ME
NU

OMELIE / Omelie TR

06 gen 2015
06/01/2015 – EPİFANYA BAYRAMI

06/01/2015 – EPİFANYA BAYRAMI

1. Okuma Yeşaya 60,1-6 * Mezmur 71* 2.Okuma Efes 2,2-6* İncil Mt 2,1-13

“Kardeşlerim, Allah’ın sizler için bana bağışladığı lütfu öğrenmişsinizdir: Tasarısının sırrını vahiy yoluyla bana açıklayıp bildirdi”. Bugün Aziz Pavlus’dan bunu okuduk. Onu sadece duyduk mu ya da onu anladık mı? Bizler çoğumuz, havarinin mektuplarında sürekli konuştuğu gizemi duyduk; ama bu gizemini anlamaya ve de hayatımıza girip girmediğini görmeye çalışmadık. Açıklanmış olan gizem, güzel bir biblo olarak hafızamızın yüzeyinde kalmış oldu: Bizler onu ne soframıza ne de işimize, ne konuşmalarımıza ne de eğlenmelerimize, dualarımıza da, bizimle birlikte maalesef götürmüyoruz.

Bugün Aziz Pavlus, Tanrı’nın tüm insanları kurtarma isteğine ilişkisi olan, bunun için tüm ulusların İsa’ya ait olmalarının olanağına da ilişkisi olan, gizemin o parçası hakkında konuşmaktadır. Bu Tanrı’nın isteğinden gelen sonuçların birisi, bizim herkese, başka dinlere ait olana da, olabilecek kardeş gibi bakabilmemizdir. Başka bir sonucu da şudur: Biz herkese İsa hakkında konuşabiliriz, O’nu herkese müjdeleyebiliriz, çünkü herkes - bunun bilincinde olmadan da olsa - O’nu beklemektedir. Aramızda yaşayan Müslümanlar, Budizm ve Hinduizm’in inançlarını kabul edenler de, kendilerini Tanrı’sız sayanlar ve kendilerinin kime ait olduklarını bilmeyenler de, İsa’yı beklemektedirler. Onlar bunu söylemiyorlar, bunu bilmiyorlar. Fakat aramızdaki İsa’nın kişiliğinde mevcut olan Tanrı’nın sevgisinin müjdesini duyunca, onların hepsi bu sevginin gerçeğini seziyorlar. Eğer onlara İsa sadece sözlerle değil; yorucu bile olsa şefkatin eylemleriyle ve acılar pahasına bile olsa dayanışmanın eylemleriyle müjdelenirse, daha iyidir.

Müneccimler, insanların bütün dinlerini temsil edenlerdir. Bu dinler, insanların yüreğinde boşluğu yaratıp bırakırlar. İnsanlar bu boşluğu sezerler ve onu doldurmaya çalışırlar; görünmeyen ve uzak sayılan; hazır bulunan, ama tanınmayan Tanrı’nın yolladığı bir kişi ile ilişkiye girerek bu boşluğu doldurabileceklerini sezerler. Ve işte, Müneccimler, büyülü deneyimleri ile bir işaret bulmuşlar: Yıldızlarla oynayan onlar, kendilerine bir yol gösteren bir yıldız bulmuşlar ve yola çıkmışlar. Sık sık insanları aldatmak ve mahvetmek için, şeytanların girdikleri alışkanlıklarda, bu kez Tanrı’nın armağanı yer bulmuştur. Müneccimlerin aradıkları kişi bir Kraldır, ama hala bebek olan bir Kraldır. O, sadece başka bir kralın sarayında aranabilir. Ama bu kral - Müneccimler için anlaşılmaz bir şeydir bu! – bunun hakkında hiçbir şey bilmiyor. Kralın bu bilgisizliğinin nedenini bizler bilmekteyiz: Bu kral sadece insani şanı, gücü ve aşırı zenginlikleri arıyor, sadece bu şeyleri önemli sayıyor. Bu kral da merak ediyor, ama sadece kendi yerinde kalabilmek için. Ne o ne de oğulları, aramakta olan yüreklere hiçbir şey veremezler. Müneccimlerin aradığı Kral, farklı bir Kral olmalıdır ama O nerede bulunabilir? Müneccimlere kim cevap verebilir?

Cevap veren Kutsal Yazı’lardır; kutsallığı olmayan kişilerden, Herodes’den çıkan korkudan engellenilen kişilerden okunan Kutsal Yazı’lardır. Fakat Kutsal Yazılar – onları okuyanlar kutsal olsun veya günahkar olsun, önemli değil! – Bebek Kral’a; sevinçle dolduran- hayatı dolduran- o Kral’a, götürmekteler. Biz de, O’nun önünde ve O’na mücevher kutusunu açıp boşaltabiliriz: Sadece altını ve başka değerleri kapsayan mücevher kutusunu değil; yüreğimizin mücevherlerini de O’nun önünde açıp boşaltabiliriz; Bebek Kral, yüreğimiz başka hazinelerden boşalınca, onu doldurur ve tek hazine olarak yüreğimizde kalır. Altın zenginliği, fakirliğe değil, İsa’ya yer bırakıyor; günnükten temsil edilen kendini beğenmişlik, aşağılanmaya değil, İsa’ya yer bırakıyor; bir soyu bırakma ve kendi adını sürekli kılma hırsını temsil eden mür, tembelliğe değil, İsa’ya yer bırakıyor; nitekim yeryüzünün üzerinde olan ve gelecek olan insanları kurtarmaya devam etmek için olması gereken İsa’dır.

Müneccimler, Rab’bi arıyorlar ve O’nu buluyorlar; Herodes de kendinin O’nu aradığını söylüyor ve O’nu sevmeye başlayanların aramalarından faydalanmak ve bu durumu kullanmak istiyor. Fakat melekler uyanık olmaktadırlar; ne Müneccimlerin, kötünün aracı olmalarına ne de kötünün Müneccimlerin iyiliğinden ve Tanrı’ya olan itaatlerinden faydalanmasına izin vermiyorlar. Müneccimlerin, Çocuğu bulunca; kendilerine O’nu sunan Anne’yi bulmalarını görmek, bizim için sevimli ve güzeldir. Bu şekilde hem Meryem’in yüzünün hem de İsa’nın yüzünün ışığı, Müneccimlerin hafızlarına basılmış kalıyor: Bunlar, yüreğimizde olduğu gibi; daima birleşmiş olacak iki yüzdür. Meryem’den İsa’yı kabul etmeyi ve O’nu sevmeyi öğreniyoruz; Meryem’den O’nu dinlemeyi ve O’na itaat etmeyi de öğreniyoruz. Bizi kurtaran, bizi günahtan özgür kılan, bizi sevinçle dolduran İsa’dır, ama bizleri O’na dokunmaya, O’na dikkatle bakmaya, O’na tapınmaya yüreklendiren Meryem’dir. Bütün dinler, İsa’ya yaklaşmaya ve kabul etmeye başlıyorlar, çünkü Meryem tarafından seviliyorlar ve onun şefkatli, alçakgönüllü ve sevgi dolu İsa’nın yanında var olmasından yüreklendiriliyorlar. Havarinin hizmetinin önünden gelen Meryem’dir; O, başka dinden olan o yabancılara, dünya için Kurtuluş olan mübarek Oğlunu gösterendir.