ME
NU

OMELIE / Omelie TR

20 ott 2013
20/10/2013 - Olağan Devre 29. Pazar Günü – C

20/10/2013 - Olağan Devre 29. Pazar Günü – C 

1.Okuma Çıkış 17,8-13 * Mezmur 120 * 2.Okuma 3,14-4,2 * İncil Lk. 18,1-8

Kutsal Yazılar’ın, yani Kutsal Kitab’ın önemi, Aziz Pavlus’un öğrencisine yazarken üzerinde durduğu konudur. Timoteus, annesi ve anneannesi İsa’nın öğrencisi olmadan önce Musevi oldukları için, çocukluğundan beri Kutsal Yazıları bilmektedir. Kutsal Kitab’ın her sayfası, İsa’yı tanımak için yararlı ve gerekli bir hazırlıktır. Çünkü onlar, O’nun okuduğu duaları, O’nun gerçekleştirdiği peygamberlikleri, O’nun hayatını hazırlayan olayları kapsamaktadırlar. Bu sayfalarda, bilgi dolu öğretiler de okunabilir: Bunlar, sade, gerçek, tedbirli ve sevmeye kabiliyetli bir şahsiyetin gelişmesine faydalıdırlar. İsa’nın söylediği gibi, o sayfalardan İncil’in iyi bir habercisi de faydalanarak zenginleşmelidir: Onlar, Tanrı’nın Söz’üdür, onlar, Göklerin Hükümdarlığının yeni şarabını kabul edebilmemiz için bir hazırlıktır. Bunun için Kutsal Yazılar, Hıristiyanlar için değerli bir gıdadır. Aziz Hiyeronimus, Aziz Pavlus’un sözlerinin bir yankısı gibi, Kutsal Yazıların tanınmamasının, Mesih’in tanınmaması olduğunu söyledi. Nitekim İsa’yı seven kişi, O’nu tanımayı da arzular; O’nu yüzeysel olmayan bir şekilde tanımak için de, O’nun yaşadığı ortamı, O’nun aklında olan düşüncelerini, yüreğinin sevgisinin kime yönelmiş olduğunu da tanımalıdır. Kutsal Kitab’ın anlatımları ve peygamberlerin sözleri, muhakkak ki Isa tarafından bilinmekteydiler. Çünkü O, her Şabat Günü sinagogda onları duyarak büyümüştü. Onlardan kendisi, Allah’ı, planlarını ve arzularını biliyordu.

Bugün O, Baba hakkında, evlatlarının duasıyla sürekli harekete geçme isteği hakkında konuşmaktadır. Tanrı, insanların dileklerini yerine getirerek, onlara büyük sevgisini gösterebilsin diye, insanların sesini duymayı ve onların ısrarlı dileklerini beklemektedir. O, insanların acı içinde yaşadıklarını bilen bir Tanrı; çünkü, savunucu ve koruyucu görevinde olan bazılarının gururu ve zorbalığı yüzünden, insanların sürekli haksızlıklara uğradığını, üzüntü ile gören bir Tanrı’dır. O, sevgisinde, insanlarla birlikte acı çekmektedir, ama müdahale edebilmesi için, dualarını beklemektedir. Dua, ısrarlı, sürekli, sebatlı olursa, O, müdahale edecektir. Zaten, sadece rahatsız edilmemek için görevini yapan adaletsiz yargıçtan daha dikkatli ve iyi değil mi O? Bunun için öğrencilerin duası, sürekli, “usanmadan” yapılmalıdır. Dua etmekten usanan kimdir? Baba’yı ve O’nun her birimize olan sevgisinin güzelliğini tanımayan duadan usanandır; Tanrı’ya güven vermeyen, kendisinin terk edilmiş olduğunu varsayan, Tanrı’dan başkasından yardım alabileceğini düşünen, duadan usanandır. Gerçekten, büyücülerin vaatlerinden ve onların Tanrı’nın düşmanı olan şeytanın gücüne yalvaran törenlerinden yardım bulabileceklerini düşünen insanlar var. İsa’nın öğrencisi, ancak seven ve sevmeye kabiliyetli kılan Tanrı’dan, yani sadece İsa’nın Baba’sından, yardım istemektedir.

Dua ettiğimiz Tanrı, Musa’nın duasını dinleyen aynı Tanrı’dır. Musa’nın rehberlik ettiği halk, düşman bir orduyla karşılaşmıştı. Büyük bir acı ve bir zorluk anı: Öldürülme veya köle yapılma tehlikesi çok ciddiydi. Musa ne yaptı? Bu durum karşısındaki tavrı ne oldu? Yardımcısı olan Yeşu’ya düşmana karşı savaşmak için bazı adamları seçme görevini veriyor. Kendisi de aynı zamanda farklı bir şekilde mücadele edecekti; dua ederek mücadele edecek; halktan iki önemli kişi ile dağa çıkacak, orada da Tanrı’ya ısrarla dua edecektir. O’na ellerini açacak, ellerini O’na doğru kaldıracak, yalvarışında sebat gösterecektir. Musa’nın ısrarlı yalvarışı, Yeşu’nun yorgunluğunun iyi meyve vermesini sağlayacaktır. Duasız bir gayret, hiçbir işe yaramaz, halkına refahı götürmeyi beceremez. İnsanın uğraşları, Tanrı’nın yardımı ile yapılmalıdır. İnsan, zaferi verenin Tanrı olduğunun bilincine varmalıdır; kendi sorumluluğu, gerekli olsa da, ilahi iyiliğin yardımı olmadan, boş olacaktır!

Önemli başka bir nokta daha var: Musa yalnız değildi. Tek başına duada sebatlı olamayacaktı. O, iki kişiden daha yardım görmektedir. Dua, katılımcı ve toplumsal olmalıdır. Tanrı’nın önünde alçakgönüllü bir yürekle durmalıyız: Yoksa, sözlerimiz ve dileklerimiz O’nu etkilemeyecektir. Musa, “Bu, duamın sonucudur” diyemeyecek; “duamız Tanrı’nın hoşuna gitti” demeye mecbur kalacaktır. Aynı şekilde İsa da bize, düşüncelerimizden başlayarak, daima biz, bizim, bize kelimelerini kullanmayı öğretmektedir.

“Hiç usanmadan, her zaman dua etmek” gereklidir: Eğer “Göklerdeki Pederimiz” duasını bir defa söylemenin yeterli olduğunu, veya on beş dakika dua etmenin yeterli olduğunu, ... söylersem, İsa’yı dinlememiş olurdum, hatta O’nu yalancı çıkarırdım, kardeşimi de aldatmış olurdum. Daima benim, senin, bizim yüreğimiz O’na ve Baba’ya yönelmiş olmalıdır: daima! Daima duaya gömülmüş olmalısın, yani Tanrı’nın arzuları seninki de olmalıdırlar ve O’nun planlarını gerçekleştirmek için kendini sunmalısın. Bu da, tabii ki, İsa’nın öğrencisi olmak istersen!

-

1.Okuma Çıkış 17,8-13 * Mezmur 120 * 2.Okuma 3,14-4,2 * İncil Lk. 18,1-8

Kutsal Yazılar’ın, yani Kutsal Kitab’ın önemi, Aziz Pavlus’un öğrencisine yazarken üzerinde durduğu konudur. Timoteus, annesi ve anneannesi İsa’nın öğrencisi olmadan önce Musevi oldukları için, çocukluğundan beri Kutsal Yazıları bilmektedir. Kutsal Kitab’ın her sayfası, İsa’yı tanımak için yararlı ve gerekli bir hazırlıktır. Çünkü onlar, O’nun okuduğu duaları, O’nun gerçekleştirdiği peygamberlikleri, O’nun hayatını hazırlayan olayları kapsamaktadırlar. Bu sayfalarda, bilgi dolu öğretiler de okunabilir: Bunlar, sade, gerçek, tedbirli ve sevmeye kabiliyetli bir şahsiyetin gelişmesine faydalıdırlar. İsa’nın söylediği gibi, o sayfalardan İncil’in iyi bir habercisi de faydalanarak zenginleşmelidir: Onlar, Tanrı’nın Söz’üdür, onlar, Göklerin Hükümdarlığının yeni şarabını kabul edebilmemiz için bir hazırlıktır. Bunun için Kutsal Yazılar, Hıristiyanlar için değerli bir gıdadır. Aziz Hiyeronimus, Aziz Pavlus’un sözlerinin bir yankısı gibi, Kutsal Yazıların tanınmamasının, Mesih’in tanınmaması olduğunu söyledi. Nitekim İsa’yı seven kişi, O’nu tanımayı da arzular; O’nu yüzeysel olmayan bir şekilde tanımak için de, O’nun yaşadığı ortamı, O’nun aklında olan düşüncelerini, yüreğinin sevgisinin kime yönelmiş olduğunu da tanımalıdır. Kutsal Kitab’ın anlatımları ve peygamberlerin sözleri, muhakkak ki Isa tarafından bilinmekteydiler. Çünkü O, her Şabat Günü sinagogda onları duyarak büyümüştü. Onlardan kendisi, Allah’ı, planlarını ve arzularını biliyordu.

Bugün O, Baba hakkında, evlatlarının duasıyla sürekli harekete geçme isteği hakkında konuşmaktadır. Tanrı, insanların dileklerini yerine getirerek, onlara büyük sevgisini gösterebilsin diye, insanların sesini duymayı ve onların ısrarlı dileklerini beklemektedir. O, insanların acı içinde yaşadıklarını bilen bir Tanrı; çünkü, savunucu ve koruyucu görevinde olan bazılarının gururu ve zorbalığı yüzünden, insanların sürekli haksızlıklara uğradığını, üzüntü ile gören bir Tanrı’dır. O, sevgisinde, insanlarla birlikte acı çekmektedir, ama müdahale edebilmesi için, dualarını beklemektedir. Dua, ısrarlı, sürekli, sebatlı olursa, O, müdahale edecektir. Zaten, sadece rahatsız edilmemek için görevini yapan adaletsiz yargıçtan daha dikkatli ve iyi değil mi O? Bunun için öğrencilerin duası, sürekli, “usanmadan” yapılmalıdır. Dua etmekten usanan kimdir? Baba’yı ve O’nun her birimize olan sevgisinin güzelliğini tanımayan duadan usanandır; Tanrı’ya güven vermeyen, kendisinin terk edilmiş olduğunu varsayan, Tanrı’dan başkasından yardım alabileceğini düşünen, duadan usanandır. Gerçekten, büyücülerin vaatlerinden ve onların Tanrı’nın düşmanı olan şeytanın gücüne yalvaran törenlerinden yardım bulabileceklerini düşünen insanlar var. İsa’nın öğrencisi, ancak seven ve sevmeye kabiliyetli kılan Tanrı’dan, yani sadece İsa’nın Baba’sından, yardım istemektedir.

Dua ettiğimiz Tanrı, Musa’nın duasını dinleyen aynı Tanrı’dır. Musa’nın rehberlik ettiği halk, düşman bir orduyla karşılaşmıştı. Büyük bir acı ve bir zorluk anı: Öldürülme veya köle yapılma tehlikesi çok ciddiydi. Musa ne yaptı? Bu durum karşısındaki tavrı ne oldu? Yardımcısı olan Yeşu’ya düşmana karşı savaşmak için bazı adamları seçme görevini veriyor. Kendisi de aynı zamanda farklı bir şekilde mücadele edecekti; dua ederek mücadele edecek; halktan iki önemli kişi ile dağa çıkacak, orada da Tanrı’ya ısrarla dua edecektir. O’na ellerini açacak, ellerini O’na doğru kaldıracak, yalvarışında sebat gösterecektir. Musa’nın ısrarlı yalvarışı, Yeşu’nun yorgunluğunun iyi meyve vermesini sağlayacaktır. Duasız bir gayret, hiçbir işe yaramaz, halkına refahı götürmeyi beceremez. İnsanın uğraşları, Tanrı’nın yardımı ile yapılmalıdır. İnsan, zaferi verenin Tanrı olduğunun bilincine varmalıdır; kendi sorumluluğu, gerekli olsa da, ilahi iyiliğin yardımı olmadan, boş olacaktır!

Önemli başka bir nokta daha var: Musa yalnız değildi. Tek başına duada sebatlı olamayacaktı. O, iki kişiden daha yardım görmektedir. Dua, katılımcı ve toplumsal olmalıdır. Tanrı’nın önünde alçakgönüllü bir yürekle durmalıyız: Yoksa, sözlerimiz ve dileklerimiz O’nu etkilemeyecektir. Musa, “Bu, duamın sonucudur” diyemeyecek; “duamız Tanrı’nın hoşuna gitti” demeye mecbur kalacaktır. Aynı şekilde İsa da bize, düşüncelerimizden başlayarak, daima biz, bizim, bize kelimelerini kullanmayı öğretmektedir.

“Hiç usanmadan, her zaman dua etmek” gereklidir: Eğer “Göklerdei Pederimiz” duasını bir defa söylemenin yeterli olduğunu, veya on beş dakika dua etmenin yeterli olduğunu, ... söylersem, İsa’yı dinlememiş olurdum, hatta O’nu yalancı çıkarırdım, kardeşimi de aldatmış olurdum. Daima benim, senin, bizim yüreğimiz O’na ve Baba’ya yönelmiş olmalıdır: daima! Daima duaya gömülmüş olmalısın, yani Tanrı’nın arzuları seninki de olmalıdırlar ve O’nun planlarını gerçekleştirmek için kendini sunmalısın. Bu da, tabii ki, İsa’nın öğrencisi olmak istersen!