ME
NU

OMELIE / Omelie TR

16 lug 2017
16/07/2017 - OLAĞAN DEVRE -15. Pazar Günü – A

16/07/2017 - OLAĞAN DEVRE -15. Pazar Günü – A

1.Okuma Yeş 55,10-11 * Mezmur 64/65 * 2.Okuma Rom 8,18-23 * İncil Mt 13,1-23


Aziz Pavlus bugün yaratılış hakkında bahsederken, bu “yozlaşmaya teslim edilmiştir” diyor. Bunun anlamı neyin olabildiğini ben kendi kendime sormaktayım ve de Aziz Pavlus’un kendisi bana cevap veriyor: “Çünkü yaratılışın, yozlaşmaya olan köleliğinden kurtarılıp Allah çocuklarının yüce özgürlüğüne kavuşturulması ümidi vardı”. Bu tür konuşma şekli bize biraz garip gelir; ben şu şekilde anlıyorum: Günah, yani Allah’a itaatsizlik, çeşitli yollarda dünyaya girip insanların sadece yüreğini değil, onların bütün ortamını da etkiledi.

İnsanların kibri ve egoizminden bütün şeyler kölelik haline sokuldu. Örneğin; O kadar güzel ve istenilen olan altın yaratığı, köle oldu: Kendini beğenmişliğe, hırsa, sonra da zorbalığa, kibirliğe, sonunda şiddete hizmet etmektedir: Ölüm aracıya dönüştü. İnsan, altına bakar, fakat onda Allah’a şan veren bir yaratığı artık görmez, bunun yerine sahip olacağı bir şeyleri görür...; bunun birini sömürmesi ve de acı çektirmesi pahasına dahi. Altın bu kölelikten kurtulmalıdır. Sen, Beytlehem’de yıldızbilimcilerin yaptıklarını yapmalısın: Onlar, altınlarını İsa’nın ellerine koydular. O andan itibaren o altın sevginin aracı oldu, kurtuldu, sevginin ve barışın Allah’ının hizmetine girdi. O altın, daha da değerli oldu, çünkü pek çok yoksulların acılarını hafifletmeye, bakışları, ikonalarda altının ışığı ile resmedilen Allah’ın gizemlerine çekmeye başladı. Aynı şekilde bütün yaratıklar sevginin aracına ya da Allah’ın şanının aracına; insanların gelişmenin, onların birliğinin ve paylaşmalığının aracına dönüşebilmeyi beklemektedirler. O zaman o yaratıklar özgür, artık günahın köleliğinden kurtulmuş olacaklardır.

Cansız yaratıklara böyle oluyor, fakat aynı şey bizim için de geçerlidir! Rab’be hizmet ettiğimizde, bizler gerçekten özgürüz. Şu amaçla bize Kutsal Ruh bağışlanır: Bizlerin İsa’yı kabul edebilmemiz için, O’na sevginin, birliğin ve paylaşmanın meyvesini vermesine fırsat sunabilmemiz için!

Bugünkü İncil’in sayfası, Yeşaya’nın peygambersel metninin devamı olarak, simgelerle konuşma şeklinde, şunu söylemek istiyor: Eğer bizler de, tıpkı toprağın tohumu kabul ettiği gibi, Allah’ın armağanını kabul edersek, hayatımız çok çok değerli oluyor. Bunun için bilinçli olalım! “Yiyene ekmeği” hazırlan eken ve biçen adamın tohumunun büyümesi ve olgulaştırılması, onlara hizmette olan yağmura ve kara değer ve anlamı sağlar. Aynı şekilde tohum, “yiyene ekmeği” hazırlayan ekicinin ve biçicinin hizmetinedir

Tohumun imajı, büyük ve derin bir şeyi açıklayabilmektedir. Bir ekici, tohumu her yere yaymak için, gayretle çalışmaktadır. Kendi kendimize sorgulanmaktayız: İsa, kimi ve neyi düşünmektedir? O, Kendisini sade, basit ve alçakgönüllü insanlara iyi Baba’ları tarafından yollanmış olarak tanıtmak istiyor. O, insanlara Kendisini özgürce, hiçbir şeyden etkilenmeden kabul etmeye yardım etmek istiyor. Bunun için O, simgeleri kullanarak konuşmaktadır. Hemen herkes, İsa’nın Kendisi hakkında konuştuğunu anlamaz. O’nun öğrencilere verdiği anlatma sayesinde bizler de ekicinin, O’nun Kendisi olduğunu anlayabiliriz. İsa, tohumunu, her yere, her yöne, iyi olsun kötü olsun her yüreğe yaymak için geldi. Birinin iyi mi kötü mü olduğu, kendi içinde o tohum olgunlaşınca belli olacaktır! İsa’nın tohumu, Kendisinden başka bir şey değildir. Meyve vermek üzere toprakta ölmeye giden tohum da Kendisini, Peder tarafından gönderilen Oğul olan O’nun Kendisini temsil etmektedir. İsa, meyve vermesi gereken, fakat meyve vermeyi her yerde beceremeyen, tohumdur. Şeytanın hala egemen olduğu yerde, İsa’nın kökleştirmesi için zaman yetmiyor. Yere düşmüş ve kuşlar tarafından yenilmiş tohum gibidir. Bir insan kulaklarını ve yüreğini açmayınca, o yürek boş kalıyor. Dinleyen ve takdir eden, İsa’nın kendinin hoşuna gittiği için O’nu alkışlayan da var. Bu kişi de, hoşuna gidene fazla dikkatli olduğundan dolayı, İsa’ya kendi içinde ölmeye izin vermeyecektir. Sonucu seve seve dinleyen, Allah’ın armağanına sahip olmayı isteyen, fakat aynı zamanda dünyevi şeyleri de tutmak isteyen de var. Bu kişi yenilmiş, boğulmuş olacaktır, tıpkı Kayafa’nın avlusundaki ateşin sıcaklığında ısınan Petrus’un olduğu gibi.

Yüreğimiz, ölen tohum olan İsa’yı kabul etmek için özgür olmalıdır. Çünkü biz de çürüme yolunda ve dünyanın günahından ezilmekteyiz. Sadece İsa sayesinde kurtulup ilahi tohum için iyi toprağa dönüşeceğiz. Bunun içindir ki, İsa ile kalmaya sabit ve güç olan her kararımız güzeldir. Meseli derin derin düşündükten sonra İsa’ya bizim için O’ndan daha önemli hiç kimsenin ve hiçbir şeyin olmadığını sevinçle söyleyeceğiz. Bu şekilde hayatımız, O’nun meyve vereceği iyi toprak olacaktır, hatta bizler kendimiz meyve olacağız, bir meyve ki ekilmeye ya da “yiyene ekmek” vermek üzere değiştirilmeye hazır olacaktır. O zaman ellerimizden geçinen bütün yaratıklar yozlaşmadan kurtulup Allah’ın sevgisine ve şanına hizmet edecekler.


OKUMALAR

1.Okuma Yeşaya 55,10-11


Gökten inen yağmur ve kar, toprağı sulamadan, yeri yeşertmeden,

Ekinciye tohum, yiyene ekmek vermeden nasıl göğe dönmezse,

Ağzımdan çıkan söz de öyle olacaktır.

Bana boş dönmeyecek, istemimi yerine getirecek, yapması için onu gönderdiğim işi başaracaktır.


Mezmur 64/65

Ey Tanrı, Siyon'da seni övgü bekliyor,

Yerine getirilecek sana adanan adaklar.

Sabanın açtığı yarıkları bolca sular,

Sırtlarını düzlersin.

Yağmurla toprağı yumuşatır,

Ürünlerine bereket katarsın.

İyiliklerinle yılı taçlandırırsın,

Arabalarının geçtiği yollardan bolluk akar,

Kırların otlakları yeşillenir,

Tepeler sevince bürünür,

Çayırlar sürülerle bezenir,

Vadiler tahılla örtünür,

Sevinçten haykırır, ezgi söylerler.

2.Okuma: Aziz Pavlus’un Romalılara Mektubundan 8,18-23

Yargım şu ki, bu anın acıları, gözümüzün önüne serilecek olan yücelikle karşılaştırılmaya değmez. Yaratılış, Tanrı çocuklarının ortaya çıkmasını büyük özlemle bekliyor. Çünkü yaratılış yozlaşmaya teslim edilmiştir. Bu da yaratılışın isteğiyle değil, onu yozlaşmaya teslim eden Tanrı'nın isteğiyle oldu. Çünkü yaratılışın, yozlaşmaya olan köleliğinden kurtarılıp Tanrı çocuklarının yüce özgürlüğüne kavuşturulması ümidi vardı. Şimdiye dek bütün yaratılışın birlikte inleyip doğum ağrısı çektiğini biliriz. Yalnız yaratılış değil, biz de, evet Ruh'un turfandasına sahip olan bizler de evlatlığa alınmayı, yani bedenlerimizin kurtulmasını özlemle bekleyerek içimizden inleriz.


İncil: Matta 13,1-23

Aynı gün İsa evden çıktı, gidip gölün kıyısında oturdu. Çevresinde öyle büyük bir kalabalık toplandı ki, kendisi bir kayığa binip oturdu. Bütün kalabalık kıyıda duruyordu. İsa onlara benzetmelerle birçok şey anlattı. «Bakın» dedi, «ekincinin biri tohum ekmeye çıkmış. Ektiği tohumlardan kimi yol kenarına düşmüş. Kuşlar gelip bunları yemiş. Kimi, toprağı az olan kayalık yerlere düşmüş. Toprak derin olmadığından hemen filizlenmişler. Ne var ki, güneş doğunca kavrulmuşlar, kök salamadıkları için kuruyup gitmişler. Kimi, dikenler arasına düşmüş. Dikenler büyümüş, filizleri boğmuş. Kimi ise iyi toprağa düşmüş. Bazısı yüz, bazısı altmış, bazısı da otuz kat ürün vermiş. Kulağı olan işitsin!» Öğrencileri gelip İsa'ya, «Halka neden benzetmelerle sesleniyorsun?» diye sordular. İsa şu cevabı verdi: «Göklerin Egemenliğinin sırlarını anlama yeteneği size verildi, ama onlara verilmedi. Kimde varsa, ona daha çok verilecek ve o bolluk içinde olacak. Ama kimde yoksa, kendisinde olan da elinden alınacak. Onlara benzetmelerle seslenmemin nedeni budur. Çünkü,

`Gördükleri halde görmezler.
Duydukları halde duymaz ve anlamazlar.'

«Yeşaya'nın şu peygamberlik sözü onların bu durumunda gerçekleşmiş oluyor:

`Duyacak duyacak, ama hiç anlamayacaksınız, bakacak bakacak, ama hiç görmeyeceksiniz!
Çünkü bu halkın yüreği duygusuzlaştı, kulakları ağır işitir oldu. Gözlerini de kapadılar.
Öyle ki, gözleri görmesin, kulakları işitmesin, yürekleri anlamasın, ve bana dönmesinler.
Dönselerdi, onları iyileştirirdim.' «Ama ne mutlu size ki, gözleriniz görüyor, kulaklarınız işitiyor! Size doğrusunu söyleyeyim, nice peygamberler, nice doğru kişiler sizin gördüklerinizi görmek istediler, ama göremediler. Sizin işittiklerinizi işitmek istediler, ama işitemediler. «Şimdi ekinciyle ilgili benzetmeyi siz dinleyin. Her kim Göksel Egemenlikle ilgili sözü işitir de anlamazsa, Şeytan gelir, onun yüreğine ekileni söker götürür. Yol kenarına ekilen tohum işte budur. Kayalık yerlere ekilen ise işittiği sözü hemen sevinçle kabul eden, ama kök salamadığı için ancak bir süre dayanan kişidir. Böyle biri Tanrı sözünden ötürü sıkıntı ya da zulme uğrayınca hemen sendeleyip düşer. Dikenler arasında ekilen de şudur: sözü işitir, ama dünyasal kaygılar ve zenginliğin aldatıcılığı sözü boğar ve ürün vermesini engeller. İyi toprağa ekilen tohum ise, sözü işitip anlayan birine benzer. Böylesi elbette ürün verir, kimi yüz, kimi altmış, kimi de otuz kat.»