ME
NU

OMELIE / Omelie TR

08 dic 2014
08/12/2014 - Meryem Ana’nın Günahsızlığı Bayramı

08/12/2014 - Meryem Ana’nın Günahsızlığı Bayramı

1. Okuma Tek 3,9-15.20 Mezmur97 2 Okuma Efes. 1,3-6.1-12 İncil Lk 1,26-38

Çok Kutsal Meryem’e bugün ve her zaman bizden saygı ile verilen unvan, iyi bir haber ve büyük bir yüreklendirmedir. Meryem’i “lekesiz” unvanı ile adlandırıyoruz: İma edilen leke, günahtır. İnsanın hayatında günah o kadar sürekli ve derin bir tecrübedir ki günah, insanın tabiatına doğalmış gibi gözüküyor; sanki günahsız bir hayat imkansızmış gibi. Nitekim doğulu dinler – Budizm ve İne Dini – ateizmlerini yaydılar ve sonuç olarak, maalesef, günahın önemi çok azaldı ve sözlüğümüzden günah sözü hemen hemen kayboldu. İnsanlar arasında günah ne demek, artık kim biliyor? Şimdiki düşünüş biçimleri, insanın yaptıklarının ve düşündüklerinin bütünüyle iyi ve güzel olduğunu, ondan da sadece iyi meyvelerin verileceğini sanmaya kadar varmaktadırlar! Bunun için günah kavramının kendisi yararsızdır ve “günahsız” sözünü telaffuz etmek, hayranlık, sürpriz ve merak yaratıyor. “Günah olmazsa eğer niçin ‘günahsız’ ifadesi var? O halde hepimiz günahsızız!” Keşke günah yok olsaydı!

Birinci okuma bize Tekvin Kitabının bir sayfasını yeniden önerdi: Adem, itaatsizliğinden sonra, Tanrı tarafından aranmaktadır. Adem’in başına gelen şey, bizim başımıza da; her birimizin başına da gelendir. Bizler Tanrı’nın Sözüne önem vermiyoruz, kendimizi O’ndan daha akıllı, daha hikmetli sanıyoruz ve sonra bundan çıkan sonuçlardan dolayı da acı çekiyoruz. Bu sonuçlar, kendi hakkımızda yarattığımız fikirde; sonra da birbirimizle olan ilişkilerimize de, yansımaktadır: Bu ilişkiler yüzeysel oluyor, bizler de güvenilmez oluyoruz. Nitekim Tanrı’ya itaat etmeyenler, güvenilmez kişi oluyorlar. Tanrı’nın Söz’ünü görmezlikten gelen insan, kendisini saklar, iç durumunu hiç kimseye açamaz, kendini yalnız hisseder. Adem’in evlatlarına ne oluyor? Bizim evlatlarımıza ne oluyor? Onlar, Tanrı’dan ayrılmış bir davranışın mirasçıları olarak, güvenilmez bir ortamda yaşamakta olacaklardır. İmanlılar, tam da buna yani Tanrı’dan ayrılığa günah diyorlar. Bizler de, evlatlarımız da, günah içinde doğuyoruz. Günah, Tanrı’yı görmezlikten gelen ya da O’na isyan eden ortamdır. Davut Mezmur’unda: “İşte, kötü idim doğduğumda, günahkardım, anam bana gebe kaldığında” diyor. Bu ortamdan bizler, Kutsal Kitap’ın gösterdiği Adem’in içinde olan aynı Tanrı hakkında şüpheli ve O’ndan bağsız olarak ayrı yöneltmeleri biz de içimize aldık. Hayatımız, başlangıçta lekeli bulunmaktadır.

Ancak ve ancak kendisini sunan İsa’nın kanı – İsa ki “İtaat ederek ölüme dek, haç ölümüne dek yürüdü” - bizi arıtıp kurtarabilir. Bu, bir gün aldığımız ve günden güne daha bilinçli ve canlı şekilde yaşadığımız vaftiz sayesinde gerçekleştirildi. Fakat Tanrı, iyiliği sayesinde, gözlerimizin önüne bir peygamberliği sunmaktadır: Bu, Oğlunun Annesi ve Oğlunun kanı sayesinde günahtan esirgenmiş ve korunmuş Meryem’dir. O, itaatsizliğe yönelmesiz halde doğuyor. Baba’nın İsa’ya olan ve bizlere olan sevgisi çok büyüktür! Evet, çünkü Meryem, İsa’nın Annesi’dir, ama İsa ona bizleri evlatları olarak, emanet etti. Eğer Annemiz, vaftiz sayesinde girdiğimiz o imanın dünyasında günahsız ise, bizler de, onun sayesinde, vaftiz aldıktan sonra, günahsız olan o dünyada bulunmaktayız. Bunun içindir ki biz, Tanrı’yı Baba gibi, insanları kardeş gibi severek, yaşabilmekteyiz.

Lekesiz Meryem! Gerçekten günah, hayatımızda yabancı bir şeydir, çünkü günah hayatımızı bozup bizi yok eder. Aziz Pavlus bize şunu söylemektedir: bizler günah için değil, tersine Tanrı’nın evlatları olmak için, kutsal kişiler olmak için, yaratılmışız. Kutsal olmak, Baba’nın sevgisini taklit etmek demektir, Tanrı’nın Oğlunun yaşadığı gibi yaşamak demektir. Bu plana göre bizler yaratılmışız ve de bu şekilde bizler tatmin edilmiş ve gerçekleşmiş oluruz; bu plan, meleğin sözünden ulaşmış olan Meryem’de tamamen yaşanmıştır. Meryem, Sözü reddetmedi; O, Söz kendi tarafından tamamen yaşanabilsin diye, onu derinleştirip anlamak istedi. Meryem iman etti ve Baba’nın isteğini yerine getirmek için, kendisini sundu. Meryem, Adem’in davranışını izlemedi, bunun için bizler Meryem’e dikkatle bakıyoruz ve izliyoruz, ona büyük saygıyı gösteriyoruz, kendimizi sevgi ve şefkatle onun yanında tutuyoruz. Onun yanında biz kendimizi doğru yerde hissediyoruz, onun yanında olmamızda, kendimizi dünyevi annemizin yanında olmamızdan daha iyi hissediyoruz. O’nun yanında bizler, sanki kendi evimizdeymişiz gibi hissediyoruz. Fakat Meryem’e hayran hayran bakmakla ve ona saygı göstermekle yetinmiyoruz, onu taklit etmeyi de istiyoruz. Bu mümkün mü? Elbette, O’nun kendisi bize, bizimle ve bizim için dua ederek, yardım ediyor. Tanrı’nın eserlerini, O’nun sevgisini gerçekleştirmek üzere, O’nun emrine girerek, gerçekten Meryem’i taklit etmiş oluruz; bizler de onun sözlerini tekrarlayacağız: “Ben Rab’bin kuluyum, bana dediğin gibi olsun!”.