ME
NU

OMELIE / Omelie TR

24 lug 2016
24/07/ 2016 - Olağan Devre 17. Pazar Günü – C

24/07/ 2016 - Olağan Devre 17. Pazar Günü – C

1.Oku Yar. 18,20-21.23-32 * Mezmur 137 * 2.Oku Kol. 2,12-14 * İncil Lk. 11,1-13

 

MEDİTASYON

Bugün, Kutsal Kitaptaki okumalar sayesinde, bizlere dua etmeyi öğrenmek için bir fırsat verilir. Gerçeği söylememiz gerekirse, bizler dua etmeyi bildiğimizi sanmaktayız, bunun için de insanlar sık sık, “Bana dua etmeyi öğret!” demiyorlar. Madem ki Allah’tan bir şeyi sormayı, dilemeyi, hatta iddia etmeyi bile bilmekteyiz, dua etmeyi de bildiğimizi sanırız. Fakat dilemekte olan, acaba ne yapmaktadır? Bir bakalım: Allah’a bir şeyi soran, kendini düşünmekte; kendinin neye ihtiyacı olduğunu; arzularının hangisinin tatmin edilmediğini; kendisini hangi acıların endişelendirdiğini; kendisine hangi insanların acı çektirdiklerini görmeye çalışmakta ve olanaklı bazı çareleri önermektedir. Bunları Allah’tan sormaktadır. Fakat, o Allah, hangi Allah’tır? Bu şekilde dua eden, acaba kime hitap etmektedir? Bu Allah, hayat hakkında, benim hayatım hakkında ne düşünüyor? O, sadece benim dileklerimi yerine getirebilen bir Allah mıdır, ya da başka bir şeyi de bilen, başka bir şeyi de isteyebilen bir Allah mıdır? Hayır, bu tür sorular hiçbir zaman ortaya çıkamıyor: Bunlar fazla bağlayıcılığı olan sorulardır. Fakat Allah, Allah’tır; bir yüreğe sahip olan O, benimkinden daha büyük, belki de daha iyi arzulara sahip olan O! Bunu, İbrahim de, İsa’nın öğrencileri de kabul etmeli idi. İbrahim, Lut Gölü’nün kuzeyindeki Gomor kentinde oluşan iğrenç günahlar hakkında haber almıştı. Ve de, tabii ki, aynı zamanda o kadar ağır günahlar için ceza gerektiğini de biliyordu. Fakat o kentte, şehirlilerinin o günahına katılmayan İbrahim’in yeğeni de oturuyordu. Acaba, o da cezalandırılacak mıydı? Onun da, ailesinin de, ölmesi gerekecek miydi? İşte, İbrahim yeğeni için Allah’ın önünde şefaatte bulunmaktadır. Fakat o, Allah’ın akıllı düşüncelerle ikna edilmesini gerektiğini; O’na akla yakın kabul edebilen nedenleri götürmek gerektiğini; O’nunla samimi ve sade bir şekilde davranamadığımızı düşünmekte idi. Lot hakkında doğrudan soru sormuyor, bunun yerine Allah’ı ayak bağı gibi sıkabilen bir soruyu soruyor. “Belki kent içinde elli doğru kişi vardır. Onları yok edecek misin?”. Sanki İbrahim Allah’a şöyle söylemiş idi: “Bu şekilde, ulusların gözlerinin önünde, sen adaletsiz gözükeceksin”. Mutlaka böyle değildir! Fakat Allah, Lot’un amcasının akıl yürütmelerini değerlendirmiş gibi gözüküyor. Bu noktada İbrahim, kentte bulunabilen doğru kişilerin sayını gittikçe azaltmaya başlamıştı: Sanki Allah, hiçbir şeyi bilmiyormuş gibi! Fakat Allah, en azından İbrahim kadar merhametlidir. İbrahim - ilginç bir şey, bu! – altıncı denemede, yani on sayıda, durmaktadır. Onun merhameti sınırlıdır. Hatta, İbrahim, yedinci denemeyi; Allah’ın en çok hoşuna giden denemeyi yapamadı. Allah’a, “Ben Gomor’da oturmaya gidiyorum; o zaman bu kenti sen yok edecek misin?” demedi. Hayır, İbrahim bu noktaya kadar varmıyor. Madem ki Gomora’nın cezasından sonra insanlar hala kötülük yapmaya devam ediyor, bu noktaya, bütün dünya için, Allah’ın kendisi varıyor. O’nun kendisi, yani Allah’ın kendisi geliyor; Oğlun şahsında Allah’ın kendisi geliyor. Bu şekilde, dünyada olan Doğru Olanın mevcudiyetinin sayesinde, artık gökten ateş hiçbir zaman yağmayacaktır; “gök görültüsünün oğulları” denilen iki kardeşin (bunlar, Yuhanna ve Yakub öğrenciler idi) yalvarmak istediği Samiriye’nin üzerine bile ateş yağmayacaktır.

İsa’nın öğrencileri, sessizlikte, Öğretmenlerinin duasını seyretmektedirler. Onlar, beklemelidirler, çünkü Öğretmenleri duasını uzatmakta idi. Öğrenciler, Öğretmenlerini nasıl görmekte? Ağzından çıkan hangi sözlerini duymakta? Mutlaka onlar şaşmış kaldılar, çünkü, havradaki ve mabetteki mezmurlara ve ilahilere alışık olan onlar, o anda kendilerinin dua etmeyi bilmediklerini kabul ediyorlar. İsa’nın dua etmesi, yeni, farklı, zordur: Öğrenciler onu öğrenmeyi diliyorlar. Ve de İsa hemen cevap veriyor. Sanki O, uzun zamandır bu soruyu beklemekte imiş gibi! Dua etmek; Baba’ya yaklaşarak dua etmek, gerçekten çok önemlidir. İsa’nın duası, tam da bir karşılaşmadır. O’nun yüzü değişiyor, çünkü Allah’ın ışığından aydınlanıyor. O, Baba ile karşılaşıyor; bu karşılaşmada değişiyor; bu karşılaşmadan değişmiş olarak çıkıyor. Sen de bunu bilmektesin. Allah ile karşılaşınca, sen önceki gibi kalmıyorsun. Allah ile karşılaşınca sen, O’nun güzelliğinden, O’nun iyiliğinden, O’nun merhametinden etkilenmektesin. O’nunla olan karşılaşmadan değişmiş; daha sevinçli, daha güvenle dolu, daha cömert, daha özgür; sevgiyi ve affı vermeye daha hazır olarak çıkıyorsun. Senin en derin arzunda, yani Kutsal Ruh’u alma arzunda, tatmin olarak çıkıyorsun. İşte, İsa cevabına şöyle başlamaktadır: “Dua ettiğiniz zaman şöyle deyin: Baba...”. İsa’nın her Sözü, bir gizemdir. “Zaman” sözü, alanın açık olmasına izin verir. Yani sen, sadece belirli zamanlarda değil de, her zaman dua edebilirsin. “Dua etmek”, dilemek değildir: İsa, “... doğru uzatmak” anlamını taşıyan bir terimi kullanmaktadır: Sanki, Allah ile bir bütün olmak; O’nun sevgisine, onu gideceğin her yere götürmek için, dalmış olmak; O’nunla, O’nun projelerini yerine getirmek için ve O’nun hükümdarlığını yaymak için, birleşmek, gibi... O zaman, yani kendini düşünmedikçe, “deyin”: Bu, kolay görünür, fakat fazla kolay değil de! Demek veya dile getirmek, yani söylemek; seni sonraki sözlerini söylemeye götüren o duyguları ve o arzuları yürekte muhafaza etmeye çalışmak, demektir. Eğer sen kendini evlat olarak kabul etmezsen ve itaat ederek yaşamak istemezsen, o halde “Baba” diye telaffuz etme! Bu sözü telaffuz etmeden önce, kendini küçük, alçakgönüllü, itaatli yap! Bugün İbrahim’den öğreniyoruz; İsa’dan örnek alarak öğreniyoruz. Dua, eğer gerçek dua olursa, bizi değiştirecek; hayatımızı Allah’a göre kılacak; bu şekilde de dua dünyayı da değiştirecek: Dünyanın dua eden insanlara son derece ihtiyacı var!

 

OKUMALAR

 

1.Okuma Yar. 18,20-21.23-32

 

Sonra İbrahim'e, "Sodom'la Gomora büyük suçlama altında" dedi, "Günahları çok ağır.

Onun için inip bakacağım. Duyduğum suçlamalar doğru mu, değil mi göreceğim. Yapıp yapmadıklarını anlayacağım."

Adamlar oradan ayrılıp Sodom'a doğru gittiler. Ama İbrahim RAB'bin huzurunda kaldı[ii].

RAB'be yaklaşarak, "Haklıyı da haksızla birlikte mi yok edeceksin? diye sordu,

"Kentte elli doğru kişi var diyelim. Orayı gerçekten yok edecek misin? İçindeki elli doğru kişinin hatırı için kenti bağışlamayacak mısın?

Senden uzak olsun bu. Haklıyı, haksızı aynı kefeye koyarak haksızın yanında haklıyı da öldürmek senden uzak olsun. Bütün dünyayı yargılayan adil olmalı."

RAB, "Eğer Sodom'da elli doğru kişi bulursam, onların hatırına bütün kenti bağışlayacağım" diye karşılık verdi.

İbrahim, "Ben toz ve külüm, bir hiçim" dedi, "Ama seninle konuşma yürekliliğini göstereceğim.

Kırk beş doğru kişi var diyelim, beş kişi için bütün kenti yok mu edeceksin?" RAB, "Eğer kentte kırk beş doğru kişi bulursam, orayı yok etmeyeceğim" dedi.

İbrahim yine sordu: "Ya kırk kişi bulursan?" RAB, "O kırk kişinin hatırı için hiçbir şey yapmayacağım" diye yanıt verdi.

İbrahim, "Ya Rab, öfkelenme ama, otuz kişi var diyelim?" dedi. RAB, "Otuz kişi bulursam, kente dokunmayacağım" diye yanıt verdi.

İbrahim, "Ya Rab, lütfen konuşma yürekliliğimi bağışla" dedi, "Eğer yirmi kişi bulursan?" RAB, "Yirmi kişinin hatırı için kenti yok etmeyeceğim" diye yanıt verdi.

İbrahim, "Ya Rab, öfkelenme ama, bir kez daha konuşacağım" dedi, "Eğer on kişi bulursan?" RAB, "On kişinin hatırı için kenti yok etmeyeceğim" diye yanıt verdi.

Mezmur 137

Bütün yüreğimle sana şükrederim, ya RAB,

İlahlar önünde seni ilahilerle överim.

Kutsal tapınağına doğru eğilir,

Adına şükrederim,

Sevgin, sadakatin için.

Çünkü adını ve sözünü her şeyden üstün tuttun.

Seslendiğim gün bana yanıt verdin,

İçime güç koydun, beni yüreklendirdin.

RAB yüksekse de,

Alçakgönüllüleri gözetir,

Küstahları uzaktan tanır.

Sıkıntıya düşersem, canımı korur,

Düşmanlarımın öfkesine karşı el kaldırırsın,

Sağ elin beni kurtarır.

RAB her şeyi yapar benim için.

Sevgin sonsuzdur, ya RAB,

Ele aldığın işi bırakma!

2.Okuma Kol. 2,12-14

Vaftizde O'nunla birlikte gömüldünüz ve O'nu ölümden dirilten Tanrı'nın gücüne iman ederek O'nunla birlikte dirildiniz. Siz suçlarınız ve benliğinizin sünnetsizliği yüzünden ölüyken, Tanrı sizi Mesih'le birlikte yaşama kavuşturdu. Bütün suçlarımızı O bağışladı. Kurallarıyla bize karşı ve aleyhimizde olan yazılı antlaşmayı sildi, onu çarmıha mıhlayıp ortadan kaldırdı.

İnçil Lk 11,1-13

İsa bir yerde dua ediyordu. Duasını bitirince öğrencilerinden biri O'na, «Rab» dedi, «Yahya'nın kendi öğrencilerine öğrettiği gibi sen de bize dua etmesini öğret.»
İsa onlara dedi ki, «Dua ettiğiniz zaman şöyle deyin:

`Baba, adın kutsal kılınsın.
Egemenliğin gelsin.
Her gün bize gündelik ekmeğimizi ver.
Günahlarımızı bağışla.
Çünkü biz de bize karşı suç işleyen herkesi
bağışlıyoruz.
Ayartılmamıza izin verme.'»

Sonra onlara şöyle dedi: «Sizlerden birinin bir arkadaşı olur da gece yarısı ona gidip, `Dostum, bana üç ekmek ödünç ver. Dostlarımdan biri yoldan geldi, onun önüne koyacak bir şeyim yok' derse, öbürü içerden, `Beni rahatsız etme! Kapı artık kapandı, çocuklarım da yanımda yatıyor. Kalkıp sana bir şey veremem' diye cevap verir mi hiç?8Size şunu söyleyeyim, arkadaşlık gereği kalkıp ona istediğini vermese bile, adamın yüzsüzlüğünden ötürü kalkar, ihtiyacı neyse ona verir.
«Ben size şunu söyleyeyim: dileyin, size verilecek; arayın, bulacaksınız; kapıyı çalın, size açılacaktır. Çünkü her dileyen alır, arayan bulur, kapıyı çalana kapı açılır.
«Aranızda hangi baba, ekmek isteyen oğluna taş verir? Ya da balık isterse ona balık yerine yılan verir? Ya da yumurta isterse ona akrep verir? Sizler kötü yürekli olduğunuz halde çocuklarınıza güzel armağanlar vermeyi biliyorsanız, gökteki Baba'nın, kendisinden dileyenlere Kutsal Ruh'u vereceği çok daha kesin değil mi?»