ME
NU

OMELIE / Omelie TR

11 nov 2012
11/11/2012 - Olağan Devre 32. Pazar Günü - B

11/11/2012 - Olağan Devre - 32. Pazar Günü - B  

1.Okuma 1Kr. 17,10-16 * Mezmur 145 * 2.Okuma İbr. 9,24-28 * İncil Mk. 12,38-44 

İlk okuma bize peygamber İlyas’ın yaşamından bir kesit gösterir. O, Allah’a itaat ederek, uzun bir devreyi tek başına geçirmişti, sadece bir derenin suyu, ekmek ve bir karganın her gün getirdiği et ile besleniyordu. Kuraklık dereyi kuruttu ve İlyas, yine Allah’a itaat ederek, putperest bir şehre gitti. Burada son ununu pişirmek için odun toplayan bir dul kadına rastladı. Bu dul kadın da itaatkar ve cömerttir. Peygambere ekmeğini sunuyor ve böylece Allah’ın sevgisini tecrübe ediyor: Allah onu bundan böyle, mucizevi bir şekilde, hiç aç bırakmayacaktır! İlyas’ın imanı güçlü, bu iman sayesinde Allah’ın sesine itaat ediyor, ama dul kadının da imanı aynı derecede güçlü, çünkü o da peygambere itaat ediyor. İkisi bize, imanın temel yanı olan itaati gösteriyorlar. İtaat, fakir insanın, yani dünyevi zenginliklere bağlı olmayanın yüreğinde daha kolay yaşıyor. İlyas, Allah’a itaat etmek için fakirliği seçmişti, dul kadın da fakirdi ve Allah’ın peygamberine itaat ediyordu, çünkü Ondan geldiğine inanıyordu. Bu olayda imanların nasıl örgü gibi birbirlerine karıştıklarını görüyoruz, Allah bunlardan faydalanarak mucizelerine gerçekleştiriyor ve babacan mevcudiyetini gösteriyor.

O iman eylemleri hala mümkün! İsa, böyle bir iman eylemini Yeruşalim’deki tapınakta durakladığında görüyor. O iman, İsa’nın dikkatini çekiyor ve O, bunu öğrencilerine gösteriyor. Böylece onlar da, canlı bir örneğe bakarak, imanın somutluğunun ne olduğunu görüyorlar, sadece sözlerden ibaret olmadığını anlıyorlar. Dul bir kadın, aynen İlyas’ın konuştuğu fakir dul gibi, birçok zenginin yaptığını örnek alıyor. Zenginler, tapınakta bulunan, bağışların konulduğu kutulara yaklaşıyorlar ve, yüksek sesle bağışlarının miktarını ilan ederek, bağışı kutuya atıyorlardı: Bu şekilde yazıcılar hesap yapıyorlardı. Dul kadın ise bağışının miktarını bağıramıyor, çünkü bağışı çok ufak. Ancak İsa onu görüyor ve etkileniyor. Dul kadının bağışlayacağı büyük miktar parası yoktu, ancak elindeki her şeyini verdi. İsa, bu örneği şakirtlerine gösterirken “geçinmek için elinde bulunanın tümünü” verdiğinin altını çizdi. Rab, zenginlerin altın paraları ile dul kadının iki paracığını mukayese ediyor ve şöyle diyor: “Bu yoksul dul kadın diğerlerinden daha çok para attı”. Bunu nasıl söyleyebiliyor? İsa’nın yaptığı karşılaştırma, alışık olduğumuz karşılaştırmalar gibi değil, yani metalin değeriyle ilgili değil – zaten bu değer daima görelidir! -, ama bağışı yüreğin cömertliğiyle ölçüyor. Yoksul dul kadın için o iki para, o gün için geçimiydi, zenginlerin bağışları ise fazlalıklarıydı, onları etkilemeyecekti. Dul kadının bağışı, yüreğindeki imanı gösteriyordu: O, Allah’a her şeyi veriyordu, her şeyi O’ndan aldığına emindi ve her şeyin O’ndan geleceğine de güvenliydi. Onun ilettiği mesaj şuydu: Allah babamdır, evlatlarıyla ilgilenen bir babadır.

İbranilere mektubun yazarı da tapınakta sunulan kurbanlardan bahsetmektedir. Allah’ın gözünde değeri olan kurban, başkahinlerin her sene tapınakta tekrarladıkları kurban değildir: Onlar hayvanların kanını sunmaktadırlar. Allah’ın hoşuna giden kurban ise tek kere sunulmuş olan Mesih’in kurbanıdır: O, kendini sunuyor. O, fazlalığını vermiyor, kedisinin dışında olan bir şeyi de sunmuyor, kendi yaşamını veriyor. Bu sebepten İsa, dul kadını görünce, kendisinin Baba’ya sunacağı kurbanı, önceden görür gibi oldu. “Bir kez ölmek ve ondan sonra yargılanmak nasıl insanların kaderiyse, Mesih de birçokların günahlarını ortadan kaldırmak için, bir kez kurban edildi”. Sadece kendi kurbanı, her zaman için ve herkes için tek geçerli olan tek kurban, günahların affını elde ediyor ve insanların kurtuluşunu gerçekleştiriyor. (Parantez içinde şunu söylemek istiyorum: Yukarıdaki Allah’ın Sözünü duyunca, reenkarnasyona yakınlık duyanlar Hıristiyanların, fikirlerini değiştirmeleri gerekir!). İsa, dul kadının cömertliğini gördüğünde, kendi yürüyüşünü görür gibi oluyor. Şakirtler bu davranışı unutmamalılar, böylece İsa’nın ıstıraplarını ve ölümünü daha iyi anlayacak ve bunlara katılmaya hazırlanmaya başlayabilecekler. Kim Allah’a sadece kendisine ait gibi gördüğü bazı şeyleri sunarsa, ama kendini sunmazsa, Allah’ın Oğlu’nun şakirdi değildir. İman işte bu meyveyi doğurur: Kendini sunmayı!