ME
NU

OMELIE / Omelie TR

19 lug 2015
19/07/2015 – OLAĞAN DEVRE 16. PAZAR GÜNÜ - B

19/07/2015 – OLAĞAN DEVRE 16. PAZAR GÜNÜ - B

1.Okuma Yeremya 23,1-6* Mezmur 22* 2.Okuma Ef 2,13-18* İncil Mk 6,30-34

İsa, haklı olarak, her zamanki gibi, bugün de dikkatimizin merkezindedir. O, öğrencilerini dinlenmeye götürüyor. Önceleri onlara bir misyonu teslim etmişti ve şimdi geri dönüşlerinde, onlara hoşnutla bakınca, özenli bir anne gibi, yorgunluklarını fark ediyor. Sonra ki insanların onların peşinden koşmaları, bizzat İsa’nın Kendisinin peygamber Yeremya’nın bahsettiği gerçek çoban olduğunun altını çiziyor. Yeremya, halkın önderlerini, görevlerini yerine getirmemelerinden dolayı, uyarmaktadır: Onlar, kendi kendilere değil, halkın her üyesinin refahına ve gelişmesine ilgi göstermelilerdi; onlar kendilerini, çobanlar gibi, yani insanların arasında yaşayanlar ve insanların acıları ile ilgilenenler olarak, göstermelilerdi. Bunun yerine onlar, tıpkı Tanrı’sız milletlerin yöneticilerinin yaptıkları gibi, fakirleri eziyorlar. Bundan dolayı, peygamber Yeremya diyor ki, Tanrı onları görmezlikten gelecek ve Kendini çoban edinecektir: Halkı bir araya toplanıp her birinin yüreğine besini verecektir. Bunu Tanrı’nın Kendisi yapacak, fakat Davut’un soyundan gelen “iyi bir Filiz” aracılığıyla bunu yapacaktır. Bizler, bu “iyi Filiz” ’in İsa olduğunu kolayca anlıyoruz. Bunu İsa’yı izlemek için, O’nu gölün kıyısında arayanlar anladılar; bunu İsa’nın aramızda olan mevcudiyetiyle, O’nun sözleriyle ve bilgeliğiyle, her gün beslenen bizler de, anlıyoruz. Zaten bizler Rab’bin verdiği şeylerden değil, Rab’bin Kendisinden mutluyuz: Aziz Pavlus’un dediği gibi, “Mesih’in kendisi bizim barışımızdır”. Bu deyimle Aziz Pavlus, İsa’nın şahsından bize gelen, kişisel ve toplumsal, aldığımız bütün iyiliklerini özletiyor.
Aziz Pavlus, İsa’sız bir hayat yaşadığı için, İsa’nın güzelliğini ve büyüklüğünü yüksek derecede hissetmiştir. Bizler de, İsa’sız bir dünyada, hiç kimsenin İsa’yı tanımadığı bir dünyada yaşasaydık, O’nunla birlikte yaşamanın ne güzel olduğunun daha kolayca farkına varırdık. İsa’nın olmadığı küçük ya da büyük o ortamlarda, yani o ailelerde, o milletlerde, kimseye güvenemeyiz, kimseye yüreğimizi açamayız, herkesten şüphelenmeliyiz. O ortamlarda yaşam, sürekli bir mücadeledir; senin sözün ve niyetlerin kötü bir şekilde anlaşılma riskine girerdi, öç tehdidi senden hiç uzaklaşmazdı: Sen son derece dikkatli olmak zorunda olurdun, senin en güzel girişlerin bile, egoizm ve kıskançlık gibi görünebilirdi. İsa’nın var olduğu bir dünyada ise, gerçek huzuru bulabilirsin. Gerçekten İsa “barışımızdır”, ne yöne bakarsak bakalım! O, hem içte bulunan barış hem de karşılıklı ilişkilerinde olan barıştır. Bunu önceden Beytlehem’de melekler söylemişti ve kalabalıklar doğrulamıştılar; bunu şimdi bizler de tecrübe etmekteyiz. İsa’nın var olduğu yerde artık ayrılık yoktur, ayrılığın olduğu yerde ise İsa’nın hala hayatın temeli olmadığı belli olmaktadır. Senin İsa’yı geçekten kabul edip etmediğini; O’nu bütün yüreğinle sevip sevmediğini; O’nun senin Tanrın olup olmadığını bilmek ister misin? İnsanlarla olan ilişkilerine bak: Mallardan ve miraslardan ya da sözlerden ve anlaşmazlıklardan dolayı kendini uyuşmazlıklara ve tartışmalara kaptırdın mı? Bu takdirde İsa, sadece vicdanın komodininin bir biblosu, boyunda bir süsleme, vicdan azabı çekmemek için bir araç olacaktı. Yürekte İsa’yı hayatın temeli olarak tutan kişi, kendisine karşı yapılan adaletsizlikleri kabul edip aşabilir, çünkü Tanrı’nın Hükümdarlığını en büyük iyilik olarak sayar.
Şimdi misyonlarından geri dönen öğrencilere bir daha bakalım: Onların sevinçleri ve özenleri, her şeyi İsa’ya anlatmaktır. Onlar, okulda tüm yaptıklarını ve söylediklerini anneye anlatan çocuklar gibi olmuşlardır. Zaten bizim de İsa’ya anlatabileceğimiz pek çok şey var: İtaatimizin ve duamızın meyveleri, O’nun Adını taşımak için gösterdiğimiz gayret gibi şeyler. İsa, örencilerinden birisini de diğerini de dinler, hiçbir şeyi eklemez. Onlardan, dikkatlerinden ve itaatlerinden mutludur, onların açılmalarından hoşlanmak için onları yanında ister. İşte, şimdi öğrenciler, İsa ile birlikte, teknedeler, sonra da tekneden inerler, fakat yazık, onlar artık tek başına değiller! O anda öğrenciler İsa’dan başka bir acıma öğretişini öğrenmekteler: İsa, ilk olarak, bu acıma eylemini yaşamaktadır, çünkü, evet, O, Öğrencileri için oradadır, fakat aynı zamanda herkes için de oradadır. Öğrenciler, dinlenme zamanlarını biraz erteleyecekler: İlk önce Tanrı’ya aç olan ve tanrısal bilgeliğe susayan koyunların doyulmaları lazım. Bu şekilde hem İsa’nın çoban olduğu hem de öğrencilerin de çoban oldukları gösterilmektedir.