,9-15.20 Mez 97 2.Okuma Efesliler 1,3-6.11-12 İncil Lk 1,26-38

Her gün, tüm mahalle kiliselerinde, çanlar üç defa çalmaktadırlar. Biz onları duymaya o kadar alıştık ki, artık bunu fark etmiyoruz bile. O çalmanın anlamı basit fakat aynı zamanda önemlidir: Bizi, ‘Angelus’un (= Meleğin selamı) ‘Selam, sana’ diye duasını üç defa söylemeye davet eder. Bu dua, bugün kabul ettiğimiz İncil’i bir diyaloga çeviren duadır. Bu İncil’in sayfası o kadar önemli ki, Hıristiyanlar onun gününü tutmak istediler. Bana göre, hem günlük sorumluluklara başlamak için, sabahları, hem kendini dinlenmeye teslim etmek için akşamları, hem de, her yorgunluğun anlamını düşünmek üzere duraklamak için gün ortasında, müminlere bu duayı okuma geleneğine devam etmeyi tavsiye etmek yararsız değildir.

İncil’in bu sayfası önemlidir: O, tarihi değiştiren olayı anlatmaktadır. Tarihimiz, Adem’in korkusunun devamı idi, halen de böyledir. İlk okumada Adem’in, Allah ile karşılaşmaktan kaçmak istediğini okuduk: Yaratıcı’nın, artık kendine düşman olduğunu düşünüyordu. Oysa, o kendisi O’nu böyle saymış, sanki O’nda kıskançlık ve yalan düşünceleri olmuş gibi! Ama bunu bilmek istemiyordu! Allah, iyiliği içerisinde, Adem’in kalbini, onun ile birlik içinde yaşayabilen tek kişi Havva ile ilişkisini de iyileştirmek için, onu arıyordu; oysa o, kendi düşüncelerini izleyerek, itaatsız olamaya varıp o birliği bozmuştu. Artık Havva ona düşman olmuş ve Adem bunu, Allah’ın önünde, kabullenmeye boyun eğmiştir. Havva da, kendisini haklı çıkarmak için, suçlayabilecek birini aramaktadır. Bencillik, sevginin yerini almak için, içeri girdi! Dünyaya geldiğimiz yol budur! Halen bu “mekanizma” içindeyiz: Şimdi de itaatsızlık etmeye, suçlamaya, kendimizi haklı çıkarmaya, her şeyi egoizmle karıştırmaya çalışmaktayız. Canımız, Adem’in canının devamıdır: Bunun, her gün ve her saat farkına varmaktayız.

Ancak Allah kendi, insanlığı iyileştirme arzusundan vazgeçmedi. İşte bu çözümü buldu: okumalardan duyduğumuz gibi, kendi sevgisinin bütünlüğünün, korkuya kapılmış insanlara ulaşması için kendi Oğlu’nu göndermek istedi. Oğul küçük çocuk olarak gelecek, o zaman insanlar O’nu karşılamaktan ve dinlemekten korkmayacaklar. Allah’ın Oğlunun çocuk olarak gelebilmesi için bir anne gerekir, hatta Allah’tan korkmayan bir anne gerekir. Ancak ve ancak günahsız olursa o, Allah’tan korkmayacak ve O’nun sevgisinin işine engel koymayacaktır.

Bu anneye ‘yeni Havva’ diyoruz, çünkü artık biz onun oğulları olmayı arzularız. Aslında ilk Havva’nın oğullarıyız; nitekim sık sık Allah’tan korkarız ve bu, yüreğimizde ve eylemlerimizde günahın mevcut olduğunun işaretidir. Havva’nın oğullarıyız çünkü onun yaptığı gibi, biz de kendimizi temize çıkarmaya çalışırız ve başkalarını suçlamaya daima hazır oluruz; böylece günlük ilişkileri bozmuş oluruz. Fakat İsa’nın haçta kendisini Baba’ya teslim ettiği andan itibaren Meryem’in oğulları olduk ve kendimizi böyle hissederiz. O andan itibaren biz de sık sık “İşte, Rabbim, senin kulunum” diye söylemeye çalışıyoruz ve başarıyoruz. Böylece yeni bir yola koyulduk, sevgi yolunu kat etmeye başladık. Meryem’ın oğulları olduğumuzdan beri, hatta öyle olmayı istediğimizden itibaren alıştığımız egoist davranışlardan vazgeçmekte yetenekli olduk. O zamandan beri hayat değişti, başkalarıyla ilişkiler de değişti ve gülümseme doğdu.

Bu yüzden bizler de hem yakın hem de uzak yerlerde yaşayan, hem günümüzde hem de geçmiş yüzyıllarda yaşamış kardeşlerimizle birlikte Meryem’i övmek istiyoruz. Birçok şair bunu yapmayı istedi, aynen birçok Aziz de, Meryem’in örneğini izleyerek Rab’bin isteğini gerçekleştirmek için kendi hayatlarını sundular. Annemize “lekesiz, günahsız, tertemiz”, diyoruz, ancak anlıyoruz ki, bu sıfat yeterli değildir. Bunun için şairlerin aradığı sayısız sıfatları ve unvanları da ona yöneltiyoruz: “Tamamen kutsal bakire” (Manzoni), “Meleklerin aşkı, her şeyin çiçeği, mütevazı kraliçe, tatlı Meryem” (Tommaseo), “göksel kadın, imanla dolu bakire, sığınağımız” (Prati), “Acıların kraliçesi” (Fogazzaro), “Sevgi körfezi, ümit okyanusu” (Papini), “Tamamen temiz, tamamen güzel, tamamen iyi” (Montini). Her birimiz de daha başka şefkatli unvanları buluyor onu düşünmek için, tam bir güvenle ona hitap etmek için, onun yüreğine her kaygıyı ve her sıkıntıyı teslim etmek için. Özellikle ona, gerçek Babamız olan Tanrı’nın gerçek oğulları olma arzumuzu teslim ediyoruz.