ME
NU

OMELIE / Omelie TR

05 lug 2015
05/07/2015 - OLAĞAN DEVRE - 14. Pazar Günü - B

05/07/2015 - OLAĞAN DEVRE - 14. Pazar Günü - B

1. Okuma Hez 2,2-5 * Mezmur 122 * 2. Okuma 2Kor 12,7-10 * İncil Mk 6,1-6

Bugünkü okumalar bizi, Tanrı’nın bilgeliğine güvenmekte zorluk çektiğimiz ile ilgili düşündürürler. Tanrı’nın öğretileri kişisel ve toplumsal yaşamımız için çok güzel ve faydalıdırlar; buna rağmen neden bunları kabul etmekte güçlük çekeriz? Hangi düşünceler, duygular yüreğimize ve düşünme tarzımıza

girip bizi yaratan ve mutluluğumuzun kaynağının nerede olduğunu bizden çok iyi bilen Tanrı’nın Sözüne direnmemizin nedeni olurlar? Tanrı peygamber Hezekiyel’e şöyle der: “Bana karşı gelen bu asî millette... yüzleri sert ve kalpleri katı olan bu oğullara seni gönderiyorum”. O anda Tanrı İsrailliler hakkında konuşuyordu; acaba, bugün kulaklarımıza ulaşan bu sözler bizim için de geçerli olur mu? Bu sözler, İsa’nın zamanında ve köyünde de geçerliydi. Büyük olasılıkla biz onlardan farklı değiliz; içimizde aynı direnmeler var. Tanrımızın ve Babamızın Sözünün değerini anlamayarak Kiliseye hiç gelmeyenleri düşünmeyelim; biz kendimize bakalım. Ayin sırasında Rab’bin Sözü ilan edildiğinde ne yapıyorum? Bazen esniyorum, bazen evde bıraktığım şeyleri ve insanları ya da sonra yapacağım işleri düşünüyorum, bazen dinliyorum fakat dikkatsizce, o zaman okuma bitince ne okunduğunu ne denildiğini hiç bilmiyorum, hatırlamıyorum. Ayrıca ne zaman Tanrımın Sözünü yaşıyorum? Kesinlikle bazen onu yaşıyorum, fakat O, alışkanlarımı düzeltmemi, bir arzumdan vazgeçmemi istediğinde o zaman direniyorum ve Hezekiyel tarafından azarlanmış İsrailliler gibi oluyorum.

Nasıralılar da, İsa’nın bilgeliğini ve yaptıklarını takdir etmelerine rağmen, O’na iman etmezler; O’nu, Tanrı tarafından gönderilen olarak görmeyip, Sözünü Tanrı Sözü olarak dinlemezler. İsa buna şaşırır ve sevdiği insanları kendi yürek sertliğinde bırakmaya mecbur kalır. İsa geçer, gelir, konuşur ve kendi tanrısallığının belirtilerini gösterir... Ben O’nun geçmesine, gelmesine, konuşmasına önem vermeden, düşüncelerini benimsemeden kendi isteğime kapanırım.

Aziz Pavlus ise böyle yapmadı. O Rab İsa’yı çok seviyordu ve dinliyordu; eski arkadaşları Ferisiler tarafından zulüm edilecek kadar O’na itaat ediyordu ve onun itaat etmesi, müjdelemesini engelleyecek kadar çok acı çekmesine neden oldu. Buna rağmen Rab’bi dinlemekten vazgeçmez. Tersine daha çok güvenle ve ısrarla Rab’be yalvarır. Neden Rab, Pavlus’u o acıdan kurtarmaz? Neden Pavlus dua edip, Listra’daki kötürüm ve çok başka hastalar için Rab’den şifa alır ama kendisi için alamaz? Fakat o isyan etmez, şikayet etmez, kulaklarını kapatmaz. Yüreğinde cevabı duyar ve minnettarlıkla kabul eder: gururlanmaması için Rab İsa onu bu acıdan kurtarmaz. Gururlanma ve kibirlenme tehlikesi, daha doğrusu ayartması, Pavlus için de var. Bu ayartma herkes için var, özellikle de, Tanrı’nın Egemenliği için daha çok çalışan ve faydalı olan kişiler için var. Bu yüzden İsa Pavlus’a şöyle der: “Lütfum sana yeter, çünkü gücüm güçsüzlükte meydana çıkar”. Tanrı’nın gücü insanın güçsüzlüğünde açık bir şekilde görünür; sevginin gücü, düşmanlık ve nefret karanlıklarıyla çevrelenmiş olduğumuzda daha çok parlar. Pavlus zorlukların, başkalarının hakaretlerinin, kendi güçsüzlüğünün ve iç sıkıntılarının, dışarıdan gelen zulümlerin, kendisini durdurmasına izin vermeden Rab İsa’yı dinlemeye devam eder. “Ne zaman güçsüzüm, o zaman güçlüyüm”: yılma ve umutsuzluk yok, sadece, bizi seven ve tanıyan, Tanrı’nın sesini dinleme isteği var. O bizi kendi Egemenliği için kullanmak ister yani O bizi kendi Egemenliğinin araçları olmamızı ister, çünkü oraya girecek herkes, yaşamı ve nuru bulacak.

Bunun için Rab’bin Sözünden ayırılmayacağım, onu dinleyeceğim. Eğer onu dinlemeyi bilmediğimi görürsem, o zaman vazgeçmeyeceğim; tersine onu dinlemeye ve bunda yetişmeye gayret edeceğim öyle ki Rab’bin Sözü kulaklarıma, kulaklarımdan yüreğime girsin ve irademi yönetsin. Ben ne Tanrı’nın, İsraillilere yönelttiği azarlamayı hak etmek, ne de İsa’nın, Nasıra’da olduğu gibi, şaşırtmak isterim.

 

“Sana kaldırıyorum gözlerimi, göklerde oturan Sana doğru! Nasıl bakarsa, tutsakların gözleri efendilerinin eline ve hizmetçileri, hanımının eline, öyle dönüyor gözlerimiz, Tanrımız Rabbe doğru, bize acıyana dek.”